arşivAli SarıtepeYeni bir devlet biçimine mi! – Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Yeni bir devlet biçimine mi! – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

Devlet biçimleri, üzerinde yükselmiş oldukları devlet tiplerinin ana karakterini kendilerinde mutlak olarak taşıma özellikleriyle; o anın ekonomisinin gelmiş olduğu yer, sosyal ve siyasal yapıların gelişmişlik ve ilişki halleri ve kültürde bunların entegrasyon halleri ve toplumun/toplumların tarihsel edinmişlikleri ve süreçlerinin toplamı olarak şekillenme halleri.

Devlet tipleri, varlıklarını üretim tarzından almalarından dolayı, varlık süreçleri de o üretim tarzının varlığı ya da yok olması noktasında yaşam anlatımları içerisinde varlık hallerine sahip olma, olmama durumunda olmaktadırlar.

Dolayısıyla:

Devlet tipi: Var olan üretim tarzı,egemen üretim tarzı karakterini koruduğu müddetçe var halde olması, onun belirleyici karakteridir.

Devletin biçimi ise; sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomideki ilişkiler biçimi ile devlet tipi üzerinde yükselen dönemsel karakterlerdir.

Onun bu karakteri yumuşak geçişleri beraberinde getirebileceği gibi, sosyal ve siyasal yaşanmışlıkların getirdiği yığılmalardan dolayı sert politik dönüşüm veya politik devrim karakterinde de olabilmektedir.

2002: 1980 12 Eylül darbesinin yaratımı açık diktatörlüğün, 1984 seçimleriyle birlikte açık baskının tedrici olarak geriye çekilmesiyle, siyasal partilerin siyasete dahil olmasıyla birlikte; 12 Eylül Anayasasının yönetme çerçevesi ana ekseninin belirleyiciliği altındaki halinin tıkanmasının resmi noktası karakteridir.

Ve bu noktada açık diktatörlük dönemi ve açık diktatörlüğün törpülenerek dönem sahnesinden çekilmesi; örtülenmesinin ise sosyal, siyasal ve hukuksal gereklilikler üzerinden yapılmamasından dolayı kısa sürede tıkanması ve AKP’nin parlamento çoğunluğu haline gelmesi ile başlayan yeni dönem.

Tıkanmış olan siyaset sistemi, kurumsal yapılar ve bunlarla çözüm noktasında karşılaşan AKP ve Tayyip Erdoğan’ın parlamentoya girmesiyle kendisini tamamlayan AKP bütünlüklü hali.

Devlet biçiminin var olan hali, Türkiye’nin iç ve dış koşulları itibari ile yerini yeni bir devlet biçimine bırakmasının zorunluluk haline gelmesinden dolayı, eski devlet biçiminin mağduru olan AKP’nin çatışma içerisinde olmasının getirdiği güç mücadelesi.

Abdullah Gül’ün tüm zorlamalara, engellemelere rağmen Cumhurbaşkanı olması, aynı zamanda bu güç mücadelesinde AKP’nin egemen olarak çıkma anlatımı olmasıdır.

Ergenekon, Balyoz, Sarıkız gibi bir dizi dosyalarla askeri bürokrasiye yapılan tasfiye operasyonları.

YÖK-HSYK gibi kurumlarda egemen anlayışın tasfiye edilmesi ve AKP toplam halinin egemen olması.

Bu dönemin temel özelliği: AKP’nin bu kurumlara yönelik olarak yapmış olduğu yapısal eleştirilerine, kurumlar ele geçirildikten sonra yapısal halin yaratmış olduğu imkanları sonuna kadar kullanması.

AB sürecinde iktidardan bağımsız kurumlar oluşturulmasına kendisinin de katkıda bulunması ve kendi iktidarı öncesinde oluşan kurumlarda egemenliği ele geçirmeyi sürece yayarken, döneminde kurulan yapılarda ise kendi siyasetini egemen kılması.

2011 genel seçimler sonrasında yapmış olduğu balkon konuşması ile “çıraklık dönemim bitti, ustalık dönemim başladı” ifadesi ile eşik atlaması yapacağını aleni hale getirmiş olması.

AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu da ifadesini bulan “liberallerle ittifak hallerini bitirdikleri” ifadesi ile başlayan ittifaklardan arınma süreci.

Ergenekon’la başlayan operasyonlar, darbe girişimi operasyonları niteliğinde olmayıp, tasfiye operasyonları niteliğine getirilmesi.

Siyasi iktidarların günlük müdahalelerinden kurtarılmış olan bağımsız kurumlar, yapılan yasal değişikliklerle bağımsızlıkları ortadan kaldırılarak, iktidarın günlük müdahale alanları haline getirilmesi.

Türkiye ekonomisini inşaat ve rant ekonomisi üzerinden canlı tutarak ve kendi zenginlerini yaratırken, rant ve rüşvet ekonomisinden kara para yaratması.

