yaklaşımlarÖzkan YıkıcıSeçimlerle uçuşmak – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Seçimlerle uçuşmak – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Anlaşıldı ki yaşamakta olduğumuz yılın ilk bölümünü seçimlerle dolu uçuşacağız. Kıbrıs eksenli ve ona en etkin müdahale eden ülkeler, seçimlerle uçuşuyor. Daha yılın başında Yunanistan yaptığı erken seçim ile SYRİZA ile seçimle yetinmeyerek hala süren siyasal sorunlarla dünya merkezine oturdu. Sadece Yunanistan değil: Kuzey Kıbrıs Pazar günü saray hesaplaşmasına girerken; İngiltere parlamento seçimini yapacakken; Haziran başında da Türkiye parlamento seçimini yapacaktır. Bir anlamda; Kıbrıs ve belge ile garantörleri olan ülkelerde seçimler yapılacak. Bunlar sadece sayısal sonuçlarla değil, siyasal bazı sarsıntılar da yaratmaya adaydır. Zaten Yunanistan bunun ilk sinyallerini verdi…

Kuzey Kıbrıs da hafta sonu sarayın seçimi yapılıyor. Alan oldukça sığ. Daha önceleri konuyu kanımca hem bu sitede, hem de Ortam Gazetesinde günlük yazılarımla epey kendi görüşlerimi yazdım. Artık sandıkla rakamlaşmaya günler kalırken; Bazı olguları da yazmanın zamanıdır. Bırakalım seçim tavırlarını ve yandaş yorumları… Bu seçim süreci bize daha önceleri yazdığım gibi; çok sığ bir siyasal koşulda propaganda geçti. Şimdiye kadar Türkiye müdahaleleri daha sistemsel ve dağınık yaşandı! Bu arada adayların hem işbirlikçi karakteristikleri, kitlesel duyarsızlık ve yaratına nüfus denkleminden verilen parasal kaynakla tutsaklaşmanın da etkisi büyüktür… Artık direk baskı ile korkutarak oy avı da gerekmiyordu! Neyse olayın başka yönleri de vardır. Gerçekten tekrar tekrar belirtmek gerekir; gerek propagandayı yapan politikacı ve onu destekleyen korkunç harcamalı sermaye kesiminin uğraşına karşın; seçim süreci çok sığ geçti. Neoliberalizm imajlaştırma reklamlaşma ile kitlesel apolitikleşmenin yansıtılan bulguları oluştu. Olayı uzatmayalım: Politikacının politika yapmaktan kaçarak imaja ve kendini sığ övmelere, şekillenmelerin çok abartılı sunumu ve kitlelerin beklenti yörüngesi sonucu, seçim süreci sığ geçti.

En çarpıcı olgu ise şu: adayların beklide hiç etkili olmayacakları ve plan yapamayacakları “Kıbrıs sorunu” üzerine ahkâm kesimleri oldu. Alan dar ve konuşmak zorunda kalınmanın saçmalaşması da yaşandı. “Masadan kalkma, kaçırma” gibi abuk sabuk laflarla “başarı” propagandası yapıldı. Fakat gerçekler olayı örtemedi. Nitekim daha şimdiden seçim sonucu kadar, seçim sonrası çıkacak rakamla partilerdeki kavgalar ve koltukların durumu tartışılmaya başladı. Adaydan avanta isteyip alamayanların veya partiler içi çelişkilerin su yüzüne çıkmakla kalmayıp, resmen tehditler ve beklentiler sıralandı durdu. İşbirlikçilik bağı ile avanta elitleşmesinin kırılarak mitozlaşmanın da gelişimine tanık olduk. Ne kadarı gerçekleşir bilinmez! Tehdit ve baskının karşılığı sonuçla ve dirençle belirlenecektir.

