Yaşadığımız günler, bize eyer kavrayıp bütünseleştirme başarısını yaparsak, epey ders verici olgularla doludur. Emperyalist yeni sömürgecilik le Türkiye Yunanistan la Kıbrısın önemli sıçrama tarihinin yıldönümü olurken; günümüzde bir yanda çocuk simgesi mülteci olayı bileşimli, Emperyalist Ortadoğu ve daha genel siaysetinin çarpan gerçeklerini, birlikte yaşamaktayız. Hem anımsama, hem güncelin geniş süreci, hepimize mutlaka alınacak bilgielrle, değerlendirme yapılıp çıkarılacak derslerle doludur. Eylülün daha net hisetirmediği sonbaharı yaşarken, hem 67Eylül olayı ile ilk sistemsel deneğimin yapılma tarihi ile, denizden çıkan bir çocuk bedeni ile günümüz o“muhteşem Ortadoğu” projesinin insan faciyasını birlikte konuşma olanağı da vermektedir. Şimdi tarihten başlayıp, kısa yazım la olayı kendi yöntemimle inceleme girişimine başlıyorum.
Tam 60 yıl öncesine gidelim* Türkiye basınından ratyosuna şu haber yayılıyordu: “Yunanistanın Selanik kentinde bulunan Atatürkün doğduğu ev, bonbalandı”! Bu haberin doğruluğu dahi sorgulanmadan, ayni yerden çıkmışcasına, ayni uzunluktaki sopalarla kitlesel sokak tepkileri, hemen başta istanbulu sarsmaya başladı. Tarihe 67Eylül olayları olarak geçecek bu başlangıç, ilerde hem Türkiyenin Kıbrıs siaysetinde daha müdahilik getirecek ken, buradaki uygulama ile bazı itiraflarla ilk “Konturgerila” deneğimi olduğu da vurgulanacaktır. Ayşe Hür Pazar yazısında öğrendiğim kadarıyla, Celal Bayarın sözleri ile de belirli sermaye kesimi de bu insani yıkıma ekonomik boyutu da düşündüklerini anlıyoruz. Nitekim olaydan birgün sonra Bayar “ki Türkiyenin Cumhurbaşkanıydı” boyutun bukadar gelişeceğini düşünmedik sözleri sarfedildi! Sonuçta Türkiye 67Eylül olayları ile hristiyan azınlıkların evlerini, işyerlerini yağmalayarak onların göç veya daha net ifade ile sürülmelerine neden oldu.
İlginç durum, Kıbrıs konusunda Türkiye hala çelişkiler içindeyken; katliyamlarda hep “Kıbrıs Türktür türk kalacak” sloganı atılıyordu. Olaylardan kısa zaman öncesi, başta Hürüyet gazetesi, ısrarla Türkiyedeki Rumların Makariyosa yardım yaptığını, İstanbul Fener Patriğinin de bunu desteklediğini hep haberleştiriyordu. Biranlamda Türkiye yeni yapılandırılan ve sonradan Özel Harp dayresi ile Türkiyeleşen ismi ile “konturgerila” olayının ilk siyasi hamlesi de bu olaylar “başarılı şekilde” yapıldığı da bizat dönemin isdihbarat yetkilisi Sapri Yirmibeşoğlu tarafından itiraf edildi. Ayni dönemde “Kıbrıs Türktür cemiyetinin” başkanının da gazetecilik kisbesi ile yaptıkları da yeni yeni ortaya çıkıyor.
Olaylarda odenli hazırlık yapıldı ki, evler ödenli seçildi ve damgalandı ki; bir azınlık yahudisi evine konulan tabelayı alıp, Türk birinin kapısına koyunca, yağmacılar onun değil Türkün evini yağmalama ironik olaylar da oldu. Sonuçta: 67Eylül olayları hem Türkiyenin Kıbrısa direk karışma ile Özel Harp dayreli mensuplarını “bankacı, öğretmen” gibi sivil etiketlerle adadaki örgütlemeyi yapma adına da adaya göndermeye başladı.
