Bilmem farkında mısınız: Son dönemde onca sarsıntılarına rağmen, Türkiye’yi saran, Kıbrıs’ta etkileri devam eden ve genel olarak yapısal nitelikte sürmekte olan genel Kapitalist Ekonomik kriz üzerine pek de yorum yapan yoktur. Hele de yaşanır olan krizin yapısal özüne dokunan başta “ekonomiste” kesime de adamızda pek tanık olunmuyor! Oysa Kapitalist ekonomik kriz epey zamandır genel durgunluk ile zaman zaman vuran kriz dalgaları ile depremler şeklinde sürmektedir. Fakat konu ya geçiştiriliyor veya resmi bakış ile sınırlandırılıp bırakılınıyor. Dahası; krizin genel özü ile yerel koşulsal etkenleri birlikte hiç denecek noktada arada duyulmayı dahi öteleyen bir ortama girdik. Hâlbuki ilgili kriz çoktan 8 yılını geçirip başta çevre ülkelerimiz direk olarak sarsmıştır. Yine de ekonomik kriz üzerine pek yazıp tartışan da çok az sayısal konumlar olmaktadır. Daha vahimi; konuşmaya çalışan veya arada konuya el atmak zorunda kalan kesimler de olayı hep resmi sermaye istenci ile sınırlamaktadır. Neoliberaleri zaten biryana çoktan ötelendirdim. Çünkü kocaman IMF veya Dünya Banka dolarlık “iktisatçıların” krizi dahi öngörmeme gibi çok önemli bir nedensel olgum vardır. Fakat kendine Marksist veya Emek eksenli yapı diyenlere birkaç söz etmeden edemiyecem…
Tekrarda yarar var: Sosyalist hareketlerin Neoliberal dönemde etkisizleşmesi sonucu birçok olumsuzluk da düşünsel alanda da gelişti. Fakat gerçekten Marksist ekonomistler daha baştan Neoliberal yapı kurumsallaşmadan bunun nasıl çökeceğini ve Kapitalizmin yeni yapılanış olarak ileri sürdükleri politikanın iflasını baştan yazdılar. Özelikle ezilen kesimlerin kaybedeceklerini ve Neoliberaleşmenin ömrünün çok az olduğunu baştan öngörüler ve ekonomik kurallarla belirtiler. Doğrusu hepsi de yaşamda gerçekleşti…
Yine Asya kaplanları krizi dönemi ve öteki Kapitalist krizleri Marksist iktisatçılar baştan bulgularla uyardılar. Son krizi de tüm sermaye kesimi başarılar incileri sıralarken de “Krizin kapıda olduğunu” yine Marksistler yazdı! Tabi burada Marksist iktisatçılar ifadesini yerine doğru koymak gerekir. Kendine Marksist diyen ve kimisi “Ortodoks” mutlakcılık ile klasik ezberlerle konuya yaklaşanlar; öte yanda yine kendine solcu deyip de Neoliberalizm savunan ikili sapmaları da bu kuramdan çıkarmak şart. Çünkü: Ortodoks Marksistler kendileri aldıkları klasikçilerin yerinde durup, ayni ezberi tekrarlama dışına çıkamadı. En basiti ile Neoliberalizm yeniden kapitalist yapılanmayı veya Yeni Sömürgeciliği dahi bilmiyorlar. Kapitalist krizi de 29 yılındaki ile dondurup, yeni krizlerin kendine has oluşum ve gelişmesini de hiç dikkate almıyorlar. Örnek; hala günümüz kriz ile 29 krizini aynılaştırıp ayni enstrümanlarla tıpkı “kuranı okur gibi” tekrarlıyorlar. Neoliberalizm analizini dahi bilmeyip ama ezber Marksistlik ile kapitalist krizi anlatma kaba şekilde uğraşıyorlar…
İkinci kesim ise; bunlar düşünsel olarak Neoliberaleşen ve onların programlarını savunup sadece “emekçilik, sosyal haklar” kelimelerini içi boş olarak katarak, sol veya sosyalistlik söylemi yapıyorlar. Bunlar son krizi resmen sermaye gözü ile anlatıp, çözümselimleri de ona odaklandırmaktadırlar. Daha ileri gidip “Yunanistan krizinde olduğu gibi” genel krizin uzantısı değil, daha çok ilgili ülke halklarının yanlışları ile açıklamaya çalışıyorlar! Böylesi Marksist tabelalarılar arasında farklılaşma da oluştu…
Gerçekten günümüzde Marksist eksende en tutarlı tespit yapıp gerçeklerle haklı çıkan Marksist iktisatçılar oldu. Tabi Marksist denip Ortodoks veya Neoliberaleşenler değil elbet… Krizle birlikte konunun sistemsel işleyiş, girilen kriz ile sistemin yeniden yapılanış üretmemesi sonucu da krizden hala çıkılamadığı tespiti de daha olayın başından yine ayni çevrelerin öngörüsel haklı çıkmalarına tanık olduk. Bu sadece şu veya bu ülkede değil; genel bakıştan ülkesel yansımalara hep Marksistlerin değerlendirmeleri gerçeklik buldu. Krizin sermaye konuşulan ve konuşulmayan yönlerini de ayni kesimler ortaya koydu. Ben de bunları derlerken ülkemizde oluşan gelişmeler ile genel Kapitalist analizlerimi oturtunca; epey kendimin doğruları yakaladığımı da gördüm.
Bir anımsatma: Krizin gelişini bizdeki altın Neoliberaller dahi pembe tablolar sıralarken, bu ülkede yazdım. En önemlisi ise; Kapitalist krizin finansman yönü ABD merkezinde dahi depremler yaratırken, devamında başka ülkelerde borçlar krizi olarak yeni sıçrama yapacağını da yaptıydık. Nitekim Yunanistan bizi kanıtladı. Ne yazık ki Marksist geçinenler dahi Yunanistan’ı yorumlarken, sistemin kriz gerçeği, Yunanistan’ın zayıf halka noktasına gelmesi, AB içi Pazar sorunu ve sermaye ihraçlı tüketim ekonomik boyutları gözetmeden; Tıpkı Neoliberaller gibi “Yunanistan’ın temel hataları ve uyarıları dikkate almama” ikilemine sıkıştırdılar! Nedense kriz dönemini konuştuğumuzu, eşitsiz kapitalist kuralı ve sermayenin kriz yeni plan oluşturmama sonucu ayni eski ilacı içirerek nefes alma olgularını hiç düşünmediler!
Birçok solcu haklı çıkan Marksist iktisatçılar yerine, sermayenin daha da sömürerek pazarı ele geçirme argümanına sarıldılar. Neoliberal tıkanış ile sistemin yeni bir kuram koyamama sıkıntısını göz ardı ederek, Neoliberal kuraların uygulanamaması sonucu krizin olduğunu savundular! Kaldı ki krizin önemli başka özü olan sermaye fazlası ile finansman alanındaki krizin patlamasını da bilmezden gelip, sanki “sosyal harcamalar veya insanların maaşlarından dolayı” krizin çıkma nedenini savunma saçmalığına dek geldiler! Krizin kapitalist özü ile sınıfsal sermaye gerçekleri hep ötelendirildi. Zaten son Neoliberal dönemde veriler hep sermaye karına endeksli ve onun Pazar sorunu ile ölçülen kurallar temel alındı. Krizde de hem finansman dendi ve özel bankalarda patlamasına, tüketim piyasasındaki borçlar denkleminde oluşmasına rağmen; fatura kamuya ödetilerek, borçların halka kesilmesi görmezden gelinerek, sadece sermaye karına bağlı reçetelerle konu sınırlandı. Üstelik işsizlik gibi sosyal gerçeklikler ise, tepkisel refleks olmaması veya cılız olma sonucu; krizin dalı olarak pek saydırtmama gibi garip iktisat kuramları da yazılıp çizildi.
Marksist iktisatçılar sistemle sorgulatıp olaya öz olarak sermaye değil, tüm kesimlerle birlikte ele alış sonucu; gelişmeleri daha bağımsız gözle bakmaları ile sistemi doğru yorumlayıp gerçekler konuldu! Dün Türkiye mucizesi diyenlerin ekonomik kırılganlığı dahi görmeme gafleti de işin cabasıdır. Ama Kuzey Kıbrıs’ta iktisatçılarımız sanki en mükemmel uygulamadaymış gibi hala Neoliberal ezberi tekrar etmeye hız veriyor. Krizle tıkanan ve yenisini üretemeyen Kapitalizm hala durgunluk ile dalga dalga gelen krizlerin vuruşları ile sarsılmaktadır.
Yukarda özetlediğim ve Marksistlerin günümüzde en net haklı çıktıkları iktisat alanında, başta solcuların sosyalist değil de Neoliberallerle yorum yapma çabaları da; konunun garip ironikleşmesinin dışına çıkılmama fantezisinden başka bir şey değildir! Hala sol adına görüşleri uygulamada iflas eden, öngörüleri haksız çıkan ve sadece sistemin yeniden üretilme amacı olan sermaye eksenli Dünya Bankası ile IMF iktisat kıskacında kalınır ise; sonuçta ekonominin de bilimsel anlamda gündemde tutulmamasını da yaratıyor. Emekli çıkan bu sermaye kuruluşlarının bazı iktisatçıları dahi yanıldıklarını kabul ederken; kendine sol diyenlerin buna sarılması da adı ne kona bilinir?