Etraf bir başka fırtınalarla altüst oluyor. Türkiyede devlet krizi aldı başını gidiyor. Ukrayna ve Suriye krizi adeta unutulan ifadeleri ve gelecek kolay yorumsamaları attı savurdu. Sistemi artık yazmaktan bıkar hale geldim. Ama onca şanına şan katanlar yanında eski solcuların da ısrarla “aman ha; Kapitalizim emperyalizmi belekten silin” kısgacında unutarak gidiyorlar. Nedeolsa koltuk havası, yeni makam kapmaca yarışı ve kolay yoldan avanta alma vardır. Öyle gerçekleri söyleyerek bedel ödeme veya riske girme tehlikesi de yoktur. İyisimi; istenilen kılığa gir, alışkalışkanlıklara uy ve eski bikrim yaşamını yeni teslimiyet şovuna emanet edip gidin! Zaten en çok eleştiri almaya başladığım konu şudur: eskiden sisteme söven, şkence ile bedel ödeyen, partielri sol olmamakla suçlayan kimi şahsiyetleri, şimdi artık tıkanan sistemin yeni “kurtarıcı figürü” kurtarma peşinde takılıp gidiyorlar. Hemde hiç sıkılmadan “çürüyen” yapıyı nasıl düzelteceklerini de anlatıyorlar. Şimdi; bir faşiste faşist demek,Kapitalizmi eleştirmek ve özlerini anlatmak zor olsada birilerine aktarmak yine de kolaydır. Ama* eskiden bunun uğruna mücadele edenlerin şimdi ayni resmen çöken sistemin savunucu cengaverleri olma dönüşünü aktarmak daha güç! Çünkü; insanlar hem kolaya kaçar, hem basit çıkışarla konuya yaklaşmaktan öteye gitmiyor. İki yüzlü ile çıkar hesaplı Neoliberal ilhak kültürünün tükeci kuları haline gelip gidiyoruz.
Tekrar değinelim; haberiniz varmı! Şu Türkiye işbirlikci kılıçlarınızı çekip, Erdoğan metiyesi ve burada kendinizce güzel işler yaparken, sadece uçuşan tapelerin renklerinin dahi ses gizemi ile neleri anlatığını bilirmisiniz? Halbuki iihdiyacınız om-lmadığı ama Neoliebral makyaj süslemeli tavrınızdan biraz sıyrılsanız, resmen sistemin Türkiye gözü ile çok çirkin yönünü kolayca yakalayacaktınız. Hani derler ya; birileri de tekrar tekrar ekler ya; “siz bildiniz de ne oldu” lakırtısı çok rövançta! Ama şu tapelere bakın; dün mahşete çekmekten sıkılmadığınız, ona yakın olarak makam şan alınan Egemen Bağışın geldiği noktaya bakın! Gazeteci iseniz neazından haber yazma adına ortaya saçılan olguları yazmanız gerekmezmiydi? Yorumcuiseniz; Türkiyede olanları biraz eleştirmek gerekmezmiydi? Sahi; basın yasasının kapışını yapıp bize de indirgediniz. Nedeolsa kimse korkmadan söylese, “burada bazı videyolar yayınlanma” korkusu da vardır. Ama brak tüm bunları: dünyayı biraz bilen ve sistemin yapılanışını inceleyen herkes bazı gerçekleri çoktan bilirdi. Şunu dahi hepimiz çekinmeden doğrularız: telefonlarımızın dinlendiğini herkes kabulenir. Hatta zaman zaman öylesine acemice dinleyenler var ki biraz ilgilenen bunu anlar!
Türkiyede oluşan devlet krizi ile yeni imam itfak hamleleri aldı başını gidiyor. İki çirkin yanlışı ile resmen yüzleşiyoruz. Birisi; herkesin nasıl dinlendiği gerçeği Türkiye kanıtı ile devlet hatta sistem politikası olarak karşımıza geldi. İkincisi ise resmen bilgilenenlerin çoktan bildiği yolsuzluğun geniş ağına tanık oluyor. Olay salt Türkiye değil; iran, Dubay ve nice eksene yayılıyor. Tabi şu “milli Kıbrıs” bilgielri şimdilik probagandalara takılmadı. Nedeolsa devlet içi çatışmanın ortaya serilen bulguları ve probaganda aygıtları ile konuya haşırneşir oluyoruz. Bundan dolayı da Kıbrısın içinde hala Türkiye gerçekleri İngiliz basını kadar haber yoruma takılmıyor. Bir utanç acayip sansürleme ile her şey yolunda türküsü okunuyor.
Konuyu biraz daha genişletelim: Öyle yoğun araştırmaya gerek yoktur. Kafanızı kumlara aklınızı dar çıkra teslim etmediyseniz daha kısa zaman önce “Vikilieks ve Snoden” açıklamaları ile Emperyalist yapının evrensel ördüğü dinleme ve haberleşme ağının nedenli kurumsal olduğunu zaten bilecektiniz. Onun için; basitce hepimizin izlenmesi doğalağı ile sistemin düşünce şeklini kolayca hep anımsayacaktınız. Hatta tuhaftır ki Kıbrısın hem Vikilieks hem Snoden açıklamalrında Kıbrısın resmi idolojisini hiçeleştirecek bilgilere rağmen, hiçbir şey olmamış gibi, ayni nakarat okunmazdı.
