yaklaşımlarÖzkan YıkıcıTarih ile günümüz – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Tarih ile günümüz – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Son günlerde yaşanan tartışmalarda 2 olgu adeta kesişen yanlışta buluşuyor. Tarihsel yazılım yanlışların, günümüz siyaset yalanları ile bütünleşmiş bir gerçekliğe tanık oluyoruz. Hiçbir zaman yanlışlar toplamının sosyal siyasal alanda da doğru oluşturmayacağının en net kanıtı; tarihin bilinmesi ile başlayıp, günümüzde kullanılan siyasetin birlikteliğinde görüyoruz. Tarihin kuram olarak çok ince bir ayarın olduğu bilinmelidir. Bilim ile algının beklide en çok karıştırıldığı alan tarihtir. Geçmişi günümüz ideolojisi ile anlatıp oluşturulan tarih ile yaşananların tarihi hiç uymayan 2 alan oluşturmaktadır. Günümüz ırkçılığı, hegemonyacılığı alınarak bunun üzerinden tarih yazılan bir resmi ideolojik dönemi yaşıyoruz. Özelikle Kıbrıs zaten bu konuda oldukça yaygın örneklerle doludur. Hele de ırkçılıkla tarih yazmanın en basit örneği; karşıtı katlederken “kahramanlık” kendine gelince de suç dedirten basit ama derin ayrım olmaktadır. Unutmayın yeri geldiğinde bolca övünülen davranışlar, sırf yanlış olduğu için “yapılmadı” denilen ikilemi çok yaşadık. Nitekim son günlerde seçim dönemine de yerleşen propaganda ile günümüz tarih çelişkisi oldukça net yaşanmaktadır. Fakat yerleşen sistemin sağladığı çıkar ve düşünce yanına korkuyla kaybetme duygusu da, gerçeklerle yüzleşmeyi ret ettirmeye hala yetmektedir.

Genellikle geçmiş iki şekilde hep ötelenir. Ret etmek veya bambaşka şekli ile belekten sildirtmek yönü ile bu iş yapılmaktadır. Bunu iyi bilmek gerekir. Hemen tam da çakışan 2 olayla bunu yazımda geliştireyim. 22 Nisan gecesi 1962 yılında Kıbrıs’ta 2 gazeteci katledildi. Ahmet Gürkan ve Ayhan Hikmet geceleğin vuruldu. Gürkan araba garaşında ve Hikmet eşi ile yatağında vuruldu! İşin ilginç gelecek koşulu ise: çıkardıkları haftalık Cumhuriyet gazetesinin ertesi gün yayınlanacak sayısında, Bayraktar camisinin bombalanma olayı anlatılacaktı. Failleri açıklanacaktı! Senelerdir Bayraktar Camisi gibi olayların Rumların değil Türk teşkilatının yaptığı inancı hep yaygındır! Zaten öldürülen gazetecilerin ne failleri, nede anılmaları hiç yapılmadı! Adeta belekten sildirtildiler.

Bir başka açıdan; her iki gazeteci de Kıbrıs cumhuriyetini savunuyorlardı. Demokrat karakterleri de biliniyordu. TC elçisi Dırvana tarafından da destekleniyorlardı. Ama özelikle Türk yöneticileri tarafından sevilmezler ve “Rumculukla” suçlanıyorlardı. Katledildikten sonra onların “komünist, Rumcu” oldukları vurguları ile belekten düşman olarak algılatma da devam ediyordu. Aradan geçen onca yıla rağmen, failleri bulunamayan ama inancın hep bizim teşkilatın yaptırdığı kanaati olduğu da biliniyor. Unutturmak istenci ile de başarılı olundu. Genellikle yetmişler ortasındaki sol yükseliş ile 2 gazetecinin durumu gündemleştirildi ve b bununla ilgili TC elçisinin raporu dahi ortaya çıkarıldı. Fakat hep ret edilerek belekten sildirtme hamleleri yapıldı… Sadece Kıbrıs’a değil, Türkiye aydın kesimi de katliamdan bizim teşkilatı sorumlu tut tu!

