Türkiye de seçimlere günler kaldı. Ayni şekilde Gezi direnişinin de ikinci yılına geldik. Hem parlemento seçimi ile yeni siyasal gelecek belirlenecek, hem de yakın tarihin en önemli sosyal muhalefet patlamasının da yıldönümü! Dünya bu 2 olay ve Türkiyenin özelikle Suriye politikalarını tartışmaya ve medya üzerinden haberleştirme moduna çoktan girdi. Seçimlerdeki gelişmeleri, açığa çıkan Suriye politikaları ile bölgesel yeni karabasanlaşmaları herkesim kendi gözlüğü ile yazıp öngörüler yapmaktadır. Bir farkla: Kuzey Kıbrıs denilen ve Türkiyenin resmen kimine göre “mili kırmızı çizgisi” olarak kabulenen coğrafya, resmi görüşler ve bağımlı ilişkiler dışına hala çıkmadı. Bunun da en önemli yansıması da; Türkiyede yaşanmakta olan tartışmaların dünyada ses getirip konuşulurken, Kuzey Kıbrıs tabusunu hala yırtamadı. Öyle ki dünyanın konuştuğu Türkiye Kuzey Kıbrısda tartışılmıyor! Bu önemli eksikliği hep yazma nedenim ise; ben Türkiye konularını işlerken, Türkiye içinde olmadığım ve Kuzey Kıbrıs Türkiye algısının da etkileri sonucu, buradaki okuyucumu da düşünerek olayları yorumlamaya çalışıyorum. Çünkü Kuzey Kıbrısda türkiyenin birçok konusunu haber dahi yapmama otosansürü oldukça güçlüdür….
Türkiyede seçimlere günler kaldı. Tam da böylesi yoğunluk yaşanırken de 2 yıl öncesi oluşan istanbuldaki Gezi Parkı direnişinin de çakışan tarihi günü oturdu. Seçim ve gelecek ile yaşanan sosyal muhalefet patlamasının birlikte günlre sıkışan Türkiyeden söz ediyorum. Bundan 2 yıl önce; Türkiye alışılmamış bir kitlesel tepki ile karşılaştı. Gezi parkının rant devrine karşı çıkan bir gurup insan direnişe geçer. Sonra bildik Türkiye devleti tavrı ile direnişçilerin çadırları sabahın tan atışında resmen yakılır! Böylelikle fitil ateşlenmiş ve alışılmamış tepkielrle sosyal dalga Türkiyeye yayıldı. Yalnız tepkiler örgütsüz olup oluşan tepkinin ve basıncın patlaması ile olayalr büyüdü! Devletinb şideti, kulandığı yalan ile öfke birikimli probaganda ise konuyu daha otoriter ve yalanlarla dolu bir resmi tarih ile, buna örgütsüz tepki gözteren değişken halk dalgaları arasına dek getirdi.
Devlet resmi politika baskısı ile kendiliğinden gelen tepki sonuçlarının da sonucu yaşandı. Ölenler, tutuklananlar ve çok çirkin yalanlarla probaganda da aldı başını gitti!Ali İsmail ile başlayan her katledilen insanın arkasından katletme ile yalanların oluştuğu kocaman bir kirli kitap brakıyordu. İsmail ile başlayıp Berkin ile noktalanan resmen devlet tarafından vurulan insanların, bir de yargı macerası ile yalan probaganda ayağı oluşturuldu. Bunu bizat baştaki Erdoğan yapıyordu. Hele de Berkinin anasını dahi kitlelere yuhalatma* çocuk bilyesini de “teörleştirme” yapma tavrı da tarihe çok kötü yazıldı. Probadganda yalanı sadece vurulan insanlara veya eylem yapan kişileri inanılmaz ifadelerle damgalamakla kalmadı: Yeri geldi Camiyi kulanıp “insanların içki içtiklerini” haykırdı; yeri geldi olmayan bir olayı da olmuş gibi gösterip” Türbanlı bacıma saldırdılar” dedi* Gemiden inen insanların görüntüsüne dek saldırtıldı. Böylesi dehşetlerle bastırılan bir Gezi Parkı isimlendirilen direniş yaşandı.
Herkes bu direnişten nasibini aldı. Ama devletin o süsletilen ve AKP reklamı yapılan yüzü açığa çıktı. Tabi şu yanılgı da oldu: Oluşan Gezi Parkı tepkisini ve tüm devlet baskısına karşın oluşan dayanışmanın bir tepkisel kendiliğinden olma koşulu fazla gözden kaçırıldı. Örgütsüz kendiliğinden gelen yapıdan epey beklenti oluştu ki bunlar da gerçekleşmedi! Daha acısı; örgütsüzlük probaganda ile resmi güçlerin istediği dili kulanıp olayın adeta toplumsal baskıya karşı olan unsuru göz ardı etirildi. Başta suskun kalan birçok medya, sonradan direnişin ısrarla örgütsüz ve siaysi amacı olmadığın söyleyen cümlerler le dolduruldu.
Konuyu zaten o dönemde bolca yazıp kendi yorumalrımı belirtim. Şimdi yıldönümü nedeni ve özelikle Türkiyede kısa zaman soraki seçimleri de düşünerek özetledim. Hele de Gezi parkı sonrası gelişen baskılarla siyasal gelinen noktanın seçimler sonrası karşılığı iyice sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Şimdiden seçimin nerdeise HDP barajı geçip geçmemesine odaklandırılmış gibidir. Öyle bir seçim dönemi Türkiye yaşıyor ki; Erdoğanın kendi anaysasını dahi dinlemeden meydanlara çıkıp, inanılmaz dil ile öfkeler saçtığına tanık oluyoruz. Seçim dönemi yaşananlar, seçim sonrası sayısal sonuçalra göre alınacak yolun da habercisi oluyor.Dinin inanılmaz probagandalaştığı, karşıta inaılmaz suçlamalar yapıldığı, şimdiden nekadar seçim yolsuzluğu olasılıkları konuşuluyor. Tabi MiT tırları gibi gerçeklerin resimlerle ortaya serilmesine “yasaklar ve yalan saldırılarla” karşılık verilmesi de olayın nedenli vahim olduğunu anlamamız gerekir. Türkiye AKP kesimine destek verenler dahi bazı konualrda ABD veya AB içinden seslerini yükseltirken; Kuzey Kıbrıs ekseninde bakışın çok geride ve sığ olması da; bizi kuşkulandırmalıdır!Hele artık ayuka çıkan doğu komşumuz Suriye hamleleri hala uykudan uyandırmıyor ise; geleceği kimlere teslim edildiğinin de vebali hiç silinemiyecektir.
Türkiye seçimlerine günler kaldı. Herkesin beklentisi yanında, probaganda ortamı da kuşkularla doludur. Bölge kağosu, ekonomik kırılmaların deprem sarsıntı sinyaleri ve tüm bunlar çöken ama baskı ile sürdürülen piyasa ekonomisi ile dinin muhavazakarlık flörtünün durumu; bizi enazından olanları doğru
bilme noktasına getirmesi gerekirdi! Hele de önümüzde komşuların geldiği nokta varken!