Genelikle geçmişi yorumlarken, tarihcilerin pek de ortak paydaşlıkta buluşamadıkalrı bilinmektedir. Ancak yine de tarihciler eyer bilimsel kuramı kulandıkları zaman da olayların belgelenmesinde bilgi olarak doğru yansıtma tekniklerinin de olduğu kabul görmektedir. Ortak buluştukları konu ise; sonuçtur! Tarihin yeniden yaşanamayacağı, alınacak derslerle gelecek planlamasında önemli etki yaptığı, durumunda buluşulmaktadırlar. Tarih bilinsin ki; önümüzdeki yaşama doğru ışık tutma düşüncesi yerleşti. Fakat şu farklılıklar da vardır: genelikle günümüzde tarih konusunda konuşup yazanların önemli kısmı “özelikle bizde” kulandıkları yöntem tarih kuramı ilkeleri değil de; daha çok güncel resmi idolojinin tarihseleşmesi kuramı ile davranılmaktadır. Birçok bilgi sırf geçmiş ile günümüzü sorgulayacağı için ret edilmekle kalınmaz; adeta yasaklı bilgi haline sokulur. Kıbrısda her tarihi konudaki biraz bilgi toplamada dahi; resmi adıyla yazılıp öğretilen tarih le ters olduğu anlaşılmaktadır. Bundandolayı: tarihciler simgesi bazen bilimsel kuram anlamlı olmayıp; günlük idolojik çıkarsamalı yandaşlı aygıt temsilciliği olarak yerleşti. Tarih belki de güncel siyasetle olan ilişkisi sonucu; siyaset bilimi ile birçok konuda aynılaştırıp özünden koparılma kolaylığı da vardır. Sanırım onca lafın somut kanıtı da Şu: Yaşadığımız bugünlerde hem 15 Temuz darbesinin yıldönümü, hem de ardından Türkiue müdahalesi ile oluşan Kıbrısın fiylen eliler taksim tezinin uygulanma sürecinin hemen hemen özelikle darbe bölümünün hiç konuşulmayarak geçilmesinde yaşamaktayız. Hat da konu öylesine boşaltıldı ki salt 20 Temuz ile Türkiye müdahalesi fetiştirilerek anılmak la olay iyice boşaltılıp sığ siyasal idolojikleştirilmesini örnek göstermek mümkündür.
Darbenin bir önceki yıldönümü günü “14 Temuz” günü Ratyo Mayısda prokramım vardı. Ben ertesi günkü darbe yıldönümünü de dikate alıp, konuyla ilgili geçmişten gelen bilgielrle olayı özetledim. Ertesi gün 15 Temuz oldu. Enazından Kıbrıs tarihinde önemli sıçrama noktası olup günümüz Kıbrısını yaratan darbeyle başlayan sürecin günü nedeniyle; bazı anımsatma bilgileri gazetelerin ön sayfalarında aradım. Doğrusu boşuna aradım. Halbuki Günlük Ortam gazetesinde ben konuyla ilgili “yüzleşme amacıyla” bunun önemini içeren bir makale kaleme aldım. Başka önemli bir inceleme de yakalamadım. Halbuki yukarda belirtiğim gibi: 15 Temuz günü Kıbrıs darbesi ile başlayan süreç, sonuçta resmen Kıbrısı ikiye ayırmakla kalmadı; Türkiyenin de resmen adaya konumlanmasını da başlatmış oldu! Unuturulan tarih ve gerçekler belekten sildirtilince de; insanlar ya bilgisizliğe veya resmi algı esiri olarak konuları düşünce oalrak kabulendirilme koşuluna getirildi. Gerçekten Kıbrıs darbesi ve sonrası Türkiye müdahalesi ile oluşan koşulalrın, bugün yeterli olduğu kabulenseydi; hala Kıbrıs sorunu görüşmeleri yapmayacağımız yüzleşmesi olacaktı! Hem övdürtülüğ “ebediyete dek yaşatılacak” denilirken; diyer yandan da var olan Kıbrıs sorununda çözüm için görüşmelr yapılmaktadır! Bu çelişki dahi yakalanamayacak bilgisizliğe gelindi.
Konuyla eyer gerçekten yüzleşilseydi: Kıbrıs darbesini Yunanistanın yaptığı, soraki Müdahaleyi Türkiyenin gerçekleştirip, resmen adayı ikiye ayırdığı; ingilterenin tüm bunlara onay verdiği,dahası; genel stratejinin mimarı olduğu bilgileri doğru içeleşip kabulenilseydi; Hala şimdilerde tabu gibi salandıran “garantörlük kaçınılmazdır” görüşü savunulamıyacaktı! Çünkü resmen Kıbrısa sırf gelişip bağımsızlaştığı için Yunanistan tarafından yapılan darbe ve adanın öteki garantörü Türkiye de toprak bütünlüğünü koruma adına bir bölümü ele alıyor ise; İngiltere tüm olanlara onay ötesi destekler yağdırıyor ise; ozaman hala neden adanın bağımsızlığı ve güvenliği için “garantörlerin ihdiyacı” konuşuluyor? Bu çelişki çözümü hep yaşananları ötelemek, algılarla operasyon yapıp dar ufka dayalı resmi bakış ile bilgilendirmenin sonucunu yaşıyoruz. Gerçekten 74 darbesi ile başlayan olaylar; garantörlerin aktif rol alıp şekilendirme gerçeğine karşın; neden adanın güvenliği için garantörlük savunma tuhaflığı pek sorgulanmıyor!Burada en basit adımın dahi atılmama ve bilginin hiçeleşip siyasal resmi tabulaşmanın katgılarını görüyoruz. Öyle olmasa; bugünlerde darbenin bir sorgusu ve neyi getirip neyi brakırken; olayın gerçekleşme sebebini de konuşmak gerekmezmiydi? Kıbrısda hiç olmayan basit adım şu: yaşanan olaylarla ne yüzleşildi ne de neden olanlar gereken yere konuldu! Tam aksine; belekler sıfırlaşıp, çıkarla doldurtlup istenen güncel iktidarlar veya yapıların zırhı olacak bir yalan geçmiş üretilip; sistemi korumak hedefi ile tarih oluşturuldu!
İlgili darbe ve sonrası sorgulansa; gereken yüzleşmeler yapılıp ilgili dersler alınsaydı; bugün ne garantörlük nede batının kutsal zihinliğini konuşur olacaktık. Nitekim darbe sonrası gelişen olaylar ve ortaya çıkan acılar üstünden bazı bilgiler sonucu, ABD elçiliği vurulduğu da pek bilinmez! Çünkü Kıbrıs dosyası açıldıkça sadece yerel işbrilikcileri ve sundukları karşıt yalanlarla tarih kalmayacaktı! Yunanistanın darbeyi yapma nedeni ile başlayacak sorgu; ABD Merkezine ve özelikle CİA ve Kisincır droktinine ulaşacaktı* Kıbrıs enerji haritalarının oluşması ve Makariyosun Sovieytleri ziyareti ile Natoda oluşan kuşkuların; Küba paranoyası ile hemen harekete geçme refleksini bulacaktık. Daha darbe yapılmadan 73 yılarında Kıbrısda Yunanistan darbesi gerçekleşir se, Türkiyenin de müdahale edip taksimi gerçekleştireceği konuşmalarının sık sık yapıldığı da bulunacaktı. Üstelik Kıbrısı hep “2 toplum çatışması” ezberi ile aktarıp kendini mahsun, ötekini düşman ilan ederken; 15 Temuz süreci ile Kıbrısda en yumuşak çatışmasızlık 2 toplum süreci yaşanırken; darbe adanın garantörleri ile başlayan müdahale ile gerçekleştirildi. Binlerin bedel ölüm veya kayıbı da Kıbrıslılara fatura edildi.Bu dahi öylesi bir tektipleştirildi ki; sadece kendi kayıpları ile yetinilip ötekinin kayıplarını görmezden gelme düşüncesi zehirlenmesi de oluştu!
Tam 41 yılını darbe doldurdu. Darbe sonrası Kıbrıs bir başka oldu. Resmen ikiye ayrılan, yeni sorunlarla adeta banbaşka sorunsal yumak oluşturuldu. Taşınan nifuslarla ve girilen uluslar arası ilişkiler sonucu; Kıbrıs sistemin de vitrinsel uygulama labratuvarı haline geldi. Ortadoğunun uygulanmayan Uluslaraası kuraların öteki ikinci yeri oldu. Ne Cenevre, ne mülkiyet hakları ve nede insan ölçekleri artık anlamı Kıbrısda işlemiyor. İstenen: yeni koşulların yine sistem çıkarına dizayinleştirme veya oluşturulanların yasal sürece sokulma hamleleri yapılmaktadır.
Kısaca; bir 15 Temuz darbeli ve ardından işkal hareketi ile tarihsel yıldönümünü yaşıyoruz. Kimi çığlık ile tankların zafer çığlıkları arasında bölünen adanın ne geçmişi, ne de yarınının belirsizleştirildiği sıcakta bunları yaşıyoruz. Daha yüzleşmesini dahi yapamadığımız, yaşananları belekten sildirtip, daha sancısız günceli kurtarma ortamında savrulup, yaşamaya devam ediyoruz. Yüzleşme eyrine hala unutma ve çıkar sağlama çizgisinde dans etmeye devam ediyoruz. Hani bolca övülen B.M. yeni temsilcisine “buraya taşınan nifus veya başka önemli konular” sorulunca da; adaya çözüm temsilci kıvraklığı hemen ret etmenin refleksi ile “bunları konuşmayalım” demektedir. İşte size Kıbrıs algılı bir çözüm havari gerçeği. Ya sonra; birileri gelecek, plan yapacak ve sorunu çözecek! Biz yaşananları unutup da kendimize güvensiz duyguları ile ezber tekrarlayıp: “Garantörlük kırmızı çizgimizdir” deyip darbe ve sonrasını nasıl anlamadığımızı da kanıtlayacağız. Buyrun darb ve işkalin yıldönümünde bir kendimize bakma yazısı da benden. Bakalım kaçı ne demek istediğimi anladı!