15 Eylül’de Alexis Tsipras’ın açıkladığı Selanik Programı Syriza’nın yaşanan derin bunalıma ilişkin neler yapmayı planladığının ipuçlarını veriyor (http://bit.ly/13OrSNj).
Program iki parçalı:
- AB ile “kamu borcunun … büyük bir kısmının silinmesi”ni ve “AB Yatırım Bankası’nın .. sağlayacağı” kaynakları hedefleyen müzakereleri hemen başlatmak.
- Müzakerenin sonucu ne olursa olsun, “iktidar(ın) ilk gününden itibaren … Ulusal Yeniden İnşa Planı”nı uygulamak.
Ulusal Yeniden İnşa Planı da dört ögeden oluşuyor:
“1) İnsani krizle mücadele etmek;
2) Ekonomiyi yeniden harekete geçirmek ve vergi adaletini sağlamak;
3) İstihdamı yeniden sağlamak;
4) Demokrasiyi derinleştirmek için siyasi sistemi dönüştürmek.”
Bu yazıda, Syriza’nın AB ile yürütmeyi planladığı müzakerenin muhtevasına, muhtemel sonuçlarına girmiyoruz. Sadece Ulusal Yeniden İnşa Planı’nın emekçiler açısından aciliyet taşıyan iki önemli unsurunu ele alacağız. Zaten, Syriza da Planı’nın AB ile müzakerenin sonuçlarından bağımsız olduğunu ve iktidara gelir gelmez uygulanacağını deklare etmiş durumda.
Kapitalizmin bunalımını emekçiler her zaman işsizlik ve ücret azalması şeklinde yaşarlar. Yoksulluk ve yoksunluk bu iki belanın sonucudur. IMF-AB-Avrupa Merkez Bankası’nın dayattığı program 2012 için işsizlik hedefini %15 olarak belirlemişti. Hesapları tutmadı: sadece o yıl 400.000 emekçi işini kaybetti, işsizlik %25 oldu. 2013’te ise %27’ye fırladı! Şu sıralar tekrar %25’lerde. Toplam 1,3 milyon işsizden 900.000’den fazlası iki yıldan fazla işsiz. Asgari ücret ise yine aynı program bağlamında ayda 586 avro seviyesine kadar düşürülmüştür.
Syriza’nın Ulusal Yeniden İnşa Planı asgari ücret seviyesini hemen eski 751 avro seviyesine yükselteceğini söylüyor. Yukarıda kaydettiğimiz sorunlardan çözümü daha zor olanı tabii ki işsizlik. Kapitalizmin derin bunalımı sürerken şirketlerden istihdam seferberliği beklemek abesle iştigal olur. İşte bu noktada, literatürde İstihdam Garantisi olarak bilinen ve ünlü post-Keynesçi Hyman Minsky tarafından merkez bankalarının lender of last resort (son borç verici) rolünden esinlenerek, devletin yüksek işsizlik karşısında employer of last resort (son işveren) olarak davranabileceği görüşü devreye giriyor. Syriza’nın bu tür bir programla işsizlik sorununa da bir ölçüde çözüm arayacağı anlaşılıyor.
Ulusal Yeniden İnşa Planı’nda İstihdam Garantisi ifadesi geçmemekle birlikte programın bahsettiği istihdam hedefi ve maliyet miktarı, Syriza’nın istihdam politikasının ABD’deki Jerome Levy Institute’da bu konuda yapılan bir dizi çalışmaya dayandığını gösteriyor (http://bit.ly/1yjqUX0). Geçen Ekim’de yayınlanan o çalışmaların sonuncusunda, 2012 yılında 300.000 yeni iş için net maliyet 2,343 milyon avro olarak verilmişti. Ulusal Yeniden İnşa Planı’nda ise aynı miktarda istihdamın 3 milyon avroya mal olacağı belirtilmiş –muhtemelen 2015 tahmini olarak.
Bu tür programlar önerildiğinde piyasacı iktisatçılar hemen “kaynak nerede” sorusu ile dikiliverirler. Bu konuda da aynı enstitü bünyesinde yapılmış bir başka çalışmada farklı kaynaklar tek tek sayılmış (http://bit.ly/1zK6Tek). Bahsedilen alternatifler arasında bana en gerçekçi ve piyasanın gidişatına en az bağımlı gözüken kaynak, dış borç faiz ödemelerinin askıya alınması ile istihdam programına yöneltilebilecek bütçe gelirleri. Yunanistan’ın yaklaşık yılda 7,5 milyar avro borç faizi ödediği düşünülürse bu alternatifin Syriza’ya Ulusal Yeniden İnşa Planı’nın diğer ögelerini gerçekleştirebilme için de manevra imkanı sağlayacağını öngörebiliriz.
kaynak:
http://www.sendika.org/2015/01/syriza-iktidara-geldiginde-e-ahmet-tonak/