Kuzey Kıbrıs’ın yine pek konuşturulmayan madalyonun öteki yüzü de vardır. Nedense sendikadan öteki örgütlere, sürdürülen eylemlerin veya karşı çıkılan uygulamaların seçim meydanına yansıtılıp destek bulunması da sağlanmadı. Tam aksine; örneğin: Göç yasasına sendikalar tepki verip eylemler yaparken; seçim sürecinde bu yasayı çıkaranlara elde bayrakla destek verdiklerine tanık olduk. Oysa kitlesel eylemlerle şimdi destek verdikleri liderleri lanetleyerek memleketi satmakla suçladılardı! Anlayacağınız; toplumsal adıyla anılan örgütler de seçime düşünce ve talep olarak katkı vermeyerek, sürecin değişim veya başka anlayış konuşmalarını da oluşturmadılar…

Pazar la ilk turun sonucu ve sonrası ile sorunlar yeniden gündeme gelecek. Bir anlamda seçim süreci kitlesel sorunların karşılığı da yaşanmadı. Bir anlamda; Sadece propaganda sığlığı değil; örgütlerin de karşı baskı aracı olmadıklarına tanık olduk. Zaten resmi siyaset sadece suçlanmamalı; ayni zamanda toplumsal karşılıkla sorgulanması gerekir. Doğruları söyleyeni yetersizlikle suçlama yerine; bunun kitlesel karşılığı ile de kavranıp tartışılmalıdır. Son seçim sürecinin aynasından bunları yakalıyorum…

Adını ne koyarsak koyalım; Türkiye’de de parlamento seçim sürecine girildi. Belli ki yaşanan provokasyon olaylarla, olaylar karşılığında hemen yasaklarla karşı hamle de yapılması, internet kapatma yasağına varan gelişmeler, bize Türkiye’de ki seçimlerin öyle normal ortamda yapılacağını göstermiyor. Devlet kontrolü gerilim ile süreci lehine çevirmeye çalışacak. Provokasyon, yasak ve yalan söylemek kuraları kullanımda olacağı net!

Erdoğan’ın başkanlık hırsı, HDP meclise girip girmeyeceği ikilemi şimdiden gündemi sarmaladı. Her olay sonrası resmi açıklamaların öfkeyle başlayıp, sonra tam aksi çıktığı bilgiler ardı ardına sıralanmaya koşuyor. Son Ağrı olayı veya Çağlayan katliam hareketi, Fenerbahçe arabasının silahlı saldırıya uğraması, Kürt bölgelerinde ordunun rasgele ateş açması gibi olaylar çoğalmaktadır. İnternet yasakları, habere konulan engelleme veya Gurup Yorumun konserine izin verememe; İstanbul film şenliğinde gösterilecek Bakur belgeselinin sansürlenmesi; Bize yukarda koyduğum “kontrolü gerilim” kuramın şimdiki Türkiye’ye gayet uyan gömlek olduğunu anlıyoruz. Hele de yasa falan tanımayan ve tarafsızlık konumunu çoktan unutan Aksaraylı çıkışı da olaya tuz biber ekiyor…

Türkiye seçim sürecini bizde fazla yazılıp çizilmese de; izlenen Türkiye medya gerçeğinden, buradaki TC yoğun nüfus ve Türkiye’nin etkisi sonucu, biz bu gelişmeleri şöyle veya böyle öğreniyoruz. Ancak adamızda etkin olup, ama adını pek söylemediğimiz İngiltere de seçimler var. İngiltere seçimlerinde AB üyelikten tutun alınacak vergiler veya sosyal kesintilerin durumu, seçime damgasını şimdiden vurdu.  Belli ki İngiltere’de kim kazanırsa kazansın: çıkılamayan kapitalist krizin sarsıntıları, Ab geleceğinde İngiltere rolü ve içsel sınıfsal dizeyinler durumları nedeni ile İngiliz seçimleri de oldukça önemli sonuçlar yaratmaya adaydır.

Bu bilgilerden sonra; seçimlerde uçuştuğumuz yalan mı?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin