İsrail sonunda büyüye büyüye nereye ulaşacağı belli olmayan canavara dönüştü. Karşısında da Hamas ve Filistin devleti var. Habere göre Hamas saldırıyı sözcüsü doğal tepki olarak tanımladı. Netanyahu en sert şeklide karşılık verceğiz dedi. “Sinagoga düzenlenen saldırı, Hamas ve Ebu Mazen’in (Mahmud Abbas) kışkırtmaları ve uluslararası camianın bunu sorumsuz biçimde yok saymasının sonucudur. İbadet etmeye gelen Yahudi vatandaşlarımızın acımasızca öldürülmesine sert şekilde cevap vereceğiz” ifadelerini kullandı ve hem Mahmut Abbas’ı hem de Hamas’ı tahrikleri yüzünden oluştu diye suçladı. Hem de uluslararası toplumu saldırıları yok saydığı için kınadı.
Filistin devlet başkanı olarak tanınan ve resmen tanınma yolunda adımlar atılan devletin başkanı olan Mahmut Abbas Hamas’a rağmen iktidarını iyi kötü seçimlerle elinde tutan birisidir ama Netanyahu onu tahrikçilikle suçlarken o ayni haberde saldırıyı kınamış bulunuyordu.
Uluslararası toplum terörist saldırıları kınamadı diye tahrikçi olurken Netanyahu her fırsatta Filitinlilere ceza olsun diye adımlar attığını ve uluslararası toplumun bunu barışçı çözümleri engelleyen bir faktör olarak bilinen bir gerçektir. ABD İsrail’in stratejik ortağı olduğu halde o da örneğin yeni yerleşim birimleri inşa etme izni verdiği için kınamaktadır. Yani ona da tahrikçilik suçlaması yapmaktadır.
Tipik bir geri kalmış ülke davranışı ve tam da Ortadoğu kafası örneği görürüz.
Hem uluslararası toplum ve özel olarak da ABD’den yardım isteler hem de nihayette tek sorumlu da ABD olur.
Hâlbuki Netanyahu aklı başındaki Filistinlilerin de isyan ettiği çatışmaların içinde sinsi emellerini gerçekleştirmek için fırsatları değerlendiren bir saldırıya karşı topyekûn Filistin halkını suçlu suçsuz ayrımı yapmamadan cezalandırmaktadır.
Terörizmle savaşacak diye hedef göstermeden yargısız infaz yapmaktadır. Havadan bombardımanlarda ne kadar cezalandırıcı davrandığı ve ne kadar çok sivili ölüme yolladığı görülmektedir. ABD dışişleri bakanı bile ne de temiz cezalandırma ya! “hell of a clean operation” demekten kendini alamamıştır.
Ortadoğu kan gölüne dönerken her adımda bir parça daha kopararak Filistin’i kuşa çeviren İsrail baş neden değil mi? Araplar için bu sürekli bir aşağılanma demektir. Gelenek ve görenekleri din diye lanse edip Atlas okyanusundan Orta Asya’ya kadar koya bir alanı geri kalmışlığa mahkûm ettiler, buna bir de İsrail şamarı eklenince zıvanadan çıktılar. Bu geçekte İsrail’in tahrikleri rol oynamadı mı?
Kadını sünnet etmezsen cehenneme gidersin diyecek kadar ve kafasını koparmazsan sen de cehenneme gidersin diyecek kadar zıvanadan çıktılar. Sanki Kur’an’a göre yaşamazsan cennete gidemezsin ve varlığın tüm insanlık için de cehennem tehlikesi yaratır. Bu kadar sapıklık olsa olsa büyük tahriklerle ortaya bu kadar büyük miktarda çıkar.
İsrail tahriki olmasa böyleleri görülmez mi dersen gene görülür ama onlar sade psikolojik rahatsızlık sahibi olanlar kadar olur. Çaresini de hastaneler bulur.
Ülkende dünyanın başını belaya sokacak işler yapamazsın. Ulusal sınırların olması bunu yapmana hak vermez. Verse de başkaları sana müdahale eder ve senin başın da belâya girer.
Sinagoga (havra) saldırıda ölenler için üzülmemek olası değil. Hatta kafayı yiyip intihar saldırısını gerçekleştirenler için de üzülürüz.
Bunları engellemenin yolu İsrail’de yaşayan herkesin güvenliğinin sağlanması için sorumlu olan İsrail yönetiminin ayrımcı değil fark gözetmeden görevini yapmasıdır.
İsrail Filistin barış görüşmelerinin sürdürülmesi ve acele bir sonuca ulaştırılması dünya barışı için şarttır. Ancak bir tarafın hezimete uğramış ve teslim olmuş gibi hissetmemesi gerekir. Ayni zamanda diğer tarafın da her fırsatta yeni toprak kazanımları peşinde koşmaması gerekir.
Yeni topraklar kazanmak için barış antlaşması olmadı diye belirsiz statüsü olan topraklarda oldubittiler yaratmak kötü niyet belirtisidir. Bunun yanında belli hudutları kabul etmek ama İsrail devletinin varlığını kabul etmemek de kabul edilemez.
Hiçbir hak sınırsız değildir. Ulusal sınırlarım diyerek içinde dilediğini yapamazsın. Hakkımdır deyip başka hakları göz ardı edemezsin. Geçmişe sünger çekip karşılıklı kabul edilebilir bir çözüme ulaşmak gerekir. Kendi ulusal sınırlarının arkasında hayali Müslüman Arap dayanışmasıyla uğruna Filistinlileri barışçı bir çözümden uzak tutmaya çalışanlar vardır. Bunlar arasından kendi devletlerinin Filistin halkının haklarını korumadığını düşünürler ama ne yapacaklarını söyleyemezler. Ülkelerinde seçim kazanıp iktidarı ele almaya yetecek kadar düşünce üretmekten uzaktırlar onun için din istismarıyla gücü eline geçirmeye çalışırlar. Bunların kendilerine bile hayrı yoktur. Gelişmenin vazgeçilmezi olan demokratik ve yolsuzluklara karşı çıkabilen bir yönetim sahibi olmakla da ilgilenmedikleri için çıkmazdadırlar.
Olana bakın. İsrail son saldırısında ipin ucunu kaçırdığı için kınandı, İsveç gibi uluslararası bir faktör Filistin devletini tanıdığını açıkladı ve İngiltere parlamentosu tanınması gerektiğini söyledi. Bu anda Sinagog saldırısıyla Filistin devletinin itibarını zedelediler.
İsrail buna tüm Filistinlilerin cezalandırılması gibi bir yanıt verirse bir şey değişmez ama seçici olur ve teröristlerle mücadele ederse belki bir umut doğar.
Hâlbuki Netanyahu Ebu Mazen dedikleri Abbas’ı da ayni kefeye koydu. İsrail’e göre o da tahrik kârdır. Hamas ve İslami Cihat’a boyun eğmektedir. Amma Abbas’a sözüne sadık kalarak yardımcı olmak yerine “tüm Filistinliler boyun eğmeden barış olmaz” diyerek sözlerini çiğnemiş ve oldubittilerle kazanç peşinde koşmuştur.
Daha çok karşılıklı suçlar işlenmektedir. Açık olan barışın değil kazancın hesabıyla uğraşırlar ve olasılıkları kutsallaştırdıkları şeyler uğruna barışı engellerler. Bigünahlar da arada kaynarlar.
Silahla ve terörizmle sonuç alınması beklenemez. Kuran’da kılıçla gelen kılıçla gider der. Başka kitaplarda da ayni şey yazar. Sorun varsa görüşmelerle çözüm arayacaksın. Bulamazsan dönüşü olmayan adımlarda uzak duracaksın.
Biz bu işleri iyi biliriz. Hala görüşmelerle bir yere varmadık ama hiç değilse beklemesini öğrendik. Yöneticilerimiz bu övgüyü hak etmez çünkü sürekli beklemeye tahammülümüz kalmadı der. Ancak tahammülümüz kalmadı da ne olacak?
Bekleyeceksin guzum yoksa bizi tehlikeye atarsın.
İsrail’de de Filistin’de de dünya haklıdır. Elinden geleni yapmaktadır. İsrail’e rağmen Kudüs hala İsrail’in değildir. Görüşme talebi devam etmektedir. Çıkmadık candan umut kesilmez.
Bu kavganın ucu İstanbul’da insanların yaşam tarzına müdahale eden ve yoksuzluğa batmış bir idarenin bulunmasına kadar İslami bir hastalık yaymaya dokunmuştur. Yani bize kadar etki yapmıştır.
Sayarsak Boko Haram, Filipin, Kuzey Afrika ve saire ve Londra’da üretilen Işid’e katılan kurbanlar ve Paris’i etkileyen militanlar dahası bir birini etkilemektedir. Dibindeki neden de Arap İsrail uyuşmazlığıdır. Tabii daha temelde de güç peşinde koşup güç ve para sağlama fırsatı kollayanlardır.