Zaman oldu ve nihayet bir başbakan yardımcısı ve bakan olan Serdar Denktaş patladı. Ta ilk 1974 öncesinden başlayan ve muhalefetin bütçe meclise kampanyası olarak bilinen kampanyadan başlayan Türkiye’nin Kıbrıslılara yetki tanımayan denetimi ilk kez işbaşındaki bir yetkili tarafından açıkça eleştirildi.
Türkiye’nin denetimi yalnız iş başındakileri denetlemesiyle sınırlı da kalmazdı. Bu denetimi kabul edecek ve yokmuş gibi davranmayacak kişilerin seçilmesini sağlamak için seçimlere karışmakla da yürütülür. Onun için yetkililerin “sorumlu biziz, yetkili de biziz” demelerinin garanti edilmesi de istenirdi. Görevinden istifa eden veya Rauf Denktaş gibi şikâyet edip şikayetinin arkasından gitmeyen de oldu ve onun “davul benim boynumda topuz elçinin elinde” sözü edildi ama arkasında durmadıydı.
Şimdi daha açık ifade eden ve sözü bürokratların siyasilerin üzerinde olmasının sağlanmasına götüren şikâyet ortaya atıldı.
Durum enklavlarda yaşanan zamana kadar uzanır. 1974’te enklav yaşamı sona erdi ama denetim sürdü. Bazıları bunu paketle sınırlandırmaya çalışır ama görevliler her gün her çeşit denetimin sürdüğünü bilir. Kıbrıslı görevlilerin yani memurların elçilik ve yardım heyeti tarafından doğrudan kullanıldıkları ve onlardan aldıkları duyumları yasal amirlerinden daha üst makam olarak kabul ettikleri bilinir. Uygulamaya göre TC kökenli işarlar yani emirler en üst emirlerdir.
Örneğin tarım konusunda uzun vadeli planlar Türkiye’de Antalya bölgesinde yapılan toplantılarla bizimkilere anlatılır ve onlar planları alıp buraya gelirler. Tarım bakanı bunları hazır bulur. Artık bu plan için pakette proje açılır ve yıllara yayılır. Bakanın bunları öğrenip izlemekten başka yapacağı yoktur ama arada seçim olur ya o zaman balan başka vaatler vermiş olabilir. Ziyanı yok, memurlar bakanı idare derler ve yarım heyeti uygulatır.
Başarısızlık bizimkilerin omzuna yıkılır. Bunu ben seçmedi idim diyen baklan kendine yeni iş bulsun artık.
Bu düzen altmış yılda bire konuyu ele alıp projeler geliştirme ve uygulamayı denetleyip hesap verme ehliyetine sahip memur bırakmadı. Yönetim bildiğini de unuttu.
Ada’mızı zeytin adası yapacak diye milyonları atan yönetim ağzını açıp da biz projeyi ne gördük ne de denetledik, parayı veren de savuran da onlardı demedi. O kadar gölet yapıldı neden şimdiki yağmurlu mevsimde ne işe yaradıkları konuşulmuyor? Bildiğimiz gibi tamamen gereksiz projelerse onların da sorumlusu TC’dir. Onlar seçtiler, onların adamları gelip yaptılar, işe yaramadı ise hesabı kime soracağız? Türkiyeli bizi sorumlu tutup fakir fukaranın parasını gönderiyoruz ama şükredeceğinize bize sövüyorsunuz diyor. Bunun hesabını gelmiş geçmiş yönetime seçilmiş olanlar verecekler mi?
Kıbrıs’ı gene Harnıp adası yapacağız deyip de projeler uygulatan misafirlerimiz paralar savrulduktan sonra kimseye hesap vermedi. Bu standart dışı yolları yapıp bize bırakanları karayolları dairemizin denetlemesine, gelecek su için boruları döşeyen inşaatçıyı denetl ememize verilmediği gibi, izin vermeyen ve buna boyun eğen hem TC hem de yönetimdir.
Şimdi Serdar Denktaş açıkça değil yönetime işar vermekten memurlarımızı da kapsayan ve seçilmemiş TC memurlarını da seçilmiş Kıbrıslı yöneticilerin tepesine yerleştiren bir statükodan bahsediyor. Söylediği de doğrudur.
Bunu sürekli anlatmaya çalıştım ama bana “bizimkiler doğru bir şey yapmaya kalktılar da Türkiyeli biri dinlemeyi reddetti mi” diye sorarak Türkiye’nin sorumluluğunu küçümsemeye ve bizimkileri suçlamayla yanıt verdiler. Bu kadar açık bir gerçeği görmezden geldiler ama biliyor ve kendilerine bile itiraf edemiyorlardı, sanırım. Korku ilişkilere egemendir. Ben bunu eleştirince hain oldum, başkaları da hain görülüp en kötü yöntemlerle cezalandırıldık. Bu da korku yaydı. Korku insanı gördüğünü görmemeye zorlar. Anılarda boşluklar yaratır. Psikoloji öyle der.
Şimdi Serdar söyledi, babasının çözümsüzlükten sorumlu tutulması, partisinin zorda olması ve hükümetinin yıkılmak üzere olması halinden bahanelerle söylediği gerçek gözlerden saklanacaktır. Psikoloji öyle olur der!
Seçime seçim deme şartları yoktur dedik. Olmadığını görmeyi reddedip halkın besleme olmasına bağladılar. Meclis iki seçimi ele alıp Türkiye dışardan müdahale edip seçim sonuçlarını etkiledi diye rapor hazırlattı. Ne oldu? Dışardan etkilenmiş meclisin göreve devamında hayır gördüler ve başka seçimlerde müdahale olmayacağını umdular. Korku miskindir derler ama denen aslında korku miskin ederdir. Miskinlikle müdahaleyi reddedenler meclisin erken seçime gidip müdahale edilmesini önleyecek önlemler alınmasını sağlayacak kararlar almadılar.
Hiç aklınıza çağdaş devletlerin tümünde bulunan yeraltı örgütü gibi çalışan gizli istihbarat örgütlerini denetleme komitesi kurmak için istekte bulunan milletvekili veya bakan geliyor mu?
Avrupa Konseyi parlamenterler meclisinin kararına göre öyle bir komite olmalı ve içinde yetkili muhalefet temsili de olmalıdır. AKPM’ye ziyaret yaparlar da demokratik parlamentonun şartı sayılan bir istihbaratı denetleme komitesi kurma şartı gelmez. Bunları karakterine ters olmalı ki akıllarında yer etmez bile yoksa muhalefet en lafazan muhalefet örneğidir.
YKP yeraltını temizlemeyi talep eden bildiriler yayımlar ama duymazlar.
Serdar ister mi mecliste yasaların akıbetini izleyen ve yeraltını temizletmeye çalışan komite kurulsun? Şikâyet tamam da müdahaleyi bu kadar derine kadar olanaklı halde koruyan sistemi ele almak neden aklına gelmez. Koalisyon ortağıdır. Şansı var.
Haydi konuş Serdar!