Bunları bilmemek ve istenileni istenilen imajla sunmanın ödülerinin verilip makamlaştırılan ülkemiz, elbet Kıbrıs konusunda sınıfta kalması doğal olacak neolabilir! Türkiyede Erdoğanın durumu, Ortadoğu projesinde gelinen batıklıklaşma, Suriye karakol olayı ile tıkanmanın ilanı ile Ukraynada yeni cepe açılımlı hegemonya akvgasının kızıştığı noktada, hiçbirini gözetmeden konuşmak kolaydır. Hele istenilen ile “koşulların uygunluğu” sözleri mutlaka birilerini sevindirip ceplerini de dolduracaktır. Çok akılı birisi de medya şovuna takılıp “İsrail eksenli, Erdoğan hayranlı” Kıbrıs yorumlama yapma becerisine; doğrusu söylenecek kelime dahi brakmıyor. Biz kendimize haas dünyamızla hem merkez olma, hemde gerçeklerden kaçma beceriikleerine takılıp gideriz. Ama doğrualrı da hep öteleriz. Ortadoğu hegemonya mücadlelesi, enerji tekelerinin dünyaca yapılan örnekleri, hepsi birtarafa elimizin tersi ile iterek, yolumuza devam ederiz. Ama doğruları söyelrsek de pek dinleyecek kimseyi de bulmayız! Çözüm sakızı ile yağmanın kardeşleşip aldatmacalaşmasından medet umarız.
Mücadele eden ve bazen arkadaşalrı tarafından yalnızlaşan, bazen dıştalanarak bedel ödeyen nice insan da artık doğal olarak bıktı. İşbirlikci ile yalanın saydamlaşan yolda, kim kime güvenir; buda başka tehlikeli sorgu! Fakat; gerçekler yaşanıyor. Birgün gelir denge bozulunca Türkiyede olduğu gibi, çirkinlikler oldukça etrafa saçılır. Ahali ise hala tarafcılıktan gerçeğe çıkamama kısgacında takılıp kalır. Hatta CHP gibi oluşan Gezi Parkı direnişinden son ortaya çıkan durumlara rağmen,belediye başkan adayı seçkisinde dahi değişim yerine devlet içi imam itifak noktasında olma politikası arasına sıkıştı kaldı.
Övülen her şeyin nasıl iflas edişinin canlı yaşamsal kanıtları olarak yaşamaya devam ediyoruz. Sokaklar ise Ukraynada olduğu gibi tepkiden faşizme kayma tehlikesini dahi yaşatıyor. Bundan dolayı Kapitalist yapı onca bilgilere karşın, gerileyen Amerikan hegemonya gerçeğine rağmen, hala istenilen seçeneksel değişim noktasına gelemedi. Yaşnılanalr sistemin bir aynası. Bunu dahi konuşmaktan uzaklaşan bir girdabın içinde duruyoruz. Dünyada dalga dalga yaşanan ekonomik siyasal krizlere karşın, değişim seçeneğinin hala netleşmediği bir ilginç dönemden geçiyoruz. Daha önceki krizler ve gelişmelerin aksine banbaşka politik koşulalr canlanıyor. Ortadoğu Projesi otoriter siyasal İslam deneğimleri ortaya saçarken, Avrupada daha yükselen ırkçılığı tetiklerken; şimdi de Ukrayna olayı ile başlayan Doğu Avrupa Faşişt hareketlerinin de geldiği aşamayı gösteriyor. Konulan “sınırlar değişmez” kuralı ise bizat B.M. tarafından Kosovadan başlayıp, Sudana sıçrayan süreç ile şimdi Kırım dolaylarına ulaştı. Kimse şu klişeye sığınmasın; “Kıbrıs uluslar arası anlaşmalara göre” tekerlemesi kurtarıcı zırh deyildir. Doksanlar genel projelerde arada Kıbrısın Kuzeyi “özerk Türkiye yönetimi, bağımsız türk yönetim Tayvan modeli” ifadeleri senaryolarda hep konulan kuramlar oldu. Bunları çoğu görmek istemedi. Onun için de Tazmin komisyonu gibi deneğim ile Türkiyenin Kıbrısa sermaye yerleşme hukukunun oluşmasını da okuyamadı. Tersini de savundular….
Son olarak şu uyarı ile konuyu tamamlayım: Elbet Kıbrıs halkları birlik olsada yapabilecekleri belli. Ancak madem bazıları dizayinden sözediyor; ozaman doğrudürüs biraz etkinlik olsa, gelecek sıçramada bazı ayarlarla oluşumda çıkış yasalıkta katgılarla daha iyi Kıbrıs adımı atılma şansı vardır. Annan planında her şeyi Mehmedaliye teslim edip sonuçta üçüncü versyondan beşinci versyona geçerek hayırı oluşturarak sadece Türkiyenin önünü AB kapısına teslim etmesini hiç akıldan çıkarmayalım.