arşivAli SarıtepeRojova Kantonları stratejik bir tehdittir, Kobani de onun kalbidir – Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Rojova Kantonları stratejik bir tehdittir, Kobani de onun kalbidir – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

Rojova: tarihin kendisine bırakmış olduğu sorunlar karşısında yaratmaya çalıştığı ve bunu kendi hayatında maddi güç haline dönüştürdüğü şekliyle; o herhangi bir tehdit, dönemsel bir tehdit olmanın ötesinde stratejik bir tehdit halindedir.

Onun küçüklüğü, üç bölgede kantonal yönetim kurması; cisim halinin ufaklığı ötesinde, geometrik değerde tehdit olarak ele alınmasına engel olmamış halidir.

Afrin, Cezire ve Kobane’de kurulan kantonal yönetimlerin temel karakterleri ne haldedir sorusuna kendimizi muhatap ettiğimiz zaman özelliklerinin ortaklaşmış halkası şunlar olmaktadır.

Yerinden ve demokratik yönetim esas alınmıştır.

Bölgede –kantonlarda- yaşayan halkların kendi etnik kimliklerini yaşaması, oluşturdukları otonom hukuku çerçevesi içerisinde garanti altına alınmaya çalışılmıştır.

Kantonlardaki farklı inanış hallerine baskıcı olmayı reddederek, inanışların özgürlükleri teminat altına alınmaya çalışılmıştır.

Rojova’da Suriye Arap Cumhuriyeti devlet toprakları (kimliksiz halde bırakılan, taşınmaz mülk edinmesi yasaklanan başta Kürtler olmak üzere) kamulaştırılarak, üretim ve bölüşümün emek değeri üzerinden emtialaşması.

Esad yönetimine karşı başlayan, başlatılan, devam ettirilen Arap Baharının ABD-AB başlamalı ve bölge güçleri eksenli Suriye iç(!) savaşında kendisini; taraflardan birinin yanında saf tutmakla değil, üçüncü taraf olarak konumlandırması. İki cephe arasındaki savaşta kendisine savaş açılmadığı, müdahale edilmediği müddetçe savaşa müdahil olmaması.

Suriye Arap Cumhuriyetine karşı Rojova Kürdistanı’nı bağımsızlık noktasında ele almayıp, Suriye Arap Cumhuriyetinin demokratikleştirilmesi ve bununda yerel demokratik yönetimler üzerinden yükseltilmesini kendisine siyaset manifestosu haline getirmesi.

Özeti bu olan kantonal yönetme ve yaşama biçiminin bu halde olması Suriye üzerinde iktidar olmayı hedefleyen odaklara karşı kendisine stratejik farklılık getirmiştir.

Çünkü:

Kapitalizm ekonomisi ve politikası sömürücüdür, sömürgecidir, emperyaldir.

Halkların özgürleşmesi ve kardeşleşmesi(!) kapitalizmin gelişmesi ve hakimiyetini pekiştirmesine fayda sağladığı oranda değer bulabilmektedir.

ABD ve AB öncülüğünde emperyalizme bütünleştirilmiş İslami yönetme egemenliği halinde olmaması.

  1. paylaşım savaşının Ortadoğu’da ki siyasi sınırları tarihsel sürecin nihayetinde olmayıp, dönemin emperyal devletlerinin kararları neticesinde oluşmasından kaynaklanan yapay devletler zincirinin, gelinen noktada sosyo-politik coğrafyanın engeli konumunda olması.

Irak’ta azınlık iktidarı halinde olan Saddam yönetiminin iktidar odaklarının Sünni karakterde olması ve devlet imkanlarına olan yakınlık halleri ve ayrıcalıkları.

Suriye yönetiminin Baas yönetiminde Nusayrilerin azınlıkta iken iktidar olmaları ve bunun getirdiği imkanlar ve Sünni toplum kesiminin siyasette görünmezlik noktasında olması.

Yukarıdaki iki devlette nimetten ve iktidardan mahrum olan Sünni toplum ve Irak’ta ki Baas’çı kadrolar huzursuzluğu. Suriye’de  ki Sünni nüfus çoğunluğun siyasete dahil olamaması; iki ülkede Sünni Arap’larına ortak payda haline gelmesi.