Kıbrıs resmi tarihinde bu tip örnekler pek bulunmaz. Aygasyano katliamı, 1 Mayıs sonrası 68 katletmeler gibi: Açerson planı dahi konulmaz. Hep Rumların yaptıkları ve Türklerin mağdurlukları soyutlama yöntemi ile duygusal psikoloji üzerinden anlatılmaktadır. Bunu 2 gazeteci olayında da yakalıyoruz. Yakaladığımız başka tarihi gerçek de; Atmışlar döneminde resmen hala tam hegemonya yerleşmesi yapamayan NATO denetimli kurumların ulusal düzey çatlaklıklarını da görüyoruz. Kıbrıs tarihinde belki de tek Elçi bizim yönetim farkı bu gazeteciler ekseninde görülüyor. Ayni şekilde Türkiye devlet içi çelişkilerin de varlığını bu olayda yakalıyoruz. Sonuçta TC Elçisi bu olayla istifa edip gidiyor… Türkiye derin devletinin de desteğini şurda yakalıyoruz. Özel harp dairesinden gelen itiraflarla düşmanlığı artırmada camilerin bombalandığı bilgileri de olayın öteki yüzü oluyordu. Nitekim: 2 gazeteci de Bayraktar camisinin bombalanma olayını açıklayacağını söyledikten sonra tam da yayınlanacağı günde yapıldı! Failler ise?***

Tarih derken dünyada yaygın konuşulan güncel başka sayfa da vardır. Asırlık Ermenilerin başına gelenler… Bu durum öylesine bir kıskaca girdi ki; yapılan ile siyasal hesapların birbirine savrulduğu bir dönemeçte sürmektedir. Resmen yerlerinden alınıp sürülen, sürülürken de uğradıkları katliamların olduğu, bunların politik tercih olarak yapıldığı, Ulusal bir yapının da kurulması adına gerçekleştirildiği bilinmesine ve tam 1 asır geçmesine rağmen; hala konu doğru dürüs olayı ile birlikte yerine konulamıyor. Olayın insancıl önemi ve artık gerçekleşip geriye dönme şansının da olmadığı gerçekleri dahi, konuyu olguları ile birlikte tarihe yazdırtamıyor. Dünyanın olayı bilmesi ama hep siyasal çıkarlarla erteleme veya söyleyememe ikilemleri; tarihin bilgi ile değil de siyasal güncel resmi hesaplarla hem de yoğun şekilde tartışılmasını yaratıyor. Elbet böylesi bir bakış da günümüzde bedel ödeten aşmaz yaratan boyutunun da devamını sağlıyor…

AB 1987 yılında Ermeni sorunu için beklide uzlaştırıcı bir karar aldı. Olayın Osmanlı döneminde geçtiğini; sonradan kurulan Türkiye Cumhuriyetinin bu uygulamadan sorumlu olamayacağını; Ancak: olayın resmen soykırım olduğunu parlamento kararı olarak aldı. Ama bu dahi Türkiye’yi konuyla yüzleşmeye yeterince etkilendirmeye yetmedi. Türkiyeli birçok Aydın bu konuda artık olayı konuşmaya çalışsa da; özelikle devlet ve belirli yörüngeli kesimler hala olayı geçiştirip yok saydırtma hamlelerine devam ediyor. En ironisi de olayın Yüzüncü yılında yapıldı! Her yıl Çanakkale savaşı 17 18 Mart Günlerinde anılır veya kutlanırken; Bu yıl sırf Ermeni Soykırım yüzüncü yılı nedeni ile ayni güne ilk defa Çanakkale olayı da konularak, adeta siyasal rekabetli gösterişe girildi! Tarihin siyasallaşarak kökleşmenin önemli kanıtıdır…

İster tarih, ister öteki olgular; eyer siyasallaşıp sistemle beslenirse, bunların gerçeklerle yüzleşmesi olanaksız olunur. Tarih bunların en kolay olanı olup böylesi sarmala düşmesi kolaydır. Bakın Kıbrıs sorununda toplumsal ret cephesinde hep mülkiyet ile buradaki Türkiyeli insanların korku olgusu hep sistem kalıcılaşması için kullanılıyor. Mülklerinin ne olacağı, burada kalıp kalmayacakları korku olarak sistemi savunanlarca silah olarak kullanılmaktadır. Böylelikle insanlar korku ile sistemin yanlışında buluşmuş oluyor. Yapılan yanlışın kahramanlık ve ganimet getirmesi ile Kıbrıs tarihinin de bilinmeyerek güncel yanlışlarla konuşulmasını getirdi. Bunlar yaşamın bilim ile hamaset aynasının resimleri olmaktadır. Ne Kıbrıs nede Ermeni konusu hala gerçekleri ile konuşulmasının tehlikeli ve algıların kökleşmesi ile de kaybedilme tehlikesi içeren sonuca gelindi. Beşparmak dağındaki psikolojik harbin amaçlandığı Rumları psikolojik etkileme bayrağı dahi söylenilmesi tehlikeli olan esruman olduysa: ozaman tarih ile günümüzü doğru okuyarak yüzleşmenin önemi gerçekleşmediğini kanıtlamaktadır. Böyle eksiklik de olunca; ileriyi doğru hedefleme şansı da azaltılmış olmaktadır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin