iktibasImmanuel WallersteinABD-İran müzakereleri: Paralel ikilemler – Immanuel Wallerstein
yazarın tüm yazıları:

ABD-İran müzakereleri: Paralel ikilemler – Immanuel Wallerstein

Yeniçağ podcastını dinleyin

immanuel wallersteinSon birkaç aydır ABD ve İran arasında nükleer sorunlara dair resmi görüşmeler yapılmakta. Aslında gayri resmi olarak yapılan bu görüşmeler yaklaşık altı aydır sürmekte. İran’la müzakere eden grup teknik olarak, P5+1 (Avrupa Güvenlik Konseyi’den beş geçici üyesi artı Almanya) olarak adlandırılmakta. Fakat P5+1 genel olarak, kilit müzakereci olan ABD için bir örtü sayılmakta.

Her iki tarafta da halkın tutumu benzer. Her ikisi de birincil amaçlara sahip fakat her iki amaç da birbirinden farklı. Her iki taraf prensip olarak müzakere edilemeyecek meseleleri olduğunu belirtmekte. Yine de her iki taraf da İran’ın Kutsal Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in “kahramanca hoşgörü” olarak adlandırdığı tutumun rehberliğinde görünmekte.

Dahası birbirine paraleller. Hem ABD Başkanı Barack Obama hem de İran Başkanı Hasan Ruhani silahlı çatışmayı engelleyecek bir anlaşmayı istiyor görünüyor. Çünkü her iki taraf da silahlı çatışmanın, hem kendi ülkelerine hem de şahıslarına çok kötü sonuçlar doğuracağına inanıyor.

Obama’nın durumuna bakıldığında, Obama aslında seçimleri, Irak savaşının sona erdirilmesi çağrısı olarak adlandırılan platformda kazandı. Obama, 21. yy’da Ortadoğu’da üçüncü büyük savaşı başlatan başkan olarak nam salmak istemiyor. Tarihsel mirastan oldukça uzak olarak, olası bir savaşın kendisinin de şiddetle uğraştığı iç yasal düzenlemeleri geçirme şansını mahvedeceğine inanmakta. Aynı zamanda olası bir savaşın, 2016’da yapılacak olan seçimlerde Demokratların kaybetme ihtimalini artıracağından korkmakta.

Ruhani tarafında ise, Ruhani, Ayetullah Humeyni’nin üstü kapalı desteği ile ve genişleyen orta sınıfların büyük bölümünden aktif destek alarak seçildi, her iki taraf onun ABD ile müzakere etme yeteneğine sahip yegane İranlı lider olduğunu söylemekte. Eğer başarısız olursa, başkanlık görevinden alınabilir ve her halükarda iç siyasi gündeminde başarılı olma ihtimalini bütünüyle kaybedebilir. Olası bir savaş, ABD’den ziyade İran üzerinde daha yıkıcı sonuçlar doğuracaktır, fakat uzun vadede zarar ABD açısından daha muazzam olacaktır.

Temel problem her iki ülkenin birincil amaçlarının hemen hemen karşıt olarak tanımlanması. ABD İran’in nükleer silah geliştirmeyeceği ve geliştiremeyeceği garantisini istediğini söylemekte. İran nükleer silah geliştirmek gibi bir amaçlarının olmadığını, fakat dünyadaki diğer bütün ülkeler gibi nükleer enerjinin barışçıl kullanımı için artırılmış kapasitesini kullanma haklarının olduğunu söylemekte.

Müzakereciler, durumun bu iki tanımı arasındaki ayrılığa köprü kurmanın muhtemel sihirli bir formülünü arıyor. Her bir tarafın nihai metni kendi amaçları açısından bir zafer olarak sunması gerekiyor. Her iki taraf iyi niyetli bir şekilde müzakere etse bile, bu her iki taraf açısında oldukça güç bir iş. Ve dahası iyi niyet nedir? Her iki ülkede de, diğer tarafın müzakerelerde iyi niyetli olmadığı ve uzlaşma niyetlerinin bulunmadığını düşünen insanlar ve gruplar bulunmakta. Hatta herhangi bir uzlaşmanın cazip olmadığını düşünen insanlar ve gruplar da bulunmakta.

Yani, hem Obama hem de Ruhani önemli herhangi bir “ayrıcalık” vermemek için daimi bir baskı altında. Hem Obama hem de Ruhani zamanla konular üzerinde prensip olarak ayrı düşmeyecekler gibi görünmekte. Ülke içi eleştiriler ise diğer ülkenin gizlice beyan edilmemiş amaçlarını takip ederken “şimdilik oynadıklarını” ileri sürmeye devam etmekte.

Müzakereler her iki lider için çok kötü sonuçlar doğurmadıkça çok uzun zaman süremez. Yalnızca sürenin çok uzun olacağını tahmin edebiliriz, fakat bence en fazla bir yıl içinde bir anlaşmaya varmak zorundayız. Bana öyle geliyor ki bu süre zarfında böyle bir anlaşma gerçekleşmeyecek. Bu nedenle sorun bundan sonra ne olacağı.

Yalnızca iki alternatif senaryo bulunmakta. Kötü alternatif, her iki ülkede siyasi kontrolün askeri harekat ile diğer ülkeyi tehdit ederek, kendi amaçlarını mümkün olduğunca askeri olarak sürdürecek grupların eline düşmesidir. Bir kere bu yolda inişe geçildiğinde, birinin veya bazı grupların kasıtlı veya değil, çatışmayı ateşlemesi çok zor olmasa gerek. 21. yüzyılın üçüncü büyük Ortadoğu savaşı başlar ve muhtemelen bu her iki ülke için son derece zarar verici sonuçlar doğurur. Dahası, şüphesiz savaş bölge boyunca yayılır.

Daha az korkunç olan bir senaryo da var. Daha fazla bir şeyin olamayacağıdır. Müzakereler bir süreliğine durabilir ve müzakerenin mevcut tarafları daha militan liderlerle yer değiştirmek için nezaketen anlaşmazlığa düşebilir. Fakat, her iki ülkede de kamuoyu, liderlerinin ihtiyatlı olması konusunda baskı yapabilir. Ve her iki ülkedeki ordu sivil liderleri askeri harekâtın çok riskli olduğu konusunda uyarabilir.

İkinci senaryo elbette birincisinden iyi. Fakat hiçbir şeyi çözmüyor. Süreç çürümekte. İki ülkeden hiçbiri kendi ülkelerindeki durumu iyileştirmek için ciddi şekilde ilerleyemez. Ve muhtemelen bir süre sonra birinci senaryoya dönüşecek olan ikinci senaryo her zaman risklidir.

O halde ne? Mevcut müzakereler, az çok olumlu sonuç için en iyi umudumuz, aslında tek umudumuz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin