Yazıyı yazarken artık Türkiye seçime doğru günler saymaktaydı. Siz belki okurken seçimin tam içinde kendinizi de bulmuş olacaksınız. Tabi Kıbrıslı okuyucularım için tuhaflık cenderesi yeniden yaşanmaktadır. Dünya salt seçim değil, yaşanan gelişmelerin kriz üstüne kriz yaratan Türkiye gerçeğini yazıp konuşmak zorunda kalırken; Kıbrıs’ın kuzey kesimi hala onca Türkiyeleşme gerçeklerine karşın, nedense ayni uzak duruşları sergilemeye devam ediyor. Daha korkuncu; kriz ve kontrolü savaş stratejileri denetimden çıkaran bir gerçeklik karşısında dahi “Türkiye çözüm istiyor” ezberi “umut” olarak sakız gibi kullanılıyor. Yaratılan Kuzey Kıbrıs siyasal yapısı ve yerleştirilen Türkiye kültürü ne yazık ki bizi bu denli faciayla düşünce noktasına taşıdı. Değişmez gerçek ise; Türkiye resmen kriz üreterek, otoriter her türlü müdahaleleri yaparak ve resmen kendi hukuki kanuni yapısını yıkarak seçime geldi! Öyle geldi ki: sonrası hep kuşku korkularla oluşturuldu. Garip paradoks ise; seçim öncesi Türkiye cumhuriyetinin ilanının üzerinden 92 yıl geçmiş olmasıdır! Herhal biraz analiz yapmak isteyenler de Cumhuriyet Türkiye’si ile seçime giden Türkiye gerçekleri kolayca kıyas yapma olanağını da veriyor olmasıdır!
Türkiye cumhuriyet ilanının ve saltanatın kaldırılışının ayrı ayrı 92 yılına ulaştı. Daha konumsal buluşma tarihselleşmesi; Türkiye önce 29 Ekim Cumhuriyetin kurulmasını kutlarken; birkaç gün sonra saltanatın kaldırılma gününde de seçim yapacaktır! Böylesi tarihsel buluşmaya ne demeli? Hele de Erdoğan’ın resmen kendine has “başkanlık sevdasını da” yanına koyacak olursanız!
Türkiye seçimlerine günler kaldı. Belki de siz hafta sonu yazıyı okurken ya seçimler sürecinde veya yazıldıktan sonra başka anormal gelişmeler de olmuş olacaktır. Zaten Haziran seçiminin yeniden seçime sokulma süreci ile oynanan Kontrolü kriz ve savaş stratejileri, otoriter adımlarla öylesi bir Türkiye oluşturdu ki: yargı sıfırlanıyor, polisler kapı vurup insan tutukluyor veya vuruyor, önüne gelen muhalif alana yasaklar konuluyor, ülkenin bir bölümünde askeri özel bölgeler ve kontrolden çıkarılan yasaklarla savaş yaşanıyor! Son günlerde bu tırmanış artık belli ki resmen kontrolden çıkarıldı. Piyasaya çıkan görüntülerle “Kırşehir ve Alanya da” yeni Madımak katliam deneyiminin yapıldığı anlaşılıyor. IŞİD gerçeği etrafta bombalarla kendini hissettiriyor. Salt Türkiye Suriye coğrafyasında değil; Yemene dahi Türkiye üzerinden cihatçılar gönderildiği haberleri uçuşuyor.
Suriye bataklığında ise yeni kaos tetiği çekildi. Rojava kantonlarına askeri bombalamalar yapıldı. Konu ise daha da düşündürücü! IŞİD elinde olan Selebrus bölgesinin Kürtlerin eline geçmesini engellemek isteniyor! IŞİD elindeki Selekane yöresinin PYD eline geçmesini Türkiye istemiyor! Yani: IŞİD ile tek ulaşım kapısının Türkiye ile sınırı isteniyor. Hep Suriye’deki Kantonal rejime karşı olmanın nefreti saçılıyor. Bu bir anlamda Suriye’de Türkiye politikasındaki Anti Kürt gerçeği ve onca söylenen IŞİD ekseni için önemli bir kanıttır.
Türkiye seçime gidiyor: içte Kapitalist yargıda pek görülmeyen şirket operasyonu ile Koza ipeğin şirketlerine Kayyum atayıp yandaşlara devredilirken; bazı medya da polis baskını ile zapt edilerek susturuluyor. Yasaklar gırla gider, yalanlar peş peşe kovalanırcasına sallanırken, Meclis yerine muhtarlarla toplantı yapıp bağımsız kalma olayını çoktan unutan Erdoğan muhalefete saldırırken; Kabataş olayı yeniden yalanları devamı çıkarken, Camide yaralı tedavi eden doktora yargı ceza verirken… Türkiye erken seçime gidiyor! Suriye bataklığından gereken ders yerine, güce güvenerek IŞİD elindeki Selekane yerinin alınmasını engellemek için de PYD kesimini bombalıyor. “Gururla da onlara söyledik, Fırat’ın batısına geçemeyecekler” kararı anımsatılıyor. Bu gerçeklerle Türkiye seçime gidiyor…
Anımsarsınız: önceki yazılarımda nasıl bir “polis ve istihbarat” devleti oluşturan yasaların çıkarıldığını burada yorumladık. Valilere verilen yetkiler ve yargıdaki müdahale ile yolsuzluktan kurtulup, ötekilerine saldırtma yapılanışı da ekledim. Şimdi Erdoğan Türkiye’sinin resmen otoriterleşme adımlarının baskısal şovuna tanık oluyoruz. Daha baştan herkes umutlarla konuşurken; “çocuğu ensesinden tutup da ananı al gel sözleri, Çiftçiye karşı gösterilen tutum, Almanya’da dahi en önemli yolsuzluk olayı olan Deniz Feneri yolsuzluğu” konuları ile anlatı algı ile gerçeklerin farklı olduğunu da yazdım. Yine: yaşanan krizlerin devlet içi hegemonyacılık yönünü ile de uyardım. Şimdi tüm bunlar yaşanıyor.
Türkiye seçime gidiyor: Evi basılıp vurulan Dilek Doğan olayı* Koza ipek şirketlerine kendi yasalarına dahi uymadan, buyrukla el konularak yayın televizyonlarının susturulduğu, Türkiye’deki Kürtlere saldırılarla sokağa çıkma yasaklarına şimdi de Suriye’deki PYD eksenine geliştirme durumları ile Türkiye seçime gidiyor! Ama herkes izler yorumlar yaparken de Kuzey Kıbrıs hala onca oy kullanan TC vatandaşlarına rağmen, konuyu resmi veya medya yelpazesine taşıyamıyor!
Kasım başı hem erken seçim hem de tarihi saltanatın kaldırılış günü! Bakalım otoriterle bölgesel fetihçilik iştahı ile yanan iktidar seçimi nasıl göğüsleyecek. Oluşan polis devleti, sıfırlanan yargı ve oldukça güç alan velilik ağı ile müdahalesiz seçim nasıl sonuçlanacak? Acaba diyorum: seçimden sonra kamuoyu dönüp “demokratik ve özgür seçimler” tekerlemesini tekrarlayıp her olumsuzluğu unutturacak mı? Buna az zaman kaldı.