İktidarın büyük ortağının gazetesi Türkiye’den gelen suyun Anamur’da tanıtılmasının ardından belediye başkanlarından birisinin aşağılandığı yönündeki haberleri yayımladı. Ona göre başkanlar aşağılandığı ve sorguya çekildikleri için sorunlar yaşamış.
Girne belediye başkanı sert sözler olmadığını ve havanın kısa zamanda yatıştığını söyledi. Ancak kendilerine suyu kimin nasıl kullanacağı konusunun karara bağlanmış bir konu olduğunu, protokolü okumamış mı olduklarını dile getirdikleri ve onların çıkışının da sade sorgulanır gibi hissetmek nedeniyle olduğunu belirttiler.
Konu kapanmış gibi konuşan Girne belediye başkanı beni şaşırttı. Çünkü bir protokol imzalanıp yürürlüğe kondu, su ona göre geldi. Protokol gizli değildir ve resmi gazetede yayımlandı. Bunu okudum ve yorum da yapıp Osmanlı döneminde İzmir- Aydın demiryolunun yapılışının da yabancı şirketlerle, tabii ki şirketlerin bağlı oldukları hükümetlerin o zamanki usullere göre verdikleri garantilere ve Osmanlı’ya sağladıkları kredilerle, becerildiği biliniyor. Osmanlıyı sömürgeleştirmeye ve yatırım amaçlı kredilerle imtiyaz elde etme politikaları uyarınca antlaşmalar yapıldı. Bunları hatırlattım ve benzerliğe dikkat çektim.
İzmir- Aydın demiryolu için yapılan antlaşmada da rayların sağlı sollu kilometrelerce arazi de yatırımcı şirketlere verilerek oralarda tarım ve madencilik imtiyazları izni verilmişti. Kıbrıs’ta İngiliz üslerinin verimli kullanılmasının garanti edilmesi için Kıbrıs’tan gerekli lojistik, işgücü dâhil sağlama olanakları verilmesi gibi şartlar da vardı. Suyun geçeceği hat boyunca burada da borunun sağlı sollu bir şeridi Türkiye’nin olmakta ve tesislerin de Türkiye ait olduğu belirtilmekte idi.
Müteahhidin adamının bizim yetkililere sizin buraya girmeye izniniz yok dediği de basında yer almıştı. O adam nasıl böyle konuşabiliyordu? Elbette birileri burası bizimdi demişti.
Anamur’da protokolü okumadınız mı diye soran adama mı kızarsınız, okumadığı halde belediyeler birliğinde suyu yönetme amacıyla proje hazırladığını açıklayan belediye başkanlarına mı kızarsınız?
Bunların sözde başında da hükümet ve meclis var. Onlardan birisi veya siyasi partilerin söz sahibi olanları siz hiç deneyim ve araştırma yapmadan nasıl böyle bir işe soyunursunuz dedi mi?
Protokolde Ev sahibi Hükümet Antlaşması yapılması ve başka Proje Antlaşmaları öngörülmüştür ve bunların tümü kamulaştırılıp TC devletine veya özel şirkete ait olacak ve vergi mergi de verilmeyecektir. Suyun fiyatı tabii ki sonunda makul bir kâr ile hesaplanacaktır. Ama merak edilen ve Kıbrıslıların proje maliyetini herhalde eklemeyecekler yoksa kim ödeyecek diye düşündükleri yatırım ve finansman diye suyun fiyatının saptanmasında dikkate alınacaktır.
Merak edilen diğer konu da İrsen Küçük’ün bunu imzalarken ve Mecliste vekiller onaylarken düşündükleri ne idi? Biz su getirelim de sonrasını düşünürüz mü dediler. Ama şimdi de bakanlar talihimiz değişecek diye atıp tutan bakanlar vardır. Bu kadar pahalı proje için sermaye masrafı demek olan en az o paranın banka faizi ile taksitini nereden bulacaklar?
Hükümette veya mecliste bunları konuşmuş olsalar muhalefet olsun tartışmaya katılır halk da duyardı. Oylarını verdiler hiç sorumluluk duymadılar.
Biliyoruz ki İsrail de suya talipti ve projede de suyu başkalarına satma hakkı da Türkiye’nin elindedir. İsrail bu suyu pahalı buldu ve almayı reddetti.
İrsen hükümeti ucuz buldu ve sevindi.
