arşivAli SarıtepeHalkların Demokratik Partisi nelerin gerekliliğidir - Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Halkların Demokratik Partisi nelerin gerekliliğidir – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

Hiç şüphesiz ki siyaset ihtiyaçlar kurgulamasının bir ifadesi ise, parti de ifadenin felsefi bütünleşmesinde ki kendisidir.

Dolayısıyla, siyaset ihtiyaçlar neticesindedir.

İhtiyaçların anlanması felsefesinin örülmesi ve akabinde çözme felsefesinin görünürleştirilmesi ve bunun organik halinin ifadesidir, parti. Devamında; parti kitle ilişkileri, parti toplum ilişkileri ve aralarında kuracakları ilişki ağı neticesinde de çözmenin pratikleştirilmesi.

Şüphesiz ki bunun dışında da farlı partiler olabilir, olmaktadır da; bunlar şu anda merama konu olan partiler olmadığı için gündemin dışında bırakılmıştır.

30 Mart yerel seçimleri arifesinde ve sonrasında kimi taraflarca oy verme ve oy yönlendirme noktasında eleştirilere, saldırılara maruz kalmışsa da; kimi çevrelerde de iki farklı özne halinin çözümü ve çözüm aracını (partiyi) amorf hale getireceği söz dizimleri.

Öncüllerinden başlayarak Barış ve Demokrasi Partisi’ne kadar ki süreçlerin tamamında parti programları Türkiye toplumuna yönelik olmasına rağmen, Kürt partisi olarak algılanmaları ve bu vesileyle de etnik olarak sıkışmış halleri.

12 Eylül açık diktatörlüğü ve akabinde reel sosyalizmin çöküntüsünün ortaya çıkmasıyla, hala kendisini kurgulayamayan sosyalizm ve bölüntüleri.

Emek-özgürlük-demokrasi bloğu ve genel seçimler devamında kristalleşen görüş olarak, bunun çoğaltılarak HDK (Halkların Demokratik Kongresi) yapılanması haline getirilmesi ve bunun günlük siyasete Halkların Demokratik Partisi (HDP) olarak vücut ettirilmesi.

Bu yapıya dışarıdan soru iki halde olmaktadır.

Kürtlerin sorunu ve Kürt mücadelesi ne olacaktır.

Sosyalizm ne olacaktır.

Dolayısıyla da bu yapılanma yanlışlar üzerinden inşa edilmiş haldedir, tespiti.

Noktayı burada koyalım.

TC’nin kuruluş süreci ve biçimini ele almamız gerekmektedir.

1860’lar dan başlayarak hızla kaybedilen imparatorluk toprakları ve buralarda oluşan, oluşturulan ulus devlet formasyonunda dinsel formasyonunda olmazsa olmaz hali.

Yine aynı sürecin diğer tarafında imparatorluğun kaybedilen topraklarında Müslüman toplumun kendisini Osmanlı toprakları iç tarafına yolculuğa çıkartması, çıkartılması.

Özellikle kendisini İttihat ve Terakki’de bulan Balkan Müslüman toplumlarının Trakya ve Anadolu’ya taşındırılması.

Osmanlı-Rus savaşlarının sonucu olarak Müslüman Kafkas halklarının Çarlık Rusyası tarafından Osmanlıya mutlak olarak dayatılması ve savaşın etkisiyle  Anadolu’ya göç eden Kafkas halkları.

1915 Ermeni soykırımı ve bunun Kürdistan topraklarında Ermenilere Süryanilerinde eklenmesi.

Yine kadim halklardan olan Anadolu Rumlarının göç etmesi, göçe zorlandırılması.

TC devleti kurma kadrolarının  Balkan ve Kafkas karakterli olmaları, dolayısıyla TC devleti kurucu kadrolarının dış mihrak(!) kaynaklı belirleyici karakteri halinde olması.

Osmanlı Yavuz Seliminden en üst noktasına varan Türkmen Alevi kırımına, TC kurucu kadrolarının Sünni-Hanefi mezhebi üzerinden devam etmesi.

Kürdistan topraklarında oluşacak olan Kürt sorununu; direnmeler yaratacak uygulamalar yaparak onlara kırım uygulanması ve Alevi Kürt Dersim soykırımıyla bunu zirveye taşıması.

TC devleti Türkleştirme, Sünni-Hanefileştirme üzerinden kuruluşunu tamamlarken: Anadolu’da ki Alevileri ve Türkiye Kürdistanındaki Kürt Alevileri ve Sünni-Şafi mezhebi inanışlarına Hanefi inanç ve yaşam tarzını hegemonya etmeleri.

TC; Hanefi mezhebini Diyanet İşleri Kurumu eliyle bu şekilde egemen etmeye yaparken, mütedeyyin Müslümanları da öteki halde tutması hali.

Diğer yandan:

Osmanlı maliyesinin fetih ve haraç ve savaş ganimeti üzerine kurulu olması.

Anadolu Türkmenlerinin yaşamlarının göçer-konar yaşam biçimine sahip olmaları. Ve Osmanlı devlet yönetmeleriyle uyuşamamalarından dolayı, kendilerini koruma iç güdüsüyle dağ ve orman sahalarında güvencelerini yaratıp yaşamalarına devamlılık kazandırmaları veçhesinde kent ekonomisinden uzak kalmaları.

Osmanlı son dönem savaşlarından yenilen taraf olması hesabıyla ödemiş olduğu savaş tazminatlarının halka rücu ettirilmesi ve buradan çıkan sonuç olarak da halkta yaşam standardının devamlı olarak düşme eğiminde olması.

Osmanlı maliyesinin borçlanmalar yapılarak ancak düzenlenebilmesi.

1880’ler itibariyle Osmanlı etnik politikasının TC tarafından da devam ettirilmesiyle, yok edilen etnik farklılıktaki toplumların mal varlıklarına el konulması ve Milli Sermayeye başlangıç noktası oluşturulması (mal varlıkları talanına devletin bizatihi teşvikçi olması).

Milli sermayederler (Türklerden ve Türkleştirilmişlerden) yaratılması için devlet bir taraftan el koymalara göz yumarken, diğer taraftan da Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) aracılığı ile de kişi zenginleştirilmesinin yapılması. Zenginleştirme politikalarının şahikası olan “her mahalle de bir milyoner yaratacağız (1950-60 dönemi Demokrat Parti hükümeti başbakanı Adnan Menderes’in söylemi)” la kamu mülkü ve kamu gücüyle zengin yaratılması.

Hükümet eden siyasi partilerin kendi zenginlerini yaratma (ki günümüzde de halen aleni olarak yapılmaktadır).

Türkiye’de oluşan burjuva sınıfının alt yapı hali bu karakterde olduğundan dolayı; devletin yarattığı burjuva sınıf olarak , onun göbekten bağımlılığı; onun devlete değil, devletin ona olan egemenliği sonucunu doğrmuştur.

Devlete ters düşüşü, hükümet siyasetine ters düşüşü aynı zamanda onun ekonomik olarak iflas etmesine gerekçe olacağından: Türkiye burjuvazisinin yapısal hali demokrasi yoksulluğu karakterindedir.

Dolayısıyla Türkiye burjuvazisinin kendisinin yapması gereken burjuva demokratik açılımları yapmamasını da beraberinde getirmiştir.

Türkleşme, Hanifileşme ve milli sermaye; zor yoluyla ve yukarıdan aşağıya dayatma karakterinde olduğu için, yapısal olarak TC devletinde baskıcı karakteri, onun açıkta ve devamlı açıkta olan karakter halidir.

Kuruluş felsefesi ve pratiğinin sonucu olarak; demokrasi ve demokratik hak ve özgürlükler onun sürekli kaçması gereken bir olgu halindedir.

Onun bu hali; insan ve doğa yaşamının karakterinde olan değişme, evrişme ve dönüşme TC’de temel yasaktır. Sorunu biriktirme yapısal hal halini alırken; Avrupa karakterli devletlerde görülen sorunları çözme becerisi onda gelişmediği/olmadığı için, temel refleksini kendini dayatmak karakterinde yapmıştır.

Yukarıdakilerin birikmiş hali devletin tıkanmışlığı olarak önümüzde durmuş haldedir.

Tıkanma hali üzerinde, şu veya bu hamlelerde de olsa yürümeye inat ve ısrar etmek.

Ya da

Var olan bu devlet biçiminden; demokrasiyi en geniş bir şekilde tesis edebilen devlet biçimine dönüşmek, dönüştürmek.

Yani TC’ye kendi burjuva demokratik devrimini yaptırmak, ya da TC’de demokratik halk devrimini yapmak.

HDP talepleri itibariyle bu iki misyonun her halinde de varım demek halindedir.

BDP ve tarihsel mirası, kendi sosyalist özne ve organik toplamları tamlamalarıyla HDP; yasama faaliyetler ile birlikte dönüşümün önünü açmaya çalışırken, devlet yürütme ve yetkilerinin yerelleştirecek pratik faaliyetleri ve yapmaları ile Türkiye’nin demokratik devriminin yapıcısı olma halindedir.

Tam da bu nokta, sorulan soruların (Kürtler ne yapacak-sosyalistler ne yapacak) ne kadar anlamsız olduğu görülmektedir.

HDP’nin Radikal Demokrasi( ki bana göre demokratik devrim projesidir):

Sosyalist öznelerin ve yapıların asgari programlarının tam kendisi olduğu için, içinde yer almak onlar için bir mecburiyet halidir.

Düzenle sorunları olan ve bu sorunlara çözüm noktasında kendini ifade eden tüm çevrelerin ve öznelerin kendileriyle sonuna kadar yürüyecekleri sadece sosyalizm olacağı gerçekliğiyle; kendileri terk etmedikleri müddetçe asla terk etmeyecek dostlara sahip olması halidir.

Bu onların en büyük güç ve zenginlik kaynağıdır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
357AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin