Yaklaşan seçimler ve Türkiye’deki seçimler olgusuyla düşünmeye zorlanıyoruz. Birçok kişi nasıl bu şekilde demokrasi işe yarayacak diye sorguluyor. Halk nasıl bu şekilde oyuyla kendi çıkarlarının baltalanmasını önlemeyi beceremez sorusu aklımızı kurcalıyor ve halkı cahiller ve cahil olmayanlar diye ikiye bölerek sonuçlar çıkarıyoruz. Cahillerin sağ ve sol diye ayrılmasını bekliyor ve sağ ilerledi sol geriledi sonucunu çıkarmak için aklımızda cahil olmayan sağcı ve solcu ile cahil sağcı ile cahil solcu kümeleri düşünerek sağcı veya solcu kimselerin cahilleri güttüğünü kabul eder gibi olan toplamlar çıkarmalar yapıyoruz. Sonunda yerel seçimlerde bile en genel siyasi dünya düşüncelerin tartışıldığı bir seçim öncesi tartışmasının sonucunu anlamaya çalışıyoruz.
Türkiye’deki seçimlerde de bizdeki gibi yerel yönetimler çok az anıldı ve esas konu yerel siyasete çok az yer verildi.
Bu bir tuzak oldu. Türkiye’de çok ateşli bir tartışma ve kutuplaşma da gelişti. Sonuçta yerel yönetici adaylarının kimlikleri öne fırladı ama yerel yönetim siyaseti halka sunulamadı.
Halk siyasetten ve siyasetin halka taşınmasını sağlayacak basın yayından bilgi aktarılma işi güdük kaldı.
Onun için halka fazla kabahat bulmaya hakkımız yok diyeceğim ama halk sanki konunun dışında imiş gibi halkı aklanmasını da uygun görmem. Ortam insanları etkiler, insan da ortamı etkiler. Halk böyle kısır bir kampanyanın esiri olmayı hak etmeseydi siyasi partilerine sahip çıkan kesimleri arttırır ve siyasetin bilgilendirici olmasını onlara dayatacak siyasi kadrolar ortaya çıkardı.
Dinci bölgelerde blok halinde oyların din istismarcısı partilere gittiği herkesin bilgisindedir. Demek ki halk dinci siyasete karşı çıkmayı öğrenmelidir. Bu halka anlatılmadı dersek yanılırız. Halk dini siyasete alet etmenin sakıncalarını sürekli eleştiren insanları dinlemeyi öğrenecektir. Başka çaresi yoktur. Çünkü demokrasinin alternatifi gene demokrasidir ve halkoyuna başvurulacaktır.
Dini siyasete alet edenlerin dini çevrelerden de saldırı aldığı bir seçim yaşandı ama etkisi fazla olmadı. Demek ki iş dini siyasete alet edenlerin hangi dinci guruptan olduğu değildi ve fazla önemli de değildi. Anlayacağımız dinciler de bölük pörçüktür ama esasında bir anlayış onları gene aşıyor ve bağlı oldukları mollaya o kadar da bağlı değiller dönüp dinciyi tercih eden oldu. Çünkü kavga başka boyutta ateşli idi, dini tarafı seçenler mollasından özür dilemeyi içinden yaptı.
Siyasi parti üyeliği de çok az etkili oldu. Adaylarda fazla parti etiketi aranmadı. Partinin ittifakı da çok riayete mazhar olmadı.
Yasalarda seçim maksadı ile oynamak işe yaradı mı amacıyla bakarsak yaradı diyebiliriz. Gene de tersinden bakıldı anlamı seçmenin yasalarla oynamaya önem vermediği şeklinde oldu. İktidarın yasalarda oynayarak seçim şansını artırmasına çok kızan olmadı ve büyük şehir olunca kaderim değişecek diye düşüneler mutlu oldular. Yasalarla oynayanın genel çıkarlara vereceği zararı umursamış gibi değildirler.
Bu kadar saçma bir ortamda saçma bir seçim yapılmış oldu.
Belki de burada ele aldığım bizim seçimler için tam uyum içinde değildir. Ancak yerel yönetim ve tabii yerinde yönetim politikasının unutulması bakımından benzer. Türkiye’de kentlerde büyük bir kentleşme (URBANİZASYON) oluşumu vardır ve insanların belediyeler içindeki arkaları, arkalarının siyasi bağlılıkları oluşmaktadır ve beklentilerini karşılayacak olanlar şimdiki yerel yöneticilere bağlıdır. Başka birilerinin dalgasına taş koymaktansa kendisininkini korumayı yeğlemiştir. Ayrıca kentleşmeden parsayı koparanlar seçim rüşveti verecek kadar büyük kazançlar sağlarlar.Bir hesaba göre İstanbul’un orman ve gölleriyle kapladığı alandan fazla devlete ait arazide işgal vardır. İşgal ya tam işgal ya da yasadışı imarlar şeklindedir. Bu büyük rüşvetlerle sağlanmış olmalıdır. Bizde bu kadar yağma yoktur. Elde kalan sakat işlerden de kazanç gelmemiş olanlar yüzümüze bakmaktadır. Bunlara kolaylık sağlansa gene yolsuzluk rüşvete döner lakin o kadar da değil.
Onun için yerel yönetim politikaları satılabilirdir. Önce seçmene öyle bir sistem kurmak olumsudur ki yolsuzlukları iktidara rağmen önleme çabası gösterebilir ve başarılı da olur. Yerel yönetimlerde de esas sorun verimli bir örgüt haline getirmektir ve yerel yönetimin ruhuna uygun görevleri yükleyip eldeki personelle hizmetleri artırmak işten bile olmaz. Reform ve reorganizasyon ve organizasyon ve metot çalışmaları için uzman yardımı AB’den da sağlanabilir ve oturup iş yapmayanları seferber eden v e hizmet karşılığı ücretlerle masrafını çıkaran bir sonuca ulaşılabilir.
Halk böyle bir şe4y görmedi. Onun için anlatma becerisini göstermek gerekir. Tabii bu arada kurmay- hat ayrımıyla denetleyecek bir örgütlenme modelini önerirken” o , onu denetleyecek ya onu kim denetleyecek” diye endişe edecek olursak anlatamayız. Çünkü sistemi sistemin önce tartışmak ve bunun diktatörlüklerdeki jurnalcilikle ayni olmadığını objektif kriterlerle çalışan kurmay sınıfların yapacağı iş tanımına uygun başarı göstergeleriyle yapılacak değerlendirme olduğunu öğrenmeliyiz.
Ben başka bir şey bulamadım çünkü belediyeler yasasında üstüne alamadıkları yığınla yetki vardır.