Bir haftadır Kıbrıs’ta yoktum. Türkiye-Ankara’da bulunan kardeşimin davetiyle yaklaşık beş gün bir tatil yapmak için oraya gittim. 27 sene önce de gene Ankara’ya gitmiştim. O zamanlar Ankara’da gecekeondular daha fazla göze çarpıyordu. Şu anda o yok ama betonlaşma elbette oldu. Düzenli olduğu ve de yüksek binalar güzellikleri daha engellemediği için aslında bir New York görüntüsü ve görüntüyü engelleme yok ama bu gidişle nereye gider onu bilemeyeceğim. Çünkü Türkiye maalesef istikrarlı bir ülke değil ve maalesef hem seçimler öncesi Dolmabahçe Muahadesinin reddi, hem de hükümet ve devletin tekrar savaşa dönmesiyle bugün bilhassa Güneydoğu tamamıyla bir Suriyelileşme pozisyonunda. Oradayken de Güneydoğu’daki olayları duymakta ve her gün için öldürülen onlarca polis ve askerin tabutlarının Batı’ya getirilişlerini gazete ve TV’de görmekte, bu arada gazetelere ve Kürt kökenli vatandaşlara karşı sürdürülen akıldışı linç hareketlerini de takip etmekteydik. Sırf halkın coşkusunu artırmak için belirli merkezlerde bayraklar asılmakta ve bu merkezlerde milliyetçilik körüklenmekteydi. Gerçekten Türkiye 1990’lara dönmüş bulunuyordu ve büyük bir çılgınlık histerisi içinde Türkiye’nin Güneydoğusu’na adeta savaş açılmış bir durumdaydı. Aynen dört sene öncesi hatta 1990’larda olduğu gibi, büyük bir çılgınlık ve öfke içinde Türkiye’nin bir halkına karşı resmen savaş açılmış durumda. Devlet Güneydoğu’da bu savaş olağanüstülüğü içinde insanların öldürülmesini bile hoş görmekte,halkın gittik sonra kendisine karşı tepkisinin arttığını da görmezlikten geliyor.
Bu durumlar yaşanırken Türkiye’de sığınmacı durumunda bulunan Suriyeli göçmenler de artık Türkiye’de sorunlarına bir çözüm getirememesinden Yunanistan adaları kanalı ile Avrupa’ya yığınlar halinde kaçmaya başladılar. Avrupa, Libya Afrika ve İtalya arasındaki maceralı ve çok ölümlü kaçışlardan sonra son zamanlarda Yunan adalarına Türkiye’den kaçmakta olan göçmenlerle de karşılaştı. Eline bot veya cankurtaran simidi geçiren Suriyeli göçmenler Yunanistan’ın Kos veya Midilli adasına kaçmaktaydılar. Bu kaçmalar sırasında da birçok insan Ege denizi içinde boğuldu. En son Bodrum Çeşme sahillerinde cesedi bulunan küçük Kobanili çocuğun cesedi ise oldukça tepki çekti. Bunun üzerine Türkiyeli yazarlar şunu da sormaktadırlar: Suudi Arabistan- Yemen yakında olmasına ve de refahı en üstün dünya devleti olmasına rağmen göçmenler, Suudi Arabsitan’a gitmeyi tercih etmiyorlar. Daha fazla İsviçre, Danimarka, Fransa, İngiltere ve Almanya’yı tercih ediyorlar. Bu da bu göçmenlerin ekonomi ve refah yanında sosyal, kültürel ve bilhassa demokratik ve insan hakları bakımından iyi olan ülkelere kaçmayı tercih ettikleri ortaya çıkıyor. Peki bu insanlar Türkiye’ye geldikleri halde Türkiye’de kalmayı niye tercih etmediler? Demek ki Türkiye de bu insanlara istediklerini veremedi.Türkiye’de de ekonomik refah yanında demokrasi ve insan hakları bağlamında eksiklikler olduğu için bu insanlar Türkiye’de kalmadılar. Türkiye bu insanlara yeterli iş ve ekmek sağlayamadı. Bunun yanında Türkiye şu anda kendi kurguladığı bir iç savaşla cebelleşmekte. Bu insanlar Türkiye’de bir ekmek parası kazanmak isteseler, Türkiye esnafı bu insanların çocuklarını bile kovcalayıp dövdü ve onları aşağıladı. Türkiye’nin birçok illerinde bu insanlara karşı linç kampanyaları uygulandı. Kısacası Türkiye bu insanlara vatan olacak bir özellik gösteremedi. Bu insanlar mecburen başka ülkelerde ekmek parası aramak mecburiyetinde kaldılar.
Günlerdir Türkiye’nin Güneydoğusu’nda adeta bir iç savaş yaşanmakta. Türkiye Devleti başında olanlar kendi egoları tatmin olsun diye sırf HDP’nin yarattığı gücü kırmak ve HDP’yi mecliste engellemek için bir defa daha seçime gidiyorlar. AKP ve MHP mentalitesi bu olayı içine sindiremedi. Büyük faşist bir anlayışsızlıkla Kürtlere savaş ilan ettiler. Savaş durumunda da ülkeyi seçime götürmeye çalışacaklar. Belli ki savaş durumundan ötürü de Kürt seçmen seçime giremeyecek ve Tayyip Bey bu haksız ve diktatör –despot eylemiyle 400 milletvekili sağlayıp kendi diktatörlüğünü ilan edecek. Veya yaptığı darbeyi koruyacak. Güneydoğu’da, Cizre, Şırnak ve Diyarbakır’da adeta bir can pazarı yaşanmakta, insanlar katledilmekte.
Peki şunu da sormak gerekiyor: Bunca anlayışsız, sertlik politikası ve de hoşgörüsüz hesaplar içinde olan Türkiye devleti ve hükümeti ,Kuzey Kırbıs’ta veya tüm Kıbrıs’ta nasıl barışa gidecek? Bir Derinya ve Aplıç Kapısı’nın açılması için askerin de duygularını anlamamız gerekir diyen sözde sol muhalefet liderleriyle bu halk daha hangi noktaya kadar barış yapar? Bunun artık kesin bir şekilde düşünülmesi gerekmiyor mu?