Konumlarda sık sık duydum. İngiliz “kiralık sömürge” döneminden tutun; Çine devredilme sonrası yaşananlar la arada ekranlarda haber olarak verildi. Aslında şu itirafı yapacam: Çoğu gelişmeler hakkında birikimim olmasına rağmen; özelikle ilgili yerleri direk ziyaret edememe ve konuyla ilgili yapılan panellere katılamama nedeni ile hep bir eksik pratik veya tartışma eksikliği de duyarım. Birikim ile tartışma izleme direk yaşama koşulunun birlikte olmaması, bana hep eksiklik olarak yarım kalmaktadır. Ayrıca; birçok olayı tek tip veya propaganda habercilikle verilmesi de konunun tüm çerçevesini bazen anlamada epey zamanın geçmesi ve sorgulayarak el yordamı ile ulaşmak mümkün olmaktadır. Buna birde Kıbrıs gerçeği ile “ilgisizlik ve abartılı posmodirin rant aydınları” da eklersem; resmin tamamını da anlatmış çizmiş olurum. Hong Kong da bunlardan birisidir. Onca gelişmeler ve çıkan olaylar kadar; tepkilerin siyasal örgütlenme içeriğinin hala eksik resmin önemli bölümü olarak karşımıza geliyor. Hele de değişik kesimlerin istençleri ile propaganda habercilik le konunun hemen gündeme sokulması da; kuşku düşüncesini daha bir tetiklemektedir.
Hong Kong olayı şu sorguyu hep içeriyor: Dünyada birçok sosyal tepki olurken, merkezi medya bunları pek haber yapmazken; Hong Kong’u hemen öne çıkarma ile araya siyasal yönlendirme katışlarını eklemeleri nedeni sonucu; olay en azından yorum yapacaklara bazı olguları yazmanın da gereksinimini ortaya koydu. Örnek; Bulgaristan da aylarca süren muhalefet dalgası sonunda haberleştirilirken; aynen Bosna sürecinde yaşanırken; Kobani direnişini daha yeni yeni öne çıkarmaya çalışılınırken; Hong Kong konusunda daha ilk adımdan onca olaya rağmen dalan batılı medya elbet bazı kuşkuları da birlikte getiriyor. Konunun Çin olması ve Hong Kong gerçeği nedeni ile herkesin mutlaka kendi bakış penceresi de vardır.
Bir başka gerçeğe de parmak basacam: Çoğumuzun düştüğü kolay bir yöneliş vardır. Hangi konumda ve siyasal nedenle olduğunu bilmeden, hemen ortaya çıkan tepkileri hep “halkın doğru” simgesi ile algılayıp savunuruz. Oysa son tarihsel dönemde bize çok yönlü halk tepkilerinin olduğunu da yaşatarak öğretmesi gerekirdi. Gerçekten sistemi sorgulayarak duyulan tepkilerin sokağa yansıyan halk hareketleri vardır. Bunlar bazısı örgütlü sistem değişimi isteyen, bazısı ise salt duyulan hoşnutsuzluk öfkesi ile oluşan sosyal muhalefet tepkisidir. Bu ayrımı dahi unuttuk! Ancak; özelikle ikibinler ile sistemin bazen kendi içinde ayar yapma veya daha sömürgesel piyasa açılımlı siyasal kural tepkileri de vardır. Unutmayalım; Ukrayna, Gürcistan, Sırbistan ve nice ülkede bizzat sistemin örgütlediği “sivil darbe” adıyla simgeleşen halk hareketli yeniden sömürgeleştirme olayları da yaşandı. Tayland gibi ülkelerde de oluşan siyasal ayrışmanın halklar düzeyindeki farklıkların da kitlesel sokak eylemseleştiği de akıldan silinmemesi gerekiyor. Buna daha birçok tepkisel veya siyasal ayarlar amacı ile halk tepkilerini saymak mümkün. Bunlar yaşanılan ortam ile siyasal seçeneklerin örgütsel yansımalarının bilgileri doğru analiz yapmada oldukça önemlidir. Bundan dolayıdır ki her halk tepkisi, eşittir değişim demek değildir. Hele de sistem değişimi olarak algılanmaması gerekir.
Şimdi gelelim Hong Kong la ilgili bazı önemli bulgulara: Hong Kong bazı can alıcı koşulu bilinmeden, salt günümüzle anlaşılamaz. Hong Kong’un İngiltere Kiralamasında olduğunu; genel olarak Kapitalist yapının Uzak Asya bölgesinde Hong Kong’u finansman merkezi ile yöredeki sömürgesel sermaye sıçrama alanı olarak kullandığını mutlaka bilmek şart. Eskiden İngiliz döneminde Hong Kong hem yöresel finans yeri ve kurdurtulan banka ile öteki şirketler serbest alan olarak kurumlaşırken; hepimizin bildiği uyuşturucu özellikli Pazar alanını akıldan silmemek gerekir. Emperyalist yapı Hong Kong’u böylesi bir kurumsallaştırma yapısı ile bölgede önemli rol ile kullanıyordu.
