Siyasi görüşleri nedeniyle seçim ve partilere önem veren ve taraftarı olan kişiler Türkiye’de gene büyük sancı duydular. Yaşamı oyunca kazandık diyemeyenlerin sayısı çok fazla. Çünkü seçim sonunda halk bu mesajı verdi derken halkın kim olduğunun tanımını yapmadan konuşanların sayısına bakılırsa kazanan kazanmayan partilerin dedikleriyle uyuşma yoktur. Onun için siyasi görüşlülerin tartıştıkları ile seçimin sonrasını belirleyen o halk tanımındaki kitlenin içinde yerleri yoktur. Siyasi görüşlüler başka şeyler tartışır halk dedikleri kesim ise başka şeylere göre karar verir.
Siyasi görüşlüler demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özgürlükleri, sosyal adalet, ayrımcılığa karşı savaş, refah, huzur ve güvenlik üzerinde konuşurken halkın oy verme nedeni olan şey başka oluyor.
Halk için hangi partinin en iyi demagogları kullandığı, en ünlü kişileri bölgelerden aday gösterdiği yani iyi bölgecilik yaptığı ve seçmene yani fakir fukara kesimine hediye dağıttığı etkili olur ama oy vermeyi sağlaması dışında anlam taşımaz. Halkın kandırıldığını kanıtlar ki siyasi görüşlülerin derdi olmaz. Bunları geçersek göreceklerimize bakalım.
Türkiye’de seçim yapıldı ve AKP kazandı. Halkın neye oy verdiği uzun uzun yazıldı. Halkın istikrar, PKK’nın durdurulmasını ve koalisyonlara bağladığı eski yüksek devalüasyonlu döneme dönülmemesini istediği için oy verdiğini yazdılar.
Tabii arada halkın umursamadığını veya yeterince anlatılmadığını yazdıkları da oldu. Halk basına baskıyı, insan haklarının ihlalini ve terör olaylarındaki artışı için kimin sorumlu olduğunu bilememiş veya umursamamış diye yazanlar oldu.
Hayatımda hiç seçim zaferi görmemiş ve kazandık diyememiş bir kişi olarak buradaki garabeti hep yaşadım.
Türkiye seçimlerinde de 1954’ten beri hep kaybedenlerin yanında oldum, CHP Ecevit’le %42 dolayında oy aldığı zamanda bile sevinemedim.
Gene de muhalefetin öneminin iktidar olandan daha fazla olduğunu gördüm.
Muhalefet etkili olmasaydı zafer konuşmasına çıkan Davutoğlu zafer yok diye nutuk atmazdı.
Erdoğan da açıklamalarını halkı teskin etmek niyetiyle nasıl konuşması isteniyorsa ona ayarladı.
Ancak bu demek değildir ki yanlış yolda olduğunu gördü de doğru dediği yeni bir yol buldu. Yapmaya çalıştığı sınırlarını değerlendirmek ve onların ardına girmek oldu.
Basında yer alan değerlendirmeler de çok ilginç. Bu değerlendirmelere göre AKP başkanlık rejiminden vaz geçmedi. Seçeneklerini değerlendirmeye başladı. Eksik sayısını yani referanduma götürebilecek yolu başka partilerden transferle yapma şansını kullanmak istemiyor. Bu şansı çok yüksek olsa da bazı partilerle uzlaşma arayışını tercih edecek.
Bu değerlendirmenin rahatlığı Türkiye siyasi anlayışının yerlerde süründüğünün kanıtıdır. Mebusun alınıp satılabildiğinin inanç derecesinde olduğunu gösterir. Hemen seçim ertesinde bu yolu mubah görenlerin hemen gazete sayfalarına taşması ve bunun AKP yandaşları tarafından dile getirilmesi çok karakteristiktir.
Demokrasi bilen halkın yönetime denetleyici rolünü oynamasına dayanır. Kuram halkın hukuk devletinin kendisi için önemini kavramış olmasına ve seçilenlerin yetkilerinin hukukla sınırlı olmasına dayanır. Onun için parti yandaşlığı değil undan daha üstün olan hukuka sahip çıkmak geçerli olmalıdır.
