yaklaşımlarAlpay DurduranKan gölünün içinde kafa patlatmak – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

Kan gölünün içinde kafa patlatmak – Alpay Durduran

Yeniçağ podcastını dinleyin

durduranKan gölünün içindeyiz ve nedenlerini anlayıp öneriler yapmak durumundayız.

Dünyanın durumu insanları yaşamları pahasına yeni bir düzen kavgası vermeye itmektedir. Yeni durum Müslümanlığın yorumuna dayanarak canını harcamaya hazır insanların istismarına dayanmaktadır. İddiaya göre Müslüman gibi yaşamak cennetin kapılarını açacaktır. Kendileriyle beraber uzayı yani varlığı yaratana ibadet etmek, yaratanın emrettiği gibi yaşamak ve onun emirlerini dinlemeyene yaşam hakkı bile tanımamak gereklidir ve bu gerekliliği yerine getiren cennete gider. En büyük fedakârlık olan can vermek ve en kestirme yoldur. Bu iddiaya uymağa hazır olana gel benim emrime gir diyenler ve girenler İslam devleti kurar ve savaşır.

Önceleri siyasette de devrim denilerek silahlı propagandayı geçeli sayanlar olurdu ve hala da vardır. Onlar emperyalizme karşı savaşta ulusal kurtuluş savaşlarını da desteklerler hatta ulusal kurtuluş savaşı verirlerdi. Farkları bir yaratan için değil insanlık için savaşmaktı.

Sonunda başarılı olanların emperyalizmin yenilmesini sağlayamadıkları acı deneyimler olmuş hatta aralarında yozlaşıp zalim yönetimler kuranlar da olmuştur.

Buna rağmen Dünyanın durumundan kıvanç duymayanların arayışları bitmemiş ve silahlı uğraşlar sürmüştür.

Yepyeni akım en eski savaşım türü olan ve fakirliği fazilet sayıp dine dayalı ayaklanmaları düzenleyenlerle köylü isyanları adıyla (bogomiller de denilen) anılan olaylara benzer İslam Dünyası’nın geriliğini onurlu yaşam iddialarıyla gidermek amaçlı tür ortaya çıktı. Ortaya çıkışın takvimini incelersek temelde birçok değişik unsuru görürüz ama ortaya çıkışın ardından sağladığı kaymaklara bakarsak din ve milliyetçilik (ümmetçilik dâhil) dayanaklarıyla nitelik kazanmaktadırlar.

Dinin rolü hayli ilginçtir. Dinin yani İslam dininin kendinden başka dinlere yaşam şansı tanımadığını iddia etmek olanaksızdır ama savaşa canının vererek katılanların inançlarını dine aykırı gösterip de kaynaklarını kurutmadan dinle ilgili değildir demek işe yaramaz. Kuran’a dayanan bir dinin Kuran’ın kurallarına göre yorumlarının sonucu olarak örneğin Selefi düşüncesinin yorumunun sonucu silaha sarılanların kaynak olmadığını iddia etmek de anlamsızdır. Demek ki Kuran’a dayanarak silaha sarılanların yaptıklarının Kuran’a aykırı olduğunu kanıtlamak ve düşünce temelinde çürütmek gereklidir.

Bu tür yorumların çürütülmesi bu yorumları yapanların şimdiki zamanın getirdiği kaynaklarını kurutmayı da gerekli kılmaktadır. Yani kaynaklar orada durdukça bu tür yorumlar yapılacak ve terör olayları görülecektir.