Her neyse suyu kim idare edecek kavgasından başka bir şey düşünen yok. Onun için soralım protokolü okudunuz mu efendiler? Siz belediyeler birliği okudunuz da üstüne makul kâr koyup suyu satacak ve alıcı da garanti mi?
Haberlerde suyun sermaye maliyeti hariç şimdiki sudan daha pahalı olacağını gösteren işaretleri gördük, su fiyatını artırıp alıştırma denemesi hemen bırakıldı. Tepkiler çok olmuştu. Bir daha da fiyatı konuşmadılar. Ancak geri dönüş yok Güzelyurt havzasından su çıkarılmasına son verilecek ve geri dönüş olanağı bırakılmayacak.
1981’den beri imzalanan ve okunmayan protokollerde hep tarımdan vazgeçin anlamında önlemlere imza atıp durdular. Çünkü tarım ölüme gidiyor. Tarım alanlarını azaltmak ve çok su kullanan cinslere son vermek hep öngörüldü ancak bütçelere çeşitli tanımlarla destek harcamaları hep eklendi. Kavga döğüş yavaş yavaş ölüm tercih edildi. Zaten hangi yıkım planlanıp az zararla geçiştirilebildi ki!
Suyu Omorfo ovasından çıkarmayıp deniz suyundan kirlenmeyi durdurmak için de karar alındı. Böylece Omorfo su havzasının yirmi-kırk yılda temizlenmesi umulacaktır. Yani gelen suya tam bağımlılık sağlanacağı için protokole itiraz gücü kalmayacaktır.
“Projenin gerçekleştirilmesi için gerekli özel teşebbüs ve girişimcilere uygun yeknesak ve ayrımcı olmayan nitelikte bir hukuki çerçeve” hazırlanacaktır. Hükümetimiz değinilen Ev Sahibi Hükümet Antlaşmaları yapılmadığına göre ev sahibi uyudu ve Türkiye tarafı serbestçe gerekli gördüğünü yaptı. Kuşkusuz bunu yaparken bizim memurlarla işi götürdü ama hiçbir bakan veya milletvekili protokolü okuyup devreye girmeyi düşünmediği için memurlar konuşmamış olmalıdır ki halk da duymadı. Meclisten birisi de duyup konuşmadı.
Protokollerde özel şirketlere uygun alt yapısı hazırlandığına göre kararı alınmıştır ve özelleştirme emri vaki kabul edilmiştir. Bağırıp çağıranların birçoğu bunları biliyordu, bir kısmı ilgisizliğinden öğrenememişti.
Şimdi Türkiye asrın projesi diyerek büyük harcamalar yaptığına göre isteklerine karşı çıkana tepki göstereceği aşikârdır. Şimdi bağıranlar yarın tek şirket olmasın çok şirket olsun ki rekabet olsun demeye başlayacaklardır. Protokolde ayrımcı olmayan hukuki çerçeve dediğine göre yerli sermaye de pay alabilecektir. O zaman da susacaklardır.
Asık önemli olan hükümetimiz ne zaman önüne bakıp yürümeye başlayacaktır.
Bugün bir haber duydum; başbakanlık bakanlıklara yasal belgelerde yapmak istedikleri değişiklikleri web sayfalarında yayımlama ve başbakanlığın da web sayfasına bunları koyup görüş alacağına dair genelge yayımlamış. Tipik güzel bir eylem ama işe yarayacak değil çünkü fazla görüş gelmeyecek. Yurttaşın esas çıkarı yürürlükteki kolayca bulabilmesi ve eleştirebilmesidir. Bu elektronik çağında web sayfalarında tüzükleri bile bulmak zordur, yönetmelikler hemen hemen yoktur. Sıkıntı yaratan diğer emirler ve memurların uyması gereken kurallar da iş tanımlarında olmadığı gibi genelge veya amirin emri olarak da yoktur. Bilgisiz kaldığına göre kaç kişi görüş verebilecektir?
Bu örnek gösteriyor ki önümüzü görerek hareket etmemize devlet engel olmaktadır.
Onun içindir ki su da bilmece olmuştur. Vatandaş protokolle suyu özelleştirmenin alt yapısının hazırlandığını öğrenemedi ise nasıl görüş verecektir. Medya bile memurumuza senin buraya girmeye hakkın yok diyen adamın neye dayandığını bilemedi değil mi?
Ben bu konuda makale yazdı idi ama gene de yetmedi. Öyleyse bu web sayfaları da pek işe yarayamayacak.