Şah Rıza Pehlevi’nin iktidardan al aşağı edilip Şia İslam geleneğinin iktidara egemen olması ve bu süreci de anti-amerikan politikayla kaim hale getirmesi.

Yine aynı süreç içerisinde Sovyet-Afganistan siyaset ilişkileri ve Afgan muhalefetinin Sovyet işgaline karşı İslam eksenli muhalefet ve silahlı direniş içerisine girmesi ve İslam’ın siyasallaştırılması.

Suudi Arabistan önderliğinde Ortadoğu’da Sünni egemenliğinin kendisini koruması ve geliştirmesi ve buna da ABD’nin şemsiye rolünde olması. Nihayetinde İslam toplumlarında Şia ve Sünni eksenli bölünmenin yeniden görünür hale gelmesi ve bunun siyasetle de tamamlanması.

Ortadoğu’da yapay sınırların kendisini artık yürütememesi. Kürdistan’ın dört parça halinde bölge devletlerine sömürgeleştirilmesi ve bu sömürgeleştirme zincirinin kendisini taşıyamaz noktasına gelmesi, sömürge devletlerin sömürgeciliklerini varlıksal olarak germesi.

Irak’ın Şia çoğunluk nüfusu içerisinde bulunması ve Saddam iktidarının devrilmesi Sünni mezhebi yönetimi halinde olan Ortadoğu devletlerinde hem kendi içlerinde kendilerini yeniden tedbirlendirmeyi beraberinde getirirken, bu coğrafyanın önemli bir yerinde duran ve Irak ve Suriye Sünni toplumlarını kapsayan yeni bir devlet esası üzerinden yeni bir düzenleme ihtiyacını da ortaya çıkarmasını beraberinde getirdi.

Tam da bu nokta da Suudi Arabistan önderliğinde Körfez ülkeleri sürecin başını çekerken, siyasal İslam’ın Türkiye’de ki egemenlik hali olan AKP iktidarı da sürecin aktif tarafında kendisini konumlandırmayı kendisine temel öncelik olarak gördü.

El Kaide silahlı siyasal İslam’ın kendisini Ortadoğu’da yoğunlaştırması ve bu yoğunlaşmanın kendi aralarındaki ilişki ve çelişkileri ve de onlardan çıkarı olan payandacı devletlerin de işin içinde olmasıyla da IŞİD örgütlenmesinin toplum ve siyaset sahnesine çıkarılması bir sonuç hali olarak önümüze geldi.

IŞİD’in kendisini Irak’ta Baas’cı güç odaklarıyla bütünleştirmesiyle askeri ve örgütsel yeteneğini hızla yükselttiği gibi Irak ve Suriye devletlerinde ki Sünni toplum kesimleri üzerinde yüksek bir kabulü ve meşruiyeti de beraberinde getirdi.

Dönüm noktası Musul kentinin kurşun sıkmadan ele geçirmeleri lojistik imkanlarını sıçratırken, bu coğrafyada ki topluma Sünni devlet kurma inancını yeniden aşıladı.

Buraya noktayı koyup başımızı Türkiye’ye çevirdiğimizde:

Ateş kes sürecinin iki yıldan beri gelgitleri halleriyle birlikte yürürlükte olduğu hali. Ateş kesin müzakere ye dönüştürülmesi sürecinin bir türlü devlet tarafından oluşturulmaması. Attığı her adımı üzerine binen basıncı azaltmak için yapması ve bunu da siyasal istismar noktasında tutması.

Rojova Kürdistanı’nda kantonların oluşması TC devlet politikası tarafından kabul edilemez olarak ilan edilmesi, devlet politikasının buraya müdahale edeceğinin peşin ifade haliydi.

Suriye’ye Esad yönetimine karşı silahlı mücadele edecek ABD önderliğinde Suriye muhalefeti oluşturulurken, Türkiye; Rojova otonomlaşmaları sürecinin belirleyeni olan PYD’yi teslim alarak bu sürece karar mekanizmaları dışında tutarak istihdam etmek istemesi, özerk ve demokratik Rojova talebini ancak Suriye halkının –siz bunu kurulacak olan yönetim olarak okuyun- karar vereceğini dayatması: Türkiye’nin Suriye Kürdistanı’nı kendi iç sorunu olarak algıladığının açık anlatımının ta kendisiydi.

Kendi Kürt sorununu bir türlü çözmeyen TC, süreç içerisinde oluşmuş olan ateşkes sürecini bir türlü müzakere ve barışa evirme noktasında getirmemesi ve tren sınırının böldüğü Rojova Kürdistanı’nda Suriye sınırlarına itirazı olmayan, demokratik Suriye ve özgür ve demokratik Kürdistan iradesi.

Kürt özgürlük hareketi ile Rojova özgürlük hareketi, var olan devlet sınırlarını kabulü esası üzerinden demokratik özerklik taleplerini ifade etmekteydiler.

Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti devletlerinin de demokratikleşmesini esas almaktadırlar.

Her iki taraftaki özgürlük hareketleri ekonomik yönelimlerini kapitalizm üzerinde inşa etmek ilanı hallerinde değiller.

Onların bu ortaklaşmış halleri ve buradaki halkların yakın akraba olarak iç içe yaşıyor olmaları AKP (Erdoğan-Davutoğlu) iktidarlı TC devletinin bu durumu kendileri için yakın tehlike olarak görmelerini beraberinde getirdi.

Bu iki özgürlük hareketi Başur Kürdistanı’ndaki Barzani iktidarına da siyasal, ekonomik ve toplumsal felsefeleri itibari ile temel de karşı karşıya konumunda hallerindeler. Dolayısıyla da Barzani; Rojova’da ki bu oluşuma karşı tavrını koymaktan kendisini sakınmadı, Başur Kürdistanı ile Rojova Kürdistanı arasında hendeklerle derin sınır çizmesini beraberinde getirdi. Dört parça temelli ulusal kongrenin toplanmasının önündeki en büyük engelleyici faktör olma durumuna devam etti.

IŞİK’ın Şengal’de ki Ezidi Kürtlere saldırmasında bu bölgedeki askeri örgütlenmesini tek kurşun atmadan geri çekmesi ve Ezidi Kürt’leri IŞİD’in katliamına sokması da Barzani’nin Ezidi Kürt halkının inanç temeli üzerinden öteki olarak görmesinin de en acık ifadesi oldu. Aynı şekilde kendi topraklarına sığınan Türkmen Alevileri de Barzani’ye sığınanların mağduru halinde oldular.

Barzani açmış olduğu derin kanallarla Rojova’ya sınır çizerken Erdoğan-Davutoğlu iktidarı da Rojova’yla Türkiye arasında beton duvarlar ve üstüne yerleştirdikleri dikenli tellerle Berlin duvarını örerek halkı birbirinden ve birbirleriyle ortaklaşmasından kopararak: IŞİD’in Rojova’ya saldırmasının koşullarını tamamladılar.

Rojova Kürdistanı ve Bakur Kürdistanı özgürlük hareketlerinin ekonomik,sosyal,siyasal ve ideolojik duruşları ve bu esaslar üzerinden yükselen Rojova kantonları Ortadoğu halklarına alternatif bir yaşamın var olduğunu anlatırken, kapitalist emperyalizme de Paris Komünü karabasanını tekrar gösterdi.

Rojova bugün kendi var oluş halini dişiyle tırnağıyla korumaya çalışırken, sesi ve çığlığı katlim yaşatacaklar diye yankılanırken; sesini sadece Kürtlerin ve demokrat ve sosyalistlerin duymasının nedeni bundandır.

Onlar bu varlık hallerine kast etmelerine ölümüne direnirken, ABD ve AB stratejik çıkarları kadar müdahale etmekte, Türkiye siyaseti ise Rojova’nın ölümünü teslim almak istemektedir. Çünkü kendi Kürdünü ölü olarak ele almanın Rojova’yı ölü almaktan geçtiğini tespitini yapmış olması halinde olmasındandır.

Rojova kantonları demokratik özerk yönetim ve komünal ekonomi ülküsü ile Paris Komünü’nün yeniden dirilmesinin imkanının var olduğu halidir, stratejik anlatımıdır.

Kobani ise Afrin ve Cezire arasında bağlantı noktası olması ve ilan edilen ilk otonom yönetim olması itibari ile de bu stratejinin kalbidir.

ALİ SARITEPE

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin