Ülkemizde ezbere dayalı ve sorgulamayı aşılamayan bir eğitim olduğu dünyanın ilgisiyle açıkça ortaya konulmuştur.
Bizimkilerin yaptıkları inceleme de bu gerçeği anlatır ama incelemelerimizin değerini de bildiğimize göre uluslararası makale ve raporlara göre bakmak işe yarar.
En hakiki mürşit ilimdir mottosuyla (ilke sözü ile) yola çıkan Türkiye eğitim sistemini ve müfredatını kopyaya başladığımdan beri fikri hür irfanı hür genç yetiştirmek için uğraşıldığını ilan ettik. Ancak oraya varamadığımızı ve görüşünü açıklamaya korkan, soru sormaya cesaret edemeyen ve girişim bakımından sakat gençler yetiştirdiğimizi ve buna devam ettiğimizi yüzümüze vurdular.
Demek ki birçok bakımdan büyük değişikliklere uğrayan gençliğimizi eğitimin temel amaçları bakımından değil başka maksatlarla kullandık.
YKP’nin programında işaret edildiği gibi eğitimde yerellik esas olmalıdır. Yukarda saydığım ilkeler arasında bu yok ancak yerellik çocuğa kendisini dünyayı anlama ve öğrenme bakımından en yakınındaki yöre ile bağ kurmasını getirir. Eğitimcinin ve devletin kendi dünyasına göre fikrin hür olsun denilerek veya ilim denilip önüne yabancı olduğu şeyleri dizmekle bir çocuk ne hür olur ne de ilmin en hakiki mürşit yani aydınlatıcı olduğunu kavrar.
Halimize bakarsak ilim ve bilim veya ilim ve fen farkını bile kavrayamadığı için bilimi ve fenni bırakır Işid’e militan olacak kadar ilim yani onlara göre Kuran’da hepsinin kaynağının olduğu bir teolojik (ilahi) bir öğretinin ilim olduğuna inanır.
Demokrasi de eğitimin şartıdır. Demokratik yani eğitim müfredatının okul ve aile ile öğrencinin katıldığı bir yöntemle belirlenmesidir. Öyle bir sistemden çıksaydı Türkiye başbakan yardımcısı fizik ve matematik mecburi derstir de din dersi nasıl mecbur edilemez diye AİHM’e salvo atmazdı.
AİHM din dersi din kültürü olur ama din eğitimi olmaz. Demektedir. Dinde (İslam’da) anayasa da olmaz dinden kaynaklanmayan yasa da olmaz. Yasa bile Önce Kuran, sonra peygamber, daha sonra da Peygamberin zamanında yaşamışlar ve daha daha sonra da onların bilgisinden yararlanan ulemanın istediği şekilde olur. Burada hür fikir veya hür irfana yer yoktur.
Bir başbakan yardımcısı öyle konuşuyorsa eğitimden çıkan gençlerin ona oy vermekten korkmadıklarını anlarız. Çünkü onlar özgürlüklerine sahip değildirler.
Öğrencimize yerelliği ve demokrasiyi yaşayarak öğretebilse idi şimdi etrafımıza bakıp bizde IŞİD’e militan veya din bilgisi yerine belli bir mezhebin belli bir türünü öğretmek değil eğitmeyi isteyen akımlardan korkar mı idik?
Yerellik yöresiyle genci buluşturur, demokrasi çevresindeki siyasi tartışmalara katılmakla bakış açısını genişletir ve müfredat yöreyle bütünleştiği için toplumla bağını kurar.
Elbette mebus olduğum sırada ilkokulda okuyan oğlumun “baba seni bugün müdür vatan haini ilan etti” diye haber verdiği bir zamanda ne demokrasi ne de yerellik olur. Şimdi durum iki yöne de uzanıyor. Bir taraftan sendikalar ve aileler demokratikleşme ve yerelleşme yönünde etki sağlayabiliyor ama diğer taraftan devlet (Türkiye ve yöresel yönetim) hazır iş vaadi ve müfredatla tam tersine baskılar yapılıyor.
Müfredat da buna uygun. Derslerde konular bir biriyle ilgi kurulmadan veriliyor. Fizikte matematik kullanmaya gerek olunca matematikte o konunun işlenip işlenmediği dikkate bile alınmıyor. Tekrar o matematik işlemler bağımsız olarak ele alınıyor, güncel olaylara değinilmiyor, derslerle bir bağ kurulmuyor. Din dersinde dinler tanıtılacağına dualar ezberletiliyor. Kuran’dan alıntılarla hurafelere karşı çıkış bile öğretilmiyor, din bir kurala uyarak arkaik Arapça diliyle namaz kılmak gibi sunulup IŞİD’in neden Müslümanların çoğu tarafından reddedildiğini anlayamayacak insanlar yetiştiriliyor. Ateistin çok kötü yola düşmüş birisi olarak görülmesine çalışılıyor. Yani konu konu kopukluk konu içinde bile tamamlanmıyor.
Böyle bir eğitim sisteminde sendikalar devlet eliyle eşit, parasız ve demokratik eğitim sloganlarıyla eylemler yapıyor ve iyi de ediyor ama yeter mi? Yetmez çünkü eşitlik Lefkoşa’ya eğilimli tayinlerle öğretmeni ne yaptığının kayda geçmesini istemeyen kimseye hesap vermem dedirten bir hale getirerek olmaz.
Eğitimimizin ipliği pazara çıkmıştır. Okuduğunu anlama oranı çok zayıf olan soru sormaya korkan gençler yetiştirdik. Her meslekten de enflasyon yarattık. Şimdi meslek enflasyonun yarattığı sorunları kendi meslek alanına sokmamak için her mesleğe yetki belgesi vermek isteyen örgütleri yasayla kurdurmaya başladılar. Fikri hür irfanı hür insan nasıl olur da şu tahsili yapma bunu yap yoksa seni meslek odası veya derneğine almazlar diyebilir? Veya kim bir insana bir üniversiteyi kapatabilme yetkisini eline alabilir?
Bu halde iken eğitimin/öğretimin idaresinde bir bakanın tek seçici gibi hareket etmesini nasıl engelleyebilirsin? Onun haddini bilmesi ve yasaya mahkeme kararlarına uyması ve işini onlara göre planlamasını kim öğretti ki!
Ben bakanım amir benim diye bir şey olmaması gerektiğini kural var ona uygun davranılmasını istemekten başak bir şey yapamayacağını bilim söyler. Bu bilimden kimin haberi oldu ki?
Üniversitelerin yasasında elimle yazdığım kural var. Bir üniversite ülkenin sorunlarıyla ilgilenecek ve öneriler hazırlayacak programlar yapacak der, eğitimin yasasını okumayanın üst yönetici olamayacağını öğretmemiş ki işler havassu Karayanni gidiyor.
Bakan çıkıp da işini yapmadığı için sendikayı suçluyor ama sendika da ücretten ve daha az iş yapma çabasından başka bir şey yapmıyor gibi görülüyor. Okullar arsında eşitlik diyor ama deneyimlilerin Lefkoşa’da toplanacağı sistemi gözden geçirmeyi kabul etmiyor. Özele kaptırdığı öğretmenleri ne yapacağını hala kararlaştırmış değil sendikacıların özelde okuyan çocukları garabeti işaret ediyor.
A’dan Z’ye eğitim bozuk, okulları kapatsak eğitimi çok güzel idare edeceğim şakasını yapan eski bir eğitim bakanının ülkesinden aldık sistemi nereye gittiğimiz yüzümüze kaktılar.