Demokrasiyi benimsemiş ülkelerde mecliste partisinin önerilerine karşı oy kullanmak suç diye görülmez. Oyunu doğru kullanması önemlidir. Bizde de Türkiye’de de hemen kınamalar başlar. Mebusa satıldı denir. Eleştirenler bile adam hem o partiden hem de partisinin açıklamalarının tersine hareket eder derler ve onun hemen cezalandırılmasını isterler. Hâlbuki aklına başkanlık rejimini hiç getirmeyen birisinin transfer olabileceğini olağan sayarlar. Bu demektir ki partisinin siyasi çizgisinden sapmadığı halde o belli konuda aykırı düşünen partisinin kararına ret oyu veren disiplinsizdir ama kişisel çıkarı uğruna tezgâh dokunmasına destek verebilir.
Kuram ve Avrupa Konseyi der ki hiçbir milletvekiline talimat verilemez çünkü o milletin vekilidir, İstanbul milletvekili de değildir bir partinin milletvekili de değildir. Şaşırtıcıdır ama şaşıran sade geri demokrasilerdir. Hem milletvekili hem de İstanbul milletvekili veya AKP milletvekili olunmaz mı olunur çünkü önce milletvekili sonra siyasi anlayışı dolayısıyla diğerleri olur, milletin vekilliği üstündür ve siyasi görüşünde sapma olmadan farklı bir görüşü varsa bunu yapar. Bu da suç olmaz.
Bu koşullara ek bir şeye daha dokunayım. AKP seçim bildirgesinde başkanlık sistemine tali konu olarak değinilmiştir çünkü seçmenden başkanlık rejimini istemeyenlerin de oy almayı hedef seçmiştir. Seçimin hemen ertesinde başkanlık sistemini gündeme getiren parti onlara ihanet etmek için vakit kaybetmemiştir. Partililer bu fırıldağı becerdi ya aferin diye ödüllendireceğini ve sorun olmayacağına inanırsak öyle bir ülkede demokrasi hile rejiminden dolayı yaşama gözlerini kapatmıştır. Bu sistem konusunu gündeme getirenlerin soğukkanlılıkları bu davranışın onaylandığı anlamını taşır. Böyle bir ortamda demokrasi olamaz. Olsa olsa taklidi olur.
Onun için nereden bakarsak bakalım seçmenin tercihleri gibi değerlendirmeler temelsiz zihin jimnastiğinden öteye geçmez.
Bir dört yıl daha AKP iktidarını uzaktan seyredecek olan muhalefet partileri gelecek seçimde de şimdiden farklı durumda olmayacak. Çünkü muhalefete en azından Avrupa Konseyinin saptadığı kadar olanak, yetki ve görev vermeyen bir ülkede parti disiplini adıyla oluşan blok meclisi de yok eder. Meclis yoksa başkanlık rejimi sade o bloktan korkar, yoksa meclissiz başkanlık rejimi de olamaz.
Siyasi görüşleri için uğraş verenler onun için her seçimden sonra acı yaşamaya devam edecektir. Kendi çıkarına aykırı nasıl olur da oy verirler diye hayıflanacaktır. Ancak bilmek gerekir ki halkın değer yargıları demokrasiye fırsat tanımamaktadır. Ustalığı akıllık sayan değer yargısı egemense, becer de nasıl becerirsen becer diye düşünenler çoksa, halkı aldatanı kendisini aldatmayacak diye kabul edebilirse, etrafın düşmanla sarılı nutuklarını sorgulamadan düşman tehdidiyle yutmakta acele ediyorsa ve buna iç düşmanlar da ekleyebiliyor ve linç kültürünün uygulayıcılığına soyunanlar çoksa çare zor bulunur. Çare önerebilirsin ama çareyi savunanın alacak dersleri var, şimdilik sırada onlar var.
Seçim sonunda gerilimi düşürmek ve barışçı konuşmak yeğlenince ne yapıldı? Rakip var düşman yok sakın seçimi kaybedenleri düşman görmeyin denildi. Hâlbuki hemen önce iç ve dış düşmanlar edebiyatı en komik şekliyle siyasetin malzemesi idi. Doğru konuşmak gerekir gerekmez hemen kardeşlik edebiyatı kullanıldı. Şimdilik dış düşmana işaret etmeye devam ama arkasından tüm İslam dünyasının kardeşliği dile getirilerek önemli sayıda azaltma yapıldı. Yarın gene geri gelecekler ama bu arada ABD ile bir takım Müslümanları bombalayıp ABD içişlerimize karışıyor, orayı burayı karıştırıyor, ilerlememizi baltalıyor diyecekler. İMF toplantılarında ABD yanlısı desteğe devam edecekler ve saire…
Bunları görenlerin sayısı artacak ki siyasi görüşleri dinlemeye hazır olsun.