Genç devletimiz nutukları azaldı ama hiç bitmedi. Otoriter toplumlarda başta bir demir el çare görülemeye devam ediyor. İnsanlığın gelişmesi içinde refahını artırabilenler örnek olunca aksi eğilim de demokrasi isteği de onun peşine takıldı ama başta bir demir el görmek gene de genel eğilim oldu.
Genel eğilim olunca nasıl hala etkili oluyor demeyin insanın bir bilinçli bir de bilinçaltılı değer yargıları olur ve bilinçli olarak hareketlerinde sarsılma olur olmaz bilinçaltından başka şeyler çıkar.
Son örnek üniversite özerkliği için isteklerde bulunan ve eylemlere katılanların anayasa değişikliği hakkında konuşurken üniversite özerkliğini tamamen yok edebilecek olan YÖDAK maddesidir. Nasıl olur da üniversitelerden o maddeye karşı çıkış olmaz? Çünkü insanımızın içinde hala güçlü ve adil ve hatta tarafsız devlet isteği ve bunun yararı hakkında inanç vardır. Devlete daha doğrusu hükümete yetki verilmemesi gereği benimsenmiş değildir deme olası değilse de vermemeye sıra gelince ama o devlettir ve devlet tarafsız ve adil davranmak zorunda olduğuna göre öyle imiş gibi düşünmeliyiz davranış kalıbı olmaktadır.
Üniversiteler kendi içinde çelişir çelişmez demeden çok görüşe sahip olmadı ve kaynakları tahsiste merkezi karar endişesini aşarak denemelere olanak tanımalıdır. Çok üniversite varsa kendi aralarında da ortak bir yönetim olsa da olmasa da o yönetimin emirlerinden çıkabilmelidir. Bir üniversitede bilimsel çalışmalarına olanak bulamayan başka üniversiteye geçip olanak arayabilmelidir.
İnsanın demokrasiyi ve özgürlüğü esas olmalıdır.
Din bunun karşısındadır. Dindar insan cennet yolunda dini inançlarını bildiği gibi yerine getirsin amenna, ancak devletin başka insanların başka davranmasını engellemeyi görev bilmesini ister ve bunun için seçimleri kullanırsa veya silaha sarılırsa din istismarcısı veya demokrasi düşmanı bir terörist olur.
Dindar birinin başkan olmasına karşı olmak onun bu tiplerden hangisi olduğunu bilmeye bağlı olmalıdır. Seçimle yetki alıp devletin gücünü insanları dine göre yaşamaya zorlamak istismar ve suçtur. Bunu iyice kavrayıp demokratik seçme hakkını doğru kullanmak gerekir.
Şu biçim dindar bu biçim dindar diye ayırmak ve davranmak gerek.
İslam dünya çapında bir bunalıma neden olmaktadır. Dindarlık içinde maksadının ne olduğu belli olmayan bir yığın militan ortaya çıkıp dinden alıntılarla yuvalar kurmakta ve militan yetiştirip eşitliksizlik ve geçmişten gelen birçok suç ve adaletsizliği öne sürerek Allah yoluna girildiği takdirde bunlardan hesap sorulup giderilebileceğini iddia ederler ve seferber ederler.
Hamas, İsrail ile çatışma halinde olan Filistin yönetiminin suiistimallerinden bıkan halkın gönlünü kazanmak için hizmet sunarak militan gençlik yetiştirmeye başladı ve nihayet Filistin yönetimini Gazze’de ele geçirdi. Militan gençliğe dayanarak kutsal savaşı sürdürmek için silahlanmaya başladı. Hamas’ın yararlandığı statüko ise İsrail’le yapılan ve İsrail’in devlet olarak varlığını tanımaya dayanan antlaşmalardı. Batı veya her ne ise o silahla sonuç aranmasını hoş karşılamıyordu. Bazıları da bunu fiilen önlemek için Hamas’ı yasadışı terörist ilan edip İsrail’e ve Filistin yönetimine destek olmakta idi.
İş dünya gözü ile bakmaya gelince çelişkili tutumlar ortaya çıkmıştı. Örneğin Türkiye de İsrail’le yapılan antlaşmalara ve İsrail’in varlığını kabule sadakat istermiş görünüyordu; ancak İsrail rahat durmuyor ve özellikle yeni Yahudi yerleşim yerlerine izin vererek genişliyordu, onun için Hamas’ı meşru sayan davranış da gösterdi.
Türkiye, İsrail’in varlığını sona erdirilebileceğine inansaydı daha ciddi yardımlarla Hamas’ı destekler başka ülkelerden de yardım arayışına girerdi. Gene de dürtmeye devam etti.
Türkiye IŞİD’e de destek oldu. Onun gibi Mekke’yi putperest mabedi olarak gördüğü için değil Esat’a darbe olsun diye destekledi. Şimdi esir alınan konsolosluk mensuplarının pazarlığını yapar oldu.
Osmanlı döneminin karman cuman Ortadoğu’yu refah ve barış içinde yaşattığını ve gene İslam devleti olarak refah getirebileceğini düşünenler ortada boy attı. Hâlbuki şimdiki Türkiye idaresi de onların elindedir. Tabii demokrasi, insan hakları lafları arasında Osmanlılık ile ilgisi olmayan başka şeyleri de sıralayarak imparatorluk hayalleri konuşuluyor. Gene de Müslüman olduğunu söyleyerek bundan destek almayı umuyorlar. Amma kazın ayağı öyle değil.
Zavallı Gazzeliyi İsrail’in bumbalarına teslim edip hala militanlarının tükenmediği göstererek zafer ilan eden Hamas’ın ona biat edeceği ham hayaldir. Türkiye’nin ona biat etmesini isteyeceği açıktır. IŞİD’in Irak’a bana biat edin dediğini görürsek aynisini Hamas’ın da yapacağına emin olabiliriz.
Türkiye’de seçmen Müslüman isterim diye oy verirse dua etsin de hukuk devleti ne kadar varsa onu elinde tutabilsin. Yoksa çarşı ağasının arkasında elinde kalafa değneği ile dolaştığı devrin veya Takva polisinin gözetlediği devrin geri geldiğini görür.
Muhalefet iyi Müslüman görülmenin avantasını kapmak için ortak aday diye bir Müslüman buldu. Ancak nerede böyle ortak aday çıkarıldı ise ortakların toplam oyu kadar oy alınamadı. Şimdi ortak aday çıkarmanın hesabını soranlarla hesaplaşacaklar.
Hem milletler layık oldukları idareler altında yaşarlar yani seçim milletin aynasıdır diyeceksin hem de ortak aday veya o istifa etsin bu aday olmasın o olsun diye bin bir türlü cambazlıkla halkın aynada başka türlü görünebileceğini sanacaksın. Tabii bazıları da halkı sorumlu tutmamalıyız diye nasihatler edeceksin. Bunları dinledik dinlemeye de devam edeceğiz.
Önce halkın özgürlük istemesi ve özgürlüğü kullanarak oyuncak olmamayı seçmesi gerek. Hamas’a destek olup sonra onun sinsi taktikleriyle cananının canını yakınca ağlaman boşunadır. Evinin altına cephane yığılmasına itiraz edeceksen baştan yapacaksın. Kudüs’te evinin damına Hamas roketi düşsün istemezsen İsrail hükümetine yasadışı yerleşim yeri yapılmasına göz yummamayı öğreteceksin. Bunun başka alternatifi yok.