İslam devletleri ve toplulukları başından beri başka dinden ve mezhepten devlet ve insan topluluklarıyla berber olmuşlar ve barış antlaşmaları yapmışlardır. Demek ki o berberliğe tahammül edenler ve antlaşmaları yapıp uyanlar şimdi görülen IŞİD ve El kaide anlayışına göre cehennemlik olmuşladır. Hz. Muhammet de onlardan biridir. Kuran’ın hükmü ise şimdilik yani gücü yetmediği için İslam’a girmeyene ilişmeyen bu kararını hangi hükmüne dayanarak savunabilecektir? Ararsan bulursun ama başka kurallarına da ters düşersin. Yalan yapıyorsun, takiyye yapıyorsun veya dünya yaşamı uğruna öbür dünya yaşamını tehlikeye atıp komşun Müslüman değilse onunla iyi ilişki kurma emrini çiğnemiş olursun.

Bir kitaptaki kurallara dayanarak bir hukuk sistemi (şeriat) yaratacaksan bir biri ile çelişen ve yorum gerektiren çok şeyle karşılaşırsın. Başka yolu yok. Onun için yorumu kuralların başka kurallarla ilgisini kurarak yapmak zorundasın.

Kuran’da Günah, vacip, caiz, mubah ve sevap ile farz diye nitelenen eylemler vardır. Bunlardan suç ve kabahat olanların cezası olacaktır. Ancak ibadet, dua gibi Allah’ın takdirine göre suç ve kabahatlerde affı getirenler de vardır. En sonunda ahiret gününde hesaba çekilip cennet ve cehennemde cezasını çekecek denilmektedir. Dünyada ne olacağı ise tartışmalıdır. Peygamber bile Doğrusunu Allah bilir diyerek kendisinin bile insanları cezalandırmasının kuşkulu olduğunu Kuran’da görüldüğü üzere kabul etmektedir.

İçki (alkol) yasağını ele alışa bakarsak önce sarhoş iken namaza durmayın emri vardır ama sonra katresi bile haramdır hükmü yer alır. İçki içti diye haram işledi deyip dinsiz saymak ve IŞİD’in yaptığı gibi kafa kesmek haddini aşmaktır.

Kafa kesmek sondur. Ahret gününde bile günah ve sevapların hesabı yapılacak denildiğine göre ve tek bir sevabın bile tüm günahların affına neden olabileceğinin örnekleri Kuran’da gösterildiğine göre kimsenin kafa kesme emri Kuran’da yer almayan bir günah için verilemez.

Dikkat edersek İslam hukukçuları da katli vaciptir derlerdi, çünkü vacip yani kişi için olmasa da olur, yeter ki katli vacip olsun yani koşullara göre kural uygulanabilir olsun demektir.

Uzun yıllar içinde Kuran yorumları uygulama içinde ve düşünürler (fıkıh, kelâm, siyer ve saire) tarafından geliştirilmiş ama bir sürü mezhep, tarikat ve diğer dallar ortaya çıkmıştır. Aralarındaki ayrılıklar da Peygamber ailesinin fertlerinin öldürülmesine de neden olarak kullanılmıştır.

Bu yollardan tüm dinler geçmiştir. Sonunda hukukun evrensel kuralları denilebilecek kadar kurallar ortaya çıkmıştır.

Son İslam imparatorluğu olan Osmanlı gücünü kaybetmeye başladıktan sonra hukukunu da yeniden düzenlemek zorunda kalmış e ilk kez imparatorlukta hukuksal genelliği ve hukukun tüm coğrafyasında uygulanmasını sağlama amacıyla Mecelleyi yürürlüğe koymuştur. Şimdiki halifelik iddiaları yapanlar onu da tanımamaktadırlar. Şeriat demektedirler ama mecelle gibi kapsamlı bir hukuk ortaya koymamışlardır. Adı şeriat olan yazılı bir metin örneği yoktur. Şeriatı uygulayacağız diyenler ülkelerindeki eski ve parçalı kitapları akıllarına göre uygulayacak yargıçlar ve idarenin emirlerini uygulayacak mollaları kullanmaya mecbur olmaktadırlar. O kadar. Mısır’da şeriat denemesi de benzer olmuştur. Mursi biraz oy alıp temsili demokrasi sonucu başkan olunca evrensel hukukla ters düşmüş ve halkının desteğini de yitirmişti. Onun için bir askeri darbede gitmiştir.

