Aslında Kıbrıs sorununu direk veya indirek bölge içindeki olaylar ve de dünyadaki değişimler bir şekilde etkilemektedir. Şimdi başımızda bir koalisyon hükümetinin içinde solcu olduğunu iddia eden bir partinin olduğu bilinmektedir. Şurası gerçektir ki ne günlük politikalarda ne iç ne de dış politikalarda, hiçbir farklılık göremedik ülkemizde. Aynen diğer partilerde olduğu gibi Türkiye’ye bir şekilde bağımlılık devam etmekte. Nitekim geçen gün görüşmeler devam ederken ansızın bir Türk askeri gemisinin Güney’deki petrol çıkaran bölgeyi tehdit etmesi ve Türkiye hükümetinin bunu dillendirmesiyle Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Anastasiades görüşmelerden çekilmiş, hatta medyada dedikodu olarak çıkan bir habere göre doğruluğunu teyid edemediğimiz, güya başka önlemleri de uygulayacağını dile getirmiştir. Bu önlemler arasında dedikodu olarak sınırın kapatılacağının söylenmesi de ,durumun hangi noktaya geldiğini göstermektedir. Tabi, Kuzey Kıbrıs lideri veya başkanı Derviş Eroğlu’nun iddiasına göre, görüşmeleri koparan Kıbrıslırumlardır, Anastasiades’tir. Gözle görülen de budur ama burada resmen bir tehdidin de görüşmelerin kopmasına sebep olduğunu kabul etmemek veya bunu görmemek de oldukça büyük bir hatadır. Belli ki görüşmeler devam ederken, Türkiye görüşmelere müdahale etmiş ve görüşmelerin kopmasına hizmet etmiş veya kopmasına fırsat vermiştir. Herne kadar da sıfır sorunla politikaya başlayanların şimdi sıfır barışa geldikleri açıksa ve de Türkiye bilhassa Mısır’daki olayların baş aktörü gösteriliyorsa da, yine aynı şekilde, Türkiye’nin komşusu olan Suriye ve Irak’ın da şikayette bulundukları ve buradaki siyasi otoritelerin Türkiye’nin iç işlerine müdahale ederek sorunlar yarattığını şikayet ettiklerini bilmekteyiz. Yani açıkçası Türkiye’nin tutumu ve politikası bölgede bugün artık pek tutulmuyor ve Türkiye’nin maalesef komşularıyla hemen hemen tümüyle sorunu olduğu bilinmektedir.Türkiye’deki bazı aydınlar ve gözlemcilerin Recep Tayyip Erdoğan’ın eski vesayet rejiminin politikalarına geri döndüğünü söyledikleri de biliniyor.
Şimdi çevresiyle sorunları olan Türkiye’nin, tarihsel olaylardan ötürü, 1974 yılından beri, Güney Kıbrıs ile arasının iyi olacağını söylemek de yanlış aslında. Türkiye’nin çevresiyle olduğu gibi Güney Kıbrıs’la da iyi bir teması olacağını söylemek doğru değildir. Ama Kuzey Kıbrıs’ta demokratik bir yapının olduğunu, demokratik ve bağımsız bir devletin varlığını devamlı olarak Türkiyeli yetkililer vurgulamaktadırlar. Peki bu ne kadar doğru? Burada bağımsız bir yapının olduğunu öncelikle kendileri saygıyla gösteriyorlar mı? Bunun doğru olmadığını öncelikle biz Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanlar bilmekteyiz. Türkiye, artık bırakın siyasal müdahaleleri , her gün için Kuzey Kıbrıs’ta bizimle yaşamakta ve bizimle muhataptır. Türkiye herşeyiyle buradadır. Bırakın bunu, her gün için hükümetten de önce Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’nin müdahaleleri konuşulmaktadır. Kıbrıslıtürk halkının üçte ikisinin bugün bilhassa Londra’da daha sonra da Kanada ve Avustralya’nın Melbourn ve Sindey şehirlerinde yaşadığı söylenmektedir. AKP hükümeti tüm politikalarıyla Kuzey Kıbrıs’tadır ve bağımsız bir politikayı bırakın, artık Kuzey Kıbrıs’ı AKP’nin kendisinin yönettiği konuşulmaktadır. Gerçi bizdeki sağ kesimlerin de pek görüşmelerden memnun olmadığı hatta Kıbrıs’ta bir barışın olmasını istemediği de bilinmektedir. Bilhassa sağ kesimin bu şekilde düşündüğü ve bu politikalarını uygulamaya soktuğu da açıktır. Peki ama Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini arada sırada vurgulayan, arada sırada barış ve çözümden yana olduğunu açıklayan CTP ne durumdadır? Bu sağ partilerin dışında bir bağımsız poltikası görülmekte midir? CTP, Derviş Eroğlu’na görüşmeleri akamete uğrattığı için eleştiri getirmekte ve suçlamalarda bulunmaktadır. Peki sonuç? Veya tam ağırlıklı olarak iktidardayken ve eski başkanı da cumhurbaşkanıyken, CTP Kıbrıs Sorunu’nu çözmeye niye uğraşmamıştır? Aslında ben, Güney’in de bu konuda samimi olduğunu sanmıyorum. AKEL’den tutun hiçbir reel partinin gerçekten Kıbrıs Soru’nu çözmeye uğraştığı yok orada da. Güney’de de tek uğraşılan 1963-64 yılında olduğu gibi ele geçirilen Kıbrıs cumhuriyeti’nin getirdiği dominant olma ve bu konuda gelecek olan nemalanmaları kendi elitleri ve burjuva sınıfının menfaatine kullanmaya devam etmek vardır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlikten tutun tüm nemalanmalarını kendi aralarında paylaşmak isteyen ve Kıbrıslıtürklere tekrar bu olanağı vermek istemeyen bir zihniyet maalesef hala daha vardır. Kuzey’de de Güney’de de maalesef bir statüko vardır ve şu anda bu statükoların kurduğu duvarların yıkılacağı görülmemektedir. Anastasiades’in görüşmelerden ayrılması, hatta daha da fazla önlemleri dile getirmeye başlaması, hatta ve hatta geçmiş senelerde sağlık hizmetlerinden Kıbrıslıtürkleri soyutlamaya çalışması da esas bölünmeyi yaratmak için gizlenen politikaları ortaya çıkarıyor ve Kuzey’deki elitlerle Güney’deki elitlerin aslında bölünme konusunda fikir birliği içinde oldukları da görülmektedir (İngiliz Okulu içinde döndürülen dolapları ve uygulanan ırkçılığı daha yazmadım). Peki bizim halk olarak ne yapmamız gerekir?
-Bana göre 2004 yılında itibaren günbegün zayıflayan temasları sıklaştırmak,
-Sol örgütlerin, sendikaların, aydınların hatta kişilerin de katılacağı her iki toplumdan oluşacak geniş bir platform oluşturmak,
-Bu platformun da kendi arasında (iki toplumlu tartışmalar) Kıbrıs sorununun tartışılmaya başlanması ve bu tartışma veya görüşmelerin sonucunun halklara duyurularak anlaşılan maddelerin niye elit kesimler arasında olmadığını açıklayarak, açıklananların uygulanması için kendi bölgelerinde bir baskı unsuru olmalarını talep etmek.
Çok mu zor? Zor olabilir ama zamanında, 1989 yılında, her iki taraftan aydınların kurduğu iki toplumlu Bağımsız ve Federal Birleşik Kıbrıs için insiyatif grubunun da birçok misyonu gerçekleştirdiğini unutmamak gerekir. 2004 yılından beri temaslar maalesef azalmış ve insiyatif elit kesimlerde kaldığından ötürü, bu elit kesimlerin rasyonel siyaset olarak bağımsız ve de halk yararına düşünememeleri neticesinde Kıbrıs görüşmeleri kopmuş , şu anda bölünme noktasına doğru hızla ilerlenmektedir. Tekrar üç madde gibi yukarıda söylediklerimi özetle söyleyeyim: Çeşitli sol ideolojilere mensup fraksiyonlar veya sol gruplarla aydınların oluşturacağı bir platform oluşturalım. Bir de bunu deneyelim. Bana göre farklı politakalar ortaya çıkacaktır…