Ekonomide ise; tek tip etnik yapıya uyma adına etkin güç olan azınlıklar sermaye kesiminin de tavsiyesi ile “ulusal” burjuva yaratma hamlesi olarak bu kirli tarih kulanıldı! Bu konuda daha geniş bilgi için Radikalın Pazar günkü Ayşe Hürü okuma veya film meraklılarıysalar “Güz sancısı” filimini izlemelerini öneririm. Şu tuhaflığı da eklemeden bu bölümü tamamlayamayacam:
Olayın net devletin hem engelememe, hem de teşvik etme gerçeklri varken, belirli zama diliminde yangın ve hırsızlıklar dışında polise müdahale etmeme emri verildiği bilinmesine karşın; olay sonrası başta “Aziz Nesin, Kemal Tahir” gibi komonist aydınalr sorumlu gösterilip yargılanmak istendi! Gerçeklerin netliği ve oluşan baskılar sonrası, bunun da kof olduğu anlaşıldı. Dikat edin; günümüzede provakasyon yapma, yalan söyleyerek kitlelerin etnik duygularını harekete geçirme ve yalanın kesikini ile nefretle ötekine saldırma siayseti hala yaygındır. Hat da; kendi yaptıkalrı pislikleri alakası olmayan ve karşı direnen kesime fatura etme çabası da etkindir. Sanırım en basiti yalanın günümüzde negüzel etki yaptığı veya kendi yaptıklarını alakası olmayana faturama örnekleri oldukça akılda kalan çoktur..***
Tarihin 67Eylül olaylarını anımsarken; Emperyalizmin bölgesel hegemonya yapılanışı ile birlikte düşünmek gerektiğini yeniden anımsatırken; bu politika günümüze dek geldi. Yine Sapri Yirmibneşoğlunun dediği gibi: “Eyer 67Eylül başarısız olsaydı, ondan sonra 64 74 müdahalelerinin gerçekleşmesi zor olurdu” itirafı da önemlidir. Tam bu yakın tarihe takılırken, dünyaya bu sistemin politikalarının yaratığı insani katliyamın çocuk simgesi ile mülteci ayağı konuşuluyor. Maşalah; hepsi insancıl kesildiler. Hat da; Kobanili olan bu çocuğun IŞİD saldırısı ile ülkeden kaçan aylenin, daha iyi yaşam aradığını* IŞİD gerçeği ise; Suriyede Esatı devirmek için eğitilen insanların Suriyede etkin oldukları yerlerde güçlendirildikleri akıldan hep sildirtilmek istendi.
Çok ironik ama ironik olduğu kadar, paradoksal bir ikilemi anlatmak şansım da oldu. İnsanlar savaştan ve yoksuluktan kaçıp, denizelrde, kamyonlarda boğulurken, nefes alamadan korkunç şekilde ölürken; ABD li düşünce kuruluşun bir raporunda şöyle deniliyordu: “Yeni stratejimiz şöyle olmalıdır* Madem Esatı deviremiyoruz; ozaman Suriyede Esat kontrolunu daraltacak prokramı uygulamamız gerekir* Buda Suriyede Esatın denetlenemeyecek bölgelerinde daha küçük yapılarla, onun denetiminden koparmalıyız” özetini yapmaktadırlar! Bunun anlamı şu: Esatı deviremiyoruz. Ozaman Suriyede ona alan daraltıp, boşalan yerlerde yeni yapıların oluşup, onun ülkeyi denetlemesini engelemmeliğiz. Bu yapılar kimler: IŞİD, ELnusra, birçok başka suni eksenli yapı! Peki; böylesi bir strateji eşitdir savaşın devamı demek! Savaş oldukça ve daha dehşetli yapılar oluştukça insanlar da kaçacaktır! Kaçınılmaz mülteciler de artacaktır. Ozaman: insan hakları denilen kelimeği nereye koyalım?
Herkesime tekrardan soralım ve kendileri yanıt vermese de dönüp yüzlerini aynada görsünler! Gerçekten Ortadoğu projesi denildiği gibi “özgürlük, demokrasi ve bahar mı”? Direk bu alanda rol alan Erdoğan Türkiyesi gerçekten demokratikleşme adımalrla mı örnek oluyor; yoksa daha otoriteleşerek ve mezhepsel idoloji ile bunu gerçekleştiriyor. Artık senelerdir yanlışlığını söylediğimiz şu Ortadoğu Projesi, ılımlı İslam ve Erdoğan hayranlığını artık biraz sorgulasalar daha iyi olur. Acı sözleri ve duygusal mahşetleri çekip batıyı suçarken, kendi katıkları acı suyunu da kendilerine sorsunlar! Unutmadık; bu savaşın yıkımı ile adamıza “çözüm geleceğini” söyleyen çoktu!