Sorun şudur: Bir insan evreni yaratan Allah’tır dedikten sonra ona ibadet etmek, dua etmek ve savunmak ve ona inanmayanları inandırmak için canını dişine takmak zorunda mıdır? Allah’ın gücü karşısında hiç denecek kadar zayıf bir kul onu savunmak için canını vermeye mecbur edilebilir mi?

İkinci sorun: Her şeyin doğrusunu Allah biliyorsa ama kimseye konuşmuyorsa insan yasaklar dolayısıyla yargısız infaz edilebilir mi? Yargı bağımsızlığı olmazsa adalet beklenebilir mi?

Üçüncü sorun: Allah’a inanmayan veya şirk koşan veya yaratan diye bir şey göstermeyen başka bir dine mensup ise ahret günü hesabını vereceği halde kendini Allah’ın yerine koyarak cezalandıracak bir idare İslam’a uygun mu? Ateist Yunanistan’ın filozofu Eflatun’un kitabının çevirilerini yapıp ondan yararlanan İslam filozoflarıyla iftihar eden Müslüman şeyhülislam, kadı ve tarihçileri zındık mıdır?

Dinin maddi çıkar sağladığını servet, zevk ve safa getirdiğini ve güç verdiğini fark eden açıkgözlerin intikam gibi bir sürü saik ile güdülediği insanlar veya bastırılanlar büyük belalar açtılar. Bunları islamofobi besliyor derseniz doğrudur ama eksiktir. İslam ülkelerindeki uygulamalar da islamofobiyi desteklemektedir. Mısır’da dinin değiştirdi diye insanları asmak tüm dünyada nefret uyandırmakta değil midir? Sokakta bacaklarını gösteren kadınlara hudutta vize gösterdiği halde ölüm emri verenlerin insanlar yalnız kendi idareleri için değil dünya için problemdir ve islamofobiyi beslemektedir. Kadın haklarını evrensel arak savunma kavgası verenler kendi ülkelerindeki Müslümanların da kadınlarına yasaklar getirdiğini görmeye nasıl tahammül edecekler; bu da islamofobiyi desteklemez mi?

Şeriat olan yerde basın özgürlüğü kısıtlı oluyorsa basın özgürlüğü savaşçıları sessiz mi kalmalıdır?

El Cezire televizyonunun muhabiri Mısır’da yargılanmayı bekliyorsa dünya gazetecileri susmalı mı?

İslam kendinden başkasına yaşam şansı tanımamak yanında evrensel insan haklarını da dışarda tutacağı kendine has bir coğrafya yaratmak da amaçlamaktadır. Suudi Arabistan insanının bile tahammül edemeyeceği bir kesim yaratmak peşindedir. Bu kesimin tanımı da ortada yoktur. Şeriat diye ortak bir hukuk da ortada yoktur.

Onun için bu teröristler canavarca bir rejim peşindedirler ve canavarlıklarını hududunun olmadığı anlaşılmalıdır.

Kuran bunların kaynağı değil aracı, vasıtası olmuştur. Yürütümlerinin, uygulamalarının akıl alır yanı yoktur. Kapitalizmin sorumluluğu daha çoktur. Barışçı yöntemlerle kapitalizmin bu eserine son vermek için kötülüklerini önlemek solun görevidir. Ayni zamanda siyasete karışmayanların desteği de yardımcı olmalıdır. Hepimizin sorunudur.

Bombalar, uçaklar, tanklar ve robotlarla bir yerde ezilseler başka yerde ezenlerle işbirliği içinde benzer uygulamaları göreceğimizi bilmeliyiz. Amerika içinde tarikatların yerleşkelerine bakın benzer kopuşları görürsünüz. İlkel üretim ilişkilerini sürdürmek için Amerikan hukukunun dışında yaşamı sürdürmeğe devam edenler bile vardır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
354AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin