Eleştirinin olumsuz olsa bile gerçek bir sol parti ve anlayış tarafından ihmal edilmeden kaale alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Sol eleştirinin aslında bir dinamizm olduğunu da biliyoruz. Bu konuda Lenin, Troçki ve anarşistlerin yüzlerce söylenmiş sözü vardır.
Demir Küçükaydın, “Marksizmin Marksist Eleştirisi” adlı eserinde(sf.4,2007) şunları söylemektedir:
“Marksizm yirminci yüzyılda, önce İkinci Enternasyonal’in yozlaşması, sonra da Sovyetler’in ve Üçüncü Enternasyonal’in bürokratlaşması sonucu, neredeyse bütün işçi hareketine ve sosyalist harekete egemen olan, Sosyal Demokrat ve Komünist partilerde örgütsel ifadesini bulan, yaygın ve resmi biçimiyle, tüm eleştirel ve devrimci ruhunu yitirdi.
Ana hatlarıyla, devrimci köylülüğe dayanan bir hareketin resmi görüşü olduğu yerlerde skolastik; bürokratik devlet aygıtlarına ya da işçi örgütlerine dayandığı yerlerde de metafizik (Pozitivist) bir karakter alıp Marksizm olmaktan çıktı. Bugün dünyadaki Marksistler ve Marksizm diye bilinenler, bu Marksist olmayan Marksistler ve Marksizm olmayan Marksizmdir.
Ama bu suyun görünen yüzünün altında, derin dip akıntılarında, Marksizmin devrimci ve eleştirel ruhu, bu heretik (zındık) karakteri, tıpkı klasik çağların “sapkın” (Batıni) mezheplerinin “kuş uçmaz kervan geçmez” sapa bölgelerde, uygarlığın bulunmadığı dağlarda yaşamaları gibi yaşamaya devam etti ve onlar gibi yaygın ve resmi Marksizmler tarafından da bir “sapkınlık” olarak görülüp “aforoz” edildi”. Demektedir.
Önceleri Bolşeviklerle beraber 1917 devriminde samimi bir şekilde yer alan anarşistlerin daha sonra onlara karşı cephe alışlarının başlıca sebepleri arasında onların gericiliğin araçları olduklarını görmeleridir.Onlar fabrika komitelerinin devrimci rolünü savunmaya başladılar. Anarşistlere göre İkinci ekim Devriminden önce , sınıfsız bir entelijensiya unsuru ile karışmış politik, anarşizan sınıf örgütleriydi. Onlara göre, Sovyetler zorlama veya baskı olmaksızın, tartışma yoluyla ve azınlığın iradesini baskı altına almaksızın çoğunluğun iradesi yoluyla proleteryanın iradesinin billurlaştığı merkezler olarak hizmet verdiler (Graham,2007,sf.436).
“Bolşeviklere yardımımız onların zaferinin başladığı noktada bitmelidir. Yeni bir cephe açmalıyız., çünkü ilerlemenin gereklerini yerine getirdik. Şimdiki savaş alanını terk edeceğiz. Artık Bolşeviklere eşlik etmeyeceğiz; çünkü onların “kurucu” çalışmaları başlamış, daima karşısında savaştığımız ve ilerleme için bir fren olan devleti güçlendirmeye yönelmiştir. Yok etmeye kararlı olduğumuz bir şeyi güçlendirmek bizim işimiz değil. Üçüncü- belki de sonuncu-devrime yönelik çalışmayı örgütlemek için alt sınıflara gitmeliyiz. Ve nasıl önceleri Sovyetler içinde yer aldıysak, şimdi de iktidarın ellerine geçmesiyle birlikte yasa-koyucu ve devletçi organlar olan Sovyetlere karşı mücadele etmeliyiz”(Graham,sf.439).
Mahir Sayın, Sosyalist Demokrasi adlı eserinde(sf.32,2008):
“Sosyalist ülkelerde mitlerin yıkıldığı dönemler yaşandı ama yapılanmaların aynı biçimiyle korunmaya çalışılması çabaları, sosyalizm doğrultusunda motivasyonların ortaya çıkmasına olanak tanımadı. Sosyalizm adına yığınların karşısında dikilmeye devam eden bürokratik yapılar kapitalist dünya karşısında ortaya attıkları vaatlerde başarısız kaldıkça, aynı yığınlara kapitalizmin sosyalizmden üstün bir sistem olduğunu da adım adım kanıtlamış oldular”. Demektedir.
Troçki de “İhanete Uğrayan Devrim” adlı kitabında şu değerlendirmeyi yapmaktaydı:
“Tek ülkede sosyalizm teorisi ile birlikte, bürokrasi tarafından Bolşeviklikte, Merkez Komitesi’nin herşey, partinin ise hiçbirşey olduğuna dair bir teori de tedavüle girdi. Ne olursa olsun bu ikinci teori birincisine göre daha fazla başarıyla gerçekleşir. Lenin’in ölümünden yararlanan iktidar grubu bir “Leninist toplama”ya girişti. Her zaman titizlikle korunan partinin kapıları bu kez ardına kadar açıldı. İşçiler, memurlar, küçük yetkililer sürüler halinde katıldı. Bu manevranın siyasal amacı, devrimci öncüleri, tecrübesiz, bağımsızlıktan yoksun, ve bir o kadar da otoriteye boyun eğme alışkanlığına sahip olan bir insan hammaddesi içinde eritmekti. Plan başarılı oldu. Bürokrasiyi proleterya öncülerinin denetiminden kurtarma yoluyla “Leninist toplama”, Lenin’in partisine ölümcül bir darbe indirdi. Mekanizma gerekli bağımsızlığı kazanmıştı. Demokratik merkeziyetçiliğin yerini bürokratik merkeziyetçilik aldı. Parti mekanizmasının içinde şimdi, en yukardan an aşağı kadar köklü bir personel değişikliği gerçekleştirilmişti. Bir Bolşeviğin başlıca fazileti, itaat olarak belirlendi. Muhalefetle mücadele maskesi altında, devrimcilerin yerine profesyonel hükümet görevlileri getiren geniş bir operasyona girişildi. Bolşevik partisinin tarihi, onun hızla dejenerasyonunun tarihine dönüştü.” Leon Troçki: İhanete Uğrayan Devrim,(İstanbul,Köz Yayınları,1980),s.81-82-83.
Şi mdi de Che Guevaranın pratikle ilgili ve Sovyetlerdeki hantal bürtoktratik yapının yanlışlarını da içeren eleştirilerine geldi sıra. Bir bakıma Troçki, Anarşistler, Demir Küçükaydın ve Mahir Sayın’I doğrulamaktadır (Nam-I Diğer Che,2008):
“…Daha sonra Che, Çin’in o sıralarda Kore Savaşı’nda kullandığı silahlarla ilgili SSCB’ye olan borcunun ödemesini yeni tamamladığını öğrenecek, beti benzi atacaktı. Bir sosyalist ülke başka bir sosyalist ülkeye kendini yine sosyalist olan başka bir ülkeye karşı savunmak üzere verdiği silahların parasını mı alıyordu?”(sf.358).
“4 Kasım’da Che, Ekim Devrimi’nin kırk yedinci yılkdönümü kutlamalarına katılmak üzre SSCB’ye gitti. Bu, füze krizi sırasında ortaya çıkan gerilimli ortamdan sonra Che’nin Sovyet nomenklaturasıyla ilk temasıydı. Bu gezi Sovyetler Birliği’yle yeniden uzlaşmaya yönelik bir hareket miydi? Böyle bir şeyi Fidel’in istediği kesindi, ama Che gittikçe keskinleşen eleştirel tavrından vazgeçemiyordu. Kendisine Sovyet fabrikalarının bir modeli olarak sunulan bir fabrikayı ziyaret etmiş ve heyetteki yoldaşlarından birinin aktardığına göre şöyle demiş: Bu kamulaştırma sürecinden önce Küba’da bulunan fabrikalara benzeyen kapitalist bir fabrika. Che bu fabrikaların planlanmasında amaçtan sapıldığını ve “rekabetçi” anlayışlarında alengirli yanlar bulunduğunu düşünüyordu, çünkü bu fabrikalar sürekli daha fazla üretecek şekilde planlanmışlardı. Che heyetteki diğer kişilere de ekonomik açıdan Sovyetler Birliği’nin çıkmaz bir sokağa girdiğini ve Sovyet ekonomisine bürokrasinin hakim olduğunu söylemiş”(sf.444)
“Che bakanlığının yaptığı yatırımları da gözden geçirmişti; örneğin Polonya’dan satın alınan ve iki yüz işçinin çalışmasını gerektiren maya fabrikasının çıkardığı işi Almanların geliştirdiği maya fabrikalarının yirmi yedi işçiyle çıkardığını ve bu fabrikaların fiyatının Polonya’dan getirtilen fabrikanın fiyatıyla aynı olduğunu belirtmişti. Yoldaşlar (Almanların geliştirdiği maya fabrikasının) daha iyi olduğunu söylediler, ama biz onlara inanmadık, çünkü bunun komünizm karşıtlığının bir belirtisi olduğunu düşünmüştük, ancak haklıydılar”(sf.406).
Che’nin Kruşçef’in, ABD ile Küba’daki füzeler konsunda girişimlerinden dolayı, SSCB’ye tepki içinde olduğu da bilinmektedir.
“Bu geziden sonra (SSCB,u.ı) Che’nin Troçki ve Troçkizm hakkındaki görüşleri yavaş yavaş değişmeye başladı. Paramparça edilmeye çalışılan bir fikir bizim için hayırlı bir fikirdir. Fikirleri parçalayamazsın, fikirleri parçalamaya çalışmak tam da zekanın gelişmesini engelleyen şeydir… Troçki’nin düşüncelerinden çok şey alabileceğimiz açıkça ortada. Ne tür şeyler? Bu konuda Che hiçbir şey söylememişti” (sf.445)..
Belli ki Che, sol bilincinin ve çok okuyup, çok gezmesinin diyalektik etkisi ve de okuduklarıyla gördüklerini kafasında sentez ve tezlere uyarlamasıyla, sol düşüncenin tek merkezciliğini kırmaya çalışıyor ve çoğu zaman da bunları yeniyordu. Doğal olarak bir solcuda olması gereken eleştirel düşünce yeteneğini kullanan Che, bu yönüyle de gelecek nesilere eleştirel düşüncenin yaratıcılığının kapısını açıyordu…