Sayın Durduran, Akıncı’nın solu dağıttığı üzerindeki eleştirisinden sonra TDP çevrelerinde görülen o ki, ideolojik ve fikirsel düzeyde bir tepki vermediler ve daha fazla pek belgelere de dayanmayan suçlamalarla veya kişisel “çamur at izi kalır” cinsinden sözlerle bu işi kapatmaya çalıştılar. Oysa bunu fikirsel bir düzeyde tutup da özeleştirisel bir şekilde yapmış olsalardı inanın belki de geniş kesimlerden olumlu tepkiler ve takdir de alıp oylarını da artıracaklardı. Ama bu olmadı ve aşırı tepkiyle yapılan suçlama ve söylenen sözler bana göre daha fazla bu sözlerin kendilerinden çıkanlar tarafından kendi aleyhlerine oldu. Oysa şu bilinmelidir: Durduran kimseyi suçlamadı. Sadece TKP’nin sol grupları partiden atmakla solun sonunu getirdiğini, solu dağıttığını söyledi. O zamanki zaman ve şartları düşünürsek, bu doğru değil miydi? Daha ilk anlardan itibaren TKP çevrelerinin gerek Durduran’a gerekse parti içindeki bu sol çevrelere karşı yayınlara başladıkları, hatta bu sol çevrelerin hükümete gelinmemesi için engeller yaptıkları üzerinde suçlamalı yazıları yok muydu? O zamanki Söz Gazetesi’nden örnekler veriliyor ve rahmetli Arif Hoca’nın da bu sol kesimlere ve Durduran’a karşı saldırıları olduğu da söyleniyor. Peki, bu saldırılar haklı saldırılar mıydı? Arif Hoca’ya son döneminde sorulsaydı bu yayınları kabul edecek miydi acaba? Bana göre Arif Hoca belli süreçlerde YKP ile de birlikte hareket ederek, hatta yazılarına bile bakılırsa o dönemde KKTC’nin ilanı konusunda eleştirel davrandığı da açıktır. Arif Hoca KKTC kurulduktan sonra, daha ilk anlarda kuruluşunda ilan ettiği ilkelere ters bir tutum içine girildiği konusunda yazılarını yazmaya başlamıştı. Peki, ama Sayın akıncı ve TDP Arif Hasan Tahsin’in şu sözleri için ne derler? Belli ki o 1983 yılındaki TKP çizgisinde kalmayıp daha da sola meyletmiştir (“İsyan İşgale, İşgalciye Karşıdır” adlı makalesinden).
“Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin antlaşmalara göre 3 garantörü vardı. İngiltere, Yunanistan, Türkiye…
Bu antlaşmanın altında, Türkiye’nin, Yunanistan’ın, İngiltere’nin ve iki toplumun imzaları vardır.
Garantörler Kıbrıs’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü koruyacak ve bozulan anayasal nizamı yeniden, müdahale ederek, tesis edeceklerdi. Buna karşılık Kıbrıslılar İngilizlere askeri üs, İttifak anlaşmasıyla da Türkiye ile Yunanistan’a Kıbrıs’ta birer askeri birlik bulundurma hakkı verecekti.
Teferruattan gene kaçınalım. Vardığımız nokta ortada. Türkiye 1974’de müdahale etti. Anlaşmaya göre bozulan Anayasal nizamı yeniden tesis edecek ve çıkacaktı. Ne yaptı? Kıbrıs’ın topraklarının %37’sini 37 yıldır işgali altında, akla gelen ve gelmeyen her türlü hukuksuzluğun, kaçakçılığın, vurgunculuğun, pisliğin, kötülüğün merkezi haline getirdi. Uluslararası Hukuğu da çiğneyerek Kıbrıslının iradesini hem silahla, hem taşıdığı nüfusla yok etti. Toplumun varlığını da ısrarla yok edecek”
Yukarıdaki yazıda da Arif Hasan Tahsin Hoca 1983 çizgisinde değil daha da değişik bir fikirdedir ve bu yazısında da bana göre belirttiği gibi o 1983 ruhunu taşımamaktadır. Yani kendini geliştirmiş ve muhakkak özeleştirisini de yapıp daha ileri bir görüşle 1983’e de karşı çıkmaktadır.
Peki, Arif Hoca’nın 1983 yılında Durduran ve Halk Der’lilere karşı Söz gazetesindeki yazılarını referans gösterenler onun daha sonra Yeni Çağ Gazetesindeki yazılarını niye referans göstermiyorlar? Niye kendileri de Arif Hoca gibi özeleştiri yapıp Solu TKP’den tasfiye etmelerinin nedenlerini ve de sağ kesimlerin parti içindeki manevralarını ifşa etmiyorlar? Ama bunun yerine Alpay Durduran’ın partiye aidat ödemediğini, partiyi dinlemediğini söylüyorlar. Peki, ama Durduran daha sonra cumhurbaşkanlığına adaylığını koyduğunda Durduran’ın oylarını yükseltmesi için niye gayret gösterilmedi? Niye Durduran’ın oyları veya partinin oyları azaldı? TKP veya TDP’liler bunun araştırmasını yapacakları yerde niye “Durduran CIA casusudur “ şeklinde bildik sağcı ve kişisel suçlamalarla bu fikirsel ve de ideolojik olayın deşilmesinin önüne geçmeye çalışıyorlar? Korktukları nedir?
Bir arkadaşın iddiasına artık inanıyorum; bu arkadaş şöyle demişti: “İşin başından itibaren, o zamanki şartlar ve yükümlülükler bizi öyle davranmaya itmiştir. Yoksa biz uzlaşmadan yanaydık” diyerek sosyal demokratça bir açıklama yapsalar ve aşırı tepki koymasalardı inanın Akıncı oylarını bile yükseltecekti. Ama bu aşırı veya fevri tepkilerden sonra kamuoyunda TDP’ye ve Akıncı’ya karşı bir olumsuz tepki oluştu. Akıncı ve çevresi Durduran’a karşı çok aşırı ve haksız bir tepki verdi. Bu tepkiyle var olan oylarından bile kaybettiler. Kıbrıslı Türk kamuoyu uyumuyor. Akıncı ve çevresi böyle davranmakla kendi bindikleri dalı kesti ve şanslarını da harcadılar…”
Aynı fikirdeyim…