Kira süresi bitip Çine devredilme döneminde İngiltere Çin’den şunu talep yapıyordu. Hong Kong Çine devredilirken, Hong Kong 50 yıl eski ekonomik statüsünde kalacaktı. Yöre resmen Çine bağlı ama direk piyasa modelli durumu ile Çin 2 yapılı bir devlet haline geliyordu. Anlamı şu; Hong Kong savunma ve dış işlerinde Çine bağlı olacakken; ekonomik olarak eski yapısında kendi özü ile yarım asır devam edecekti. Ekonomik açıklaması; Çin merkezi kapitalist yapıyı uygularken; Hong Kong serbest Pazar model ile ayrı bir yapıda sürecekti. Zaten bu dahi bir çelişki!
Kimsenin aklına gelmeyen ayni dönem başka bir Emperyalist strateji de geliştiriliyordu: Avrasya Stratejisi ile Çin 2050 yılında kuşatılma sürecine girecekti. Dikkat; Hong Kong ikili farkının sonlanması ve sistemin Çini kuşatma altına alma stratejik tarihleri birbirine oldukça yakın yılını gösteriyor! Bu basit bilgiler ve son Hong Kong olayları bir anlamda şimdiden bazı taşların oynadığına işaret ediyor. Siyasal hedefli örgütsel durumu tam bilmediğimiz için de, değişik kuşkulara girmemiz de normaldir. Hong Kong’un piyasa gerçeği ve sistemin Çin politik hedefi yan yana koyunca; Çinin Hong Kong da ipleri elinde tutma istenci; Hong Kong eski yapısı ile Çin uymama durumu ile özelikle batının Çin hesapları yan yana koyunca; gerçekten Hong Kong demokratik tepki mi yoksa sistemin burayı daha kontrol la ilerdi Çine karşı kullanma hedefli politika mı olduğu sorgulanacak bir konumdur.
Kuşkuları yaratan başka bir davranış da medya ile yapılıyor. Daha ilk adımdan hemen “Hong Kong da demokrasi istenci” ile başlayan habercilik olmaktadır. Yukarda belirtiğim gibi; IŞİD katliamlarını dahi kendileri müdahaleye girmeden önce görmezlikten gelen Emperyalist yayınlar; birden Hong Kong konusunda hemen haberi öne çektiler. Batı olaya “demokrasi” gözlükle bakarken de Rusya eksenli yayınlar birden Ukrayna, Kırgızistan örneklerini anımsatılırlardı. Bu dahi olayın nasıl taraflaşmanın cenderesini gösteriyor. Ancak belli olan şu: Hong Kong olaylarla yeniden gündeme düştü. Halkın tepkisinin niteliği tam bilinmese de; özelikle şimdiden batı Hong Kong’u Çinin kontrolünden çıkarma hamlesi ile Çinin Hong Kong’u daha kendine bağımlı kurma ikileminin olaylarda mutlak etken olacağı da kesindir. Eksik olan; tekrar tekrar belirtiğim Hong Kong halkının sokağa çıkarken tepkisel mi, birilerince tetiklenen durum mu yoksa dizayn hegemonya için kullanılan bir yumuşak koşul mu! Başlangıç ne olursa olsun “tıpkı Tahrir gibi” sonuçta örgütlü olanın yönlendireceği ve sonucu belirleyeceği gerçeği de vardır. Belki belirli kesimler daha demokratik Hong Kong isterken; örgütlü ve yönlendiren, politik hamleleri her alanda kullananların sonucu sokak dışı kuralarla belirleyeceği de nettir!
Tekrar edecem: Çin uzun zaman la kuşatılacak ülke programındadır. Orda olan olaylar Çinin iç politika durumu kadar; dış güçlerin Çin hamleleri de olma ikilemi vardır. Elbet Çin bunalın hesabını yapıp Hong Kong’u kontrol etme istenci hep vardır. Belirli kesimler de Hong Kong’u yeniden aynen bırakma veya kontrol etme hamlesi ise Çini sarsma deneğimi de olasılıktır. Zaten ikili Çin yapısının çelişkili olduğu ortada. Batının Hong Kong’u hem ekonomik olarak elde tutma ve Çini kuşatmada kullanma gelecek hesabı da vardır. Yalnız burada belirsiz olan sokaktaki Hong Konglunun ne düşündüğü ve örgütsel durumu! Hele de olay örgütsüz kendiliğinden oluyorsa; o zaman denetime alınma şansı daha fazla olacaktır. Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan örneklerini bundan dolayı akılda tutalım. Yok, daha yakına gelmek isterseniz Mısırı yeniden şöylesine aklınızdan hayal ederek geçirin! Bunlar bize Hong Kong’u iyice çok yönlü izlememizi dayatıyor. Hong Kong adını değişik