“Ar damar çatlaması” Türkiye toplumunun yaşamından süzülerek özdeyiş haline gelmiş bir anlatıdır.
“Ar damarı çatlamak” yaptıklarından ve söylediklerinden yüzü artık kızarmayan insanlar için kullanılan bir deyimdir, tespittir, anlatı halidir.
Ar damarı yoksunlaşmasına düşen birey; çevresiyle olan ilişkilerinde kendisinin o zamana kadar ki duruş ve söyleminden kendisini kurtarmasıyla/azade etmesiyle almış olduğu yeni halinden, çevresinin ona yönelik olarak yapmış olduğu tanımlamadır.
Kişi çevresi ile olan ilişkilerde bu hale düşmüşse; çevresi ile olan ilişkisinde ki yeni sapakta, çevresinin kendisi ile olan ilişkisinde bir yol ayrımını yaratmasını beraberinde getirir. Meydana gelen bu yol ayrımı netice olarak ‘ar damarı çatlama’ durumunda olan kişinin, saygınlığı ve güveninirliğini erozyona uğratılması ya da yok olmasını beraberinde getirmektedir.
Erozyona uğratma güvenirliliğini sorgulatır.
Yok olma hali de, o kişinin ilişkilerde yok hükmünde/noktasında tutulmasına denk düşer.
Her iki durumda da sorun, çevre ve o bireyin arasında ki dar(!) ilişki halinin ilişkisi içinde olmaktadır.
Buradaki ‘çevre’, ‘birey’ ilişkisinin ortak paydası; bireyin gücünün ve etkisinin kendisiyle sınırlı olmasıdır. Bu halin çözülmesi veya çözülmemesi, sosyal bir olgunun ‘çözülmesi gereken’ olarak kendisini bir direnç haline getirmez.
Elinde kamusal yetki olan kişiler de ki “ar damarı çatlaması” ise; bu hal başladığı andan itibaren, kendisinden başka kişileri de sadece dar çevre içerisinde etkilemeyip; elindeki kamu gücünün etkilediği/etkileyebileceği alan büyüklüğünün çok hacimli olmasıdır.
Ve bunlardaki bu ‘çatlama’ halinin getireceği sonuç, bir bütün olarak ‘kamu’nun bundan zararlı çıkacağıdır, kamunun aldatılmışlığı halidir.
Elindeki kamu gücü ve imkanları noktasındaki kişi ‘ar damarı çatlaması’ halini kendisinde bir karakter olarak içselleştirmesi, onda kendi yolunda yürürken karşısına çıkabilecek, önüne gelebilecek engelleri ortadan kaldırma da her yol mubah haline gelmeye başlar.
Kamu gücü onda:
Yalandır,
Dolandır,
Riyakarlıktır.
Muarızlarından kurtulmak için:
Kamunun uymakla mükellef olduğu normlar çizgisine kendisini uymamak noktasında görmektir.
Kendisinin ve hempalarının olası ‘zararlardan’, ‘ziyanlardan’ korumak için dokunulamaz imkanlarının yaratılmasıdır.
Henüz ar damarı çatlamamışken ya da ondaki bu çatlamanın kamu tarafından görünemezlik halindeyken, kamunun kendisine vermiş olduğu desteğin devam etmesini sağlamak için; kamuyu kendi yalan ve dolanına ikna etmesi ya da kendisinden destek gücünün azalmasını engellemesine, yarattığı demogojilerle kamudaki taraftarlarında kemikleşme yaratması.
“Ar damarı çatlaması” toplumda karakter noktasına getirilmesi (topluma verilen yalan gerçeklerin(!), olmayan gerçeklerin verilmesinin sürekliliğinden kaynaklanan ‘gerçek sanılmalar’ hali) halinde ise, toplum cinnet bataklığının kıl payı yakınındadır.
Kendisine yaratılan ‘gerçek’lerin, gerçek olmadığı halinin her ortaya çıkış halinde, hakikate:
Saldırgan,
Tahripkar,
Ve yok edici karakterde yaklaşacağı için; toplumdaki her türlü çelişme ve çekişme hemen çatışmaya ve imhaya dönüşme noktasına evrilmiş haline gelmiş olacaktır.
Topluma bilerek giydirilmiş olunan bu cinnetlik hali; her kesi düşman, her kesi hain olarak görmeyi beraberinde getireceği için, kamu:
Ya kaos yaratacaktır, kaos onun günlüğü olacaktır.
Ya da ‘kurtuluşu’nun yol taşlarını dizme kararlılığında olacaktır ve bunun yürüyüşünü yapacaktır.