HES inşaatları ve maden arama ruhsat vermeleriyle Türkiye doğal yapısı geri dönüşü olmayan tahribatlara uğratılırken, kendi zenginlerini yaratma politikasının devamlılığının süregitliği.

Bunların toplamından –inşaat,rant,ruhsat- yaratmış olduğu saadet zincirinin oluşturmuş olduğu balonların patlamaması için Merkez Bankası üzerinde faizleri indirin baskısını kurarak, zincirin kırılmasını engelleme müdahalesi yapılması.

Kürtlerde temsiliyetini bulan ‘Barış süreci’ ya da en doğru anlatımı olan ‘çatışmasızlık süreci’ halkların özgürleşmesi, demokrasinin güçlenmesi, karar alma ve yetki kullanmanın yerellere devredilmesi temel baz olarak ele alınması gerekirken; tamamen istismar etmek ve oyalamak ekseni üzerinden ele alınmıştır.

Gezi’de ifadesini bulan; halkın dinlenmesi, taleplerinin dikkate alınması kararlılığını mutlak şiddetle bastırmaya başlaması ve demokratik talepleri, kendisine darbe olarak nitelemesi.

Gülen cemaati ile oluşan sorunlarını amacına hasıl ederek, emniyet ve adliye kurumlarını yasaları yok hükmüne getirerek tarumar etmesi.

Devlet şiddetinin anayasal ve yasal sınırları hiçe sayarak, bizatihi teşvik etmesi.

Politikasını demegoji-yalan ve inkar üçlemesi üzerine oturtarak toplumdan saklamalar yapması.

İş adamlarını; rutin vergi kontrolü, yapılan ihbar üzerine gibi gerekçelerle kontrol gücünü cezalandırma aracı olarak kullanması.

Genel başkanı olduğu partiyi kendisine mutlak biat eder haline getirmesi.

AKP’li veya AKP etrafında olan insanları “zor tutuyorum” sözleri ile şiddet unsuru olarak kullanacağını beyan etmesi ve kullanması.

Cumhurbaşkanlığı makamına olan talebinden dolayı, başbakanlık yetkisinde olan yetkileri Cumhurbaşkanlığı makamına taşıması.

Cumhurbaşkanlığı makamına oturduğunda AKP’yi kullanabileceği güç odağı noktasında tutmak için; parti il teşkilatlarını yeniden düzenlemeye başlaması ve süreci kongreyle taçlandırma projesi.

Son dönemlerde sık sık görülen; sivil kıyafetli unsurları, toplumsal taleplerde şiddet unsuru olarak kullanması.

12 Eylül açık diktatörlükten günümüze kadar, devlet  ne eski haline dönebilmiştir ne de yeni bir biçime kavuşabilmiştir. 12 Eylül anayasasında şu ana kadar yapılan sayısız değişikliğe rağmen, özü hep muhafaza edilmiştir.

Seçim ve siyasi partiler yasasında yapılması gereken temel değişiklikten kaçınılmış, dolayısıyla da demokrasinin gelişmesinin saç ayakları bir türlü inşa edilmemiştir.

Kürt özgürlük mücadelesinin imha edilmesi ekseni üzerinden yapılan silahlanmanın fon ve bütçe toplamları ile devasa rakamlara ulaşmasından dolayı da ekonomik gelişmenin önüne, silahlara yatırılan para baraj işlevi görmüştür.

Türkiye toprakları yaşayanlarının demografik çeşitlilikler içerisinde olmalarından dolayı, yükselecek talepler çekincesi, demokratik hak ve özgürlükleri yok noktasında tutmaya tekabül ettirilmiştir.

AB’ye katılım kriterleri ekseninde zorunlu reformlar itelene itelene ancak yapılırken, AKP’nin egemenliğini sağlamlaştırmasıyla birlikte, yavaşlama durmaya dönüşmüştür.

Akabinde, Erdoğan; var olan yasalara ve mevzuatlara kendi çalışmasına engel olduğu noktada, yasaların değiştirilmesi ya da yok durumuna getirilmesi ile; devlet biçimi geçiş hali noktasındaki durumunda kalmaya devam ettirilmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın yönetme biçimi; hukuku kullanabildiği oranda kabul etmesi, kullanamadığı noktada da yok sayması, değiştirmesi ve kendisinin Cumhurbaşkanı olması esası üzerinden yeni düzenlemelere gitmesi yol ayrımına tekabül etmeyi de beraberinde getirmiştir.

Devlet biçiminin hep geçiş halinde olması ve var olan yasalara Erdoğan’ın müdahale etme şekliyle devlet; açık diktatörlüğe doğru rotası düzenlenmiş durumundadır.

Erdoğan:

İktidarda olma, kalma ve güç kullanma şehvetiyle Türkiye’yi karanlıklar yolculuğuna çıkarmaya çalışmaktadır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
328AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin