arşivAli SarıtepeYaşanan seçim süreci ve boyutları – Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Yaşanan seçim süreci ve boyutları – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

30 Mart seçimi: Türkiye toplumunun kendisine dayatılan elbiseyi giymemekte ki kararlılığıyla Gezi Direnişini yaratması ve iktidar odağının kendi aralarındaki yarılmasının sonucu olarak; toplumda görünür hale gelen rüşvetin, yolsuzlukların varmış olduğu devasa boyutlarıyla da yüz kızartıcı suç işlemenin iktidar katında olağan bir işleyiş haline gelmiş olmasından; iktidarın ana ortağıyla toplum kesimlerinin karşı karşıya gelmiş olmasıyla, mahalli karakterini yitirerek genel seçim havasına girmiş bulunmaktadır.

Kanunları kendisine açıktan hizmet edecek hale getirmeleri ekseninde yap-boz haline getirmeleri, hukukun dışına düşen icraatları bunun tamamlayıcı hali iken:

Uluslar arası ilişkilerde, ittifaklarda yapmış oldukları icraatları ile yalnızlığa düşmelerini ‘değerli yalnızlık’ ki bunun adı; uluslar arası hukuk ve ilişkilerde de tecrit olmalarıdır, üst üste binmesiyle ortaya çıkan tıkanmalar 30 Mart’ı yerel seçim olma durumundan çıkartmış vaziyet halindedir.

Sonuç:

AKP’nin pardon Erdoğan’ın %45 civarında oy alması.

Seçimi var olma, olmama haline dönüştürerek Türkiye toplumunu bu eksende bölerken, sandık sayımlarının, elektriklerin kediler tarafından kesilmesinden dolayı karanlıklar dehlizine götürülmesi.

Erdoğan alacağı oylarla kendisine aklama icat etmeye çalışırken,

CHP, MHP, Hizmet örgütü de yolsuzluk ve rüşvet tek temalı karşı söylemle, Erdoğan’ı sandıktan güçsüz halde bırakma ortak algısıyla yürüyüşlerini yaptılar.

Bu seçimin bir yanıydı.

Diğer yan ise:

Türkiye Kürdistanı ve Rojova Kürdistanı’nı kapsayan ve etkileyen BDP ve Türkiye projesi olan HDP halidir.

Türkiye Kürdistanı’nda seçim sath-ı mahalli iki kutup halinde yoğunlaşmıştı. AKP görünürlülüğü altında devlet ve onun karşısında ise özgürlük hareketi. Yoğun baskılar, provokasyonlar ve uzun süreli elektrik kesintileri seçimin damga halidir.

Sonuç olarak özgürlük hareketi belirleyicilik haliyle bu seçimden de başarıyla çıkmıştır.

Özgürlük hareketi; aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya tüm söylemlerinde politik devrim stratejisiyle kendini ifade ederek, hem var olan düzene karşı seçeneğini söylemiştir hem de topluma bu seçeneğini detaylandırarak geleceği nasıl pratikleştireceklerini anlatmışlardı.

Dolayısıyla halka sunulan şey; düzenden yana mı olacaksın yoksa düzene karşı mı olacaksın.

Özgürlük hareketi öncelikle kendi demokratik devrimini yapmıştı.

Her düzeydeki örgütlenmesiyle kadın-erkek eşitliğini sağlamıştır.

Karar alma aşaması başta olmak üzere; tüm faaliyetlerinin olmazsa olmazı olan kadın kimliği –ki bu ifadenin en tam anlatımı olarak kadının dili diyorum- ve kadın gücünün başlı başına bir özne haline gelmesi.

Ve bu iç perspektifinin dışarıya yansıması olarak yerel iktidarların eş başkanlık yürütümünde olması. Belediye başkanlık gücünün/yetkisinin yerel örgütlenmelere dağıtılması, alternatif hayatın oluşturulmasında koordinatör olması.

Bu onun demokratik devrim perspektifinin politik devrimini toplumla birlikte yaratma projesidir.

30 Mart’ın bir de Suriye ve Rojova ayağı var.

Beşer Esad yönetimine karşı hasmane tutumundan bir adım geri adım atmazken, var olan dengeler içerisinde (Rusya-ABD) Esad’la yönetme fiili bir anlaşma haline gelmişken bile, devlet politikası haline getirilen Esad karşıtlığı pratik faaliyetlerinden vazgeçmemesi.

Çıkartılan Suriye iç savaşında Rojova Kürdistanı’nda kantonal bölgeler oluşturularak buradaki halkların kendi yönetimlerini oluşturmaları ve kendilerine yapılacak saldırılara karşı silahlı halk örgütlenmesiyle kendilerini koruma kararlılığı.

Tam da bu noktada:

Her iki parçanın birbirlerini etkileme gücünün yüksek olması, kurulan demokratik özerk yönetimlerin model olma hali ve bununla birlikte: Suriye iç savaşının aktif tarafı olan Türkiye’nin El Kaide eksenli örgütlere her türlü desteği vererek, Esad rejiminin yıkılmasından Demokratik Rojova Kürdistanı’nı boğmaya yönelmesi ve özerkliği TC’nin kırmızı çizgisi olarak ifade etmesi.

Erdoğan ve devlet politikası 30 Mart seçimlerini bu eksende ele alırken; özellikle Rojova’ya komşu(!) olan Urfa büyük şehir başta olmak üzere, ilçe belediye başkanlık seçimlerini her halükarda ele geçirmek için her türlü yöntemin kullanılması.

Buralarda oluşacak olan özerk yerel yönetimler ile Rojova Kürdistanı’ndaki kantonal yönetimlerin iç içe geçmesinin önünü kesmek ve mücadele birlikteliğine engel olmak.

Barış süreci sadece silahların susması olarak bu güne kadar oyalanmışken, özgürlük hareketinin 30 Mart’ı özerk yerinden yönetim olarak kurgulayacağını seçim sonuçlarıyla birlikte karar altına almış olacağından: Barışı oyalamanın artık mümkünatının olmadığının anlatımı olacağından dolayı, süreç keskin notlara gelmiş bulunmaktadır.

Merkezi devlet yönetiminin Türkiye toplamını yönetmesinin imkansız hale geldiğinin anlatımı olan demokratik özerk yönetimlerin Türkiye’ye teşmil edilmesi olan Halkların Demokratik Partisi(HDP), demokratik devrim karakterli politik devriminin Türkiye anlatımı olarak 30 Mart seçimlerinde yerini aldı.

Kendisini seçim sürecinde topluma anlatma faaliyetlerini yapmaya başlarken, üzerine yoğunlaştırılan şiddetin devletin nezdinde (Fethiye, Urla, Bulancak) korunmasıyla: Türkiye projesi olan HDP’nin halkla ilişkisi başında boğazlanmaya çalışılmıştır.

Merkezden yönetimli TC devlet yapısı, kendi yönetme karşıtı olan özerk yerinden yönetim tarzının toplum tarafından öğrenilmesini, görünür hale gelmesini engelleyerek; kendi yönetme tarzının kararlılığını anlatır haldedir.

Otuz yıllık savaşın yarattığı ırkçı, milliyetçi anlayışa AKP-CHP-MHP ve cemaatlerde ortak halde olmalarının yaratmış olduğu milliyetçilik bölünmesi; Türkiye demokrasisi ve özgürlükleri önünde ki engellerin kaldırılması:

30 Mart seçimlerinin gösterdiği budur.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
354AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin