yaklaşımlarÖzkan YıkıcıEylül ayında yüzleşmelerle doludur – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Eylül ayında yüzleşmelerle doludur – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

genelGeçen hafta Ağustos sonunda yazdığım yazıda; Eylül adımları ile nasıl bir yeni sonbahara girmekte olduğumu özetledim. Bir anlamda Eylül ayı hem yeni olaylara, hem de tarihle yüzleşme dönemleri karmaşası içinde olması doğaldı. Genellikle yaşanan tarihi hep yanlışlarla resmi ideolojikleştiririz. Hatta kocaman bir insan katliamını, sadece bir özürle dahi karşılamanın nedenli zor olduğuna da hep tanık oluyoruz. Yazıyı yazmadan önce Ayşe Hürün makalesini de okudum. Hakikaten bu makaleyi en azından geçmişle yüzleşme adına ve Türkiye de azınlıklar uygulamaları bakımından ilgi duyanların; okumalarını öneririm Radikal Gazetesinde bu makale çok önemli düşünce tetiklemeler yapıyor! Konumuza devam edelim: Geçmişi hep istenilen le algılarız. Özelikle de günümüz ideolojisini geçmişle bağlantılar kurarak günümüz hegemonyası yapma eylemi yaygınken; Bazısı da sanki bir ufak denecek ama o denli kuşatılmış tabu korkusu ile çok önemsenen özür ile geçmişin kapanacağına inanılmak isteniyor! Hâlbuki örneğin; çok yakınlarda olan tanıklaşan olaylar; sadece özürle değil; mağdurların gözü ile de ele almak şart! Yapanın değil; mağdurun gözü ile geçmişin değerlendirilmesi gerekir bence*

Yukarda özetlediğim durumlara bakarak, ülkemizde çok havıza kayıpları ile günümüz resmi idolojik çıkara bağlı bir geçmiş şekilendiğine hep tanık oluruz. Hangi olayı alırsak alalım; hemen “aman bunları bilmeyin*  siz yine Rumların yaptıklarını öğrenin” değerleri hakimdir. Benim net bildiğim bazı olayları bilen bir öğrenci; olaya tanık olan bazı eski insanlarla konuşmaya gider. Kişi onlara tanık olduğu olayları günümüz resmiyesi ile aktarır. Öğrenci ona benden duyduğu bazı gelişmeleri de aktarır. Yaşlı ona şu tepkiyi verir: “Bunlar doğrudur; Ancak sen yine de yazma! Çünkü yazarsan hem not almasın, hem de ilerde başına dert açar” der! Anlatılan Mağusa olaylarında Türklerin de surlara kaçırma olayı sadece eklendiy di! Böylesi bir Kıbrıs tarihi ile bizim havızamız dolduruluyor ve birçok yaşanan da sildirtiliyor. Bir de; bizde tarih sadece “Rumun yaptığı” algılarla oluşturulan bir güncel resmi idolojik kuram haline getirildi!

Başlığa ne koydum: Eylül ile yüzleşme! Peki hemen yazıyı yazdığım 7  Eylül tarihine bakalım* Kıbrıs için bir anlamı varmı? Hamaset ve güncel karşıta göre tarihcilere göre pek yok! Oysa 6  7  Eylül olayları, Kıbrıs için çok önemli bir dönemeç! Türkiye de provakasyon ile yapılan azınlıkları katletme ve sürme politikasının ardından; Türkiye Kıbrısa direk müdahil taraf olarak eklendi!Hem olayın oluş şekli; hem de sonuçları bakımından, Türkiye de olsa da; katletmelerde ki “Kıbrıs Türktür türk kalacak” sloganı dahi; orda uğranılan insani faciyanın altından, kitlesel linç olayında Kıbrıs simgesi vardır. Aslında ilgili tarihler ayni zaman da; Türkiye Emperyalist yeni sömürge ilk deneğimli derin devlet olayıdır da! Türkiyenin yeni Emperyalist ekseni, Kıbrıs sorununa direk taraflaşaması ve Konturgerila ilk yapılan deneme oalrak 6  7  Eylül olayları bir tarihsel milatdır!

Provakasyon tekniği ile “Selanikte atatürkün evinin bonbalanması; Ardından hemen istanbuldan izmire kitleleri Kıbrıs eksenli harekete geçirme* sonra önemli saldırılarla resmen etnik temizlik sürgününün yapılması süreci yaşandı. Fakat; Kıbrıs havızaları bunu içine almazken; Türkiye de önce “kahramanlaştırarak” sonra da unuturarak adeta olayı tabusalaştırdı! Halbuki 6  7  Eylül olayları; Türkiyenin azınlıkalra bakışı, oluşturulan devlet biçimi, Emperyalist yapı ile yeni sömürge yeni ilişkiler ve yeni Kıbrıs politik ekseninin de önemli mihenk taşıdır! Konu günceleştiği ve bilgiler yan yana konuldukça; birçok derslerin ve günümüz sorularının da yanıtı bulunacaktır.

Nitekim; belirli zaman sonra; olayı başlatan Selanik bonbalamasını yunanlılar değil de Türk isdihbaratının yaptığı gerçeği de ortaya çıktı. Hat da; ayni açıklamalrda Kıbrıs la ilgili bazı provakasyon bonbalamaları da anlatıldı isdihbaratcı Sapri efemndi tarafından! Ama bunlar ne Türkiye resmi görüşünü, nede Kıbrıs gerçeklerine hiç etki yapmadı. Bilgiler akademikleştirilmeyerek, ayni resmi algılarla güncel resmi tarihe devam edildi.

Tarihi hem resmi idolojik hegemonya kadar, madur olanların da insani durumnları birlikte ele alması gerekir. Nitekim yaşanan 6  7  Eylül olayları sadece İstanbul veya öteki ilelerle sınırlı değildir. Bedeli Türkiye de azınlıklara fatura edilip resmi yeni egemen elitle taşlandırırken; sistemsel durumu ve Kıbrıs ayağı da yan yana koyulunca; Türkiye azınlık politikasından Emperyalist genel hegemonya yapılanmasına dek;birçok olguyu içerir! Her yeni bilgi, beraberinde başka gerçeklerle olayı yorumlama açılımına taşır. CİA veya Derin devletsiz bir 6  7  Eylül olayı eksik kalır*  Ayni Şekilde; Kıbrıs Türkiye olayını konuşurken de; ilgili tarihler le birbaşka konuma konuyu taşırtır! Elbet Türkiye ile kendi insanına bakışın da aynası olarak görüleceği için; böylesi olayları resmi tarih pek yazmak istemez. Hele hukuk kelimesini sakız gibi “guguk” yapanlar ise; bir olaydan madur olanların haklarına pek değinmezler. Burada tekrar yazdığım bir konuyu özetleyecem:

Türkiye genel olarak ister sistem ister se kendi politik çıkarlarına yönelik; kendi yurtaşına fatura etme anlayışı vardır. Kıbrıs da bunlardan biridir. Lozan anlaşması sonrası Kıbrıslı Türklerin Türkiyeye gidrek orda yerleşmesini teşvik etiğini kaçınız bilirsiniz* Yine 6  7  Eylül olaylarında Kıbrıs politikasının Emperyalist yeni sömürge çizgisine uydurulduğu da kaçınızca yorumlanıyor* Tarihler hep kesişir! 57  58 yılarında özelikle Kıbrıs da aygasyano provakasyonunda burada 2  kesimde ilk önemli çatışma yaşatılırken; Türkiye bazı rum aydınalrını sürdüğünü kaçınızın aklında var*  64 yılında Mart ayı B.M. kararı ve özelikle Türklerin ret etmesinden hemen sonra; İstanbul sürgün Rum kararnemesinin gelmesine nediyeceksiniz? İsterseniz Yetmişler döneminde Lozan anlaşmasına göre görevine devam eden Ruban okulunun kapatılması ve Kıbrıs işkali ile istanbulda son kırıntı Rumların sürülmesi de tesadüf olamaz! Türkiye oligarşisi hangi ülke ile sorunu olsa; ordaki yaşayan kendi yurtaşına fatura etme politikası hep varoldu!

Yukarda özetlediğim ve Yahudilerden Ermenilere ayni çizgilerin bulunacağı bir resim yazdım. Ayrıca Yeni Osmanlı nutukalrı veya eski elitsel söylemlere karşın; Türkiye azınlıkalrının nasıl sürüldüğü veya kendini imkara zorlandığı bellidir. Nitekim israilin bir devlet terörünü kendi yurtaşı Yahudilere dek indirgeyen İslamcı yeni hegemonya karşımızda dimdik duruyor.Peki; kendini hep öven ama en çirkin kendine yapılan aşağlamayı dahi; yapana göre övgü veya sövgü alan bizlerin durumu ne? Arzulayan son Erdoğan gezisi ile karşımıza konulan resmimde çok güzel buluruz. Hele de; Türkiye gazeteci tutuklu lideri iken, buradaki gazetelerin “demokrasi övgülerle” Erdoğanı yukarlara çıkarma paradoksu; çok önemli bir veridir. İsterseniz faşistlerin küfürleri veya normal protestoya yine yandan provakatörlü ayni kesimlerin saldırıalrını da ekleme zahmetiniz de olursa; benim neyi anlatmak istediğimi anlarsınız. Aydınlara dahi söven bir resmi kurgu ile demokratik tarihi bulmakda nekadar imkansız olduğunu belki anlarsınız. Hele hakikaten iyi nieytli olan; ancak; bazı gerçekelri resmi konuşamalrla öteleyen kişilere de diyecek eleştirisel kelime bulamıyorum. Şunu artık anladım: “İsmail Kemal gibi” sırf sistemle barışmak, ekranda çıkmak adına; bildiği bilgielri söylememe veya saptırma yolu ile aktararak, hem bilgi verme ve hem de sistem adına ayarlama güzel makyajı yapanlar da vardır!

Haydin; bu yazımda da bukadar. Hep Emperyalist sistemi, Faşist hareket le devlet biçimini; Yeni sömürgecilik ile ilhaklaşma politikarlı öteleyerek ve bunları yumuşak “ötekileştirme” kelimesi ile sığlaştırırsak; yanlış sistemin devamı ve geçmişle yüzleşmeden, resmi yeniden üretim adımalrına hapsolup gideriz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin