Seçimler sırasında CTP ve TDP’li arkadaşların hatta aydın kesimin çoğunun artık inandığı önemli bir nokta vardı. Akıncı Cumhurbaşkanı olacak ve herşeyi noktalayacak, bizi de barışa kavuşturacaktı. Hala daha seçimlerden sonra bu kadar zaman geçmesine rağmen verilen tozpembe ve barışçı mesajlara rağmen birşey gerçekleşmedi. Hatta bazı barikatların açılacağı umudu ekilmesine rağmen onlar da olmadı. Suçluluğun telaşı içinde bazı siyasiler, Derinya Kapısı’nın açılacağını, yolun sekiz ay içinde tamir edileceğini söylemektedirler ama bunlar iyi bir muştudan öteye geçememektedir. Belli ki gene Kıbrıs’ın somut koşulları kapımıza dayanmış ve aynen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci gününde olduğu gibi bize bazı gerçekleri hartırlatmaktadırlar. Arkadaşlar, biz burasını zaptettik ve son söz bizimdir. Kendinize geliniz. Bağımsızsınız dedikse o kadar da bağımsız değilsiniz. Ne bu kapı açmalar ve ne bu öyle bol kafadan atmalar? Burası KKTC ve buradaki baskın TC gerçeğini görmezlikten gelmeyin. Hatırlıyorum da, daha ilk günlerde seçimler öncesi bazı aydın kesimler o kadar şımarıkça ve o kadar küstahça bizi de yalnız bırakma uğruna, oylarını da artırma şımarıklığında, üstümüze o kadar geldiler ve saldırdılar ki… Aynısı CTP için de olmuştu. CTP’ciler ise seçimler içinde veya sırasında bir kader ortağı bulma keyfinde ve rahatlığındaydılar. Statükocu olma babında güçlenmekte olan ve dürüstlük timsali (!) durumuna gelmiş Akıncı ve TDP’cilerle birlikte şımarıkça ve hoyratça üstümüze gelmekteydiler. Bazıları ise oğlumun daha siyasi yeterlilik taşımayan yanıtlarını, bana karşı TDP’lilerle birlikte çıkışlarını kullanmakta ve bir silah olarak bana karşı “Hoca, bak oğlun da sana karşı!”, “Hoca bak, sen gerici kaldın” gibisinden (Halk –Der konusunda özeleştiri tanımayan Akıncı’nın ilericiliği!) bu karşı çıkışları bana karşı silah olarak kullanmaktaydılar.
Peki şimdi ne oldu? O çok beklenilen, Yenilenme “Perestroika” yani değişim bu dominyon şartlarında gerçekleşmedi. Aydın zevzekliği ise dona kaldı veya sınıfta kaldı. Nerede şimdi “Akıncı gelecek herşey bitecek” nidaları? Nerede şimdi sanal alemde bunca saldırı ve hiç unutmayacağım “Statükoda da değişim olur” lafları ve hipotezleri? Aslında bana veya birkaç arkadaşa göre TDP ve Akıncı da zemzem suyunda yıkanmamıştı ki, bugün yapılan açıklamaları daha da anlamaktayız. Sayın Akıncı aslına rücu etmiştir. KKTC savunmanlığına doğru son hızla gitmektedir. Elbette Güney tarafta da yanlışlar var ve onlar da Kıbrıslıtürklere garantiler veya güvenceler vererek güven sağlayamıyorlar. AB seçimleri sırasında takındıkları veya 1963 sonrasında gördüğümüz o asık yüzü devam ettiriyorlar. Kıbrıslıtürk şövenizmine verdikleri katkı ise oldukça fazla. Akıncı da başından konuşulduğu gibi hareket etmiyor. Statükoyu kabul ettirmeye çalışıyor bir şekilde. Güney’de de bir milim ilerleme yok ve onlar da bu sahnede suçludurlar elbette. Soyut değil somut adımlarla bu donuk durum elbette yenilebilir, aşılabilir ama bana göre Türkiye’den de kaynaklanan ve Orta Doğu’da hegemonya kurma hevesinin Kıbrıs’ta da bir şekilde su yüzüne çıkacağı bir duruma doğru gidiliyor. Eğer samimi olunsaydı halkları da buna katar ve her iki halkın birbirine yaklaşımını sağlayarak çözüme de, bir barışa da gidilebilirdi.
Son yedi aydır Türkiye’de sahnelenen içteki ve dıştaki savaş, son düşmanlar listesine Rusya’nın da girmesi ve de Türkiye’nin içinde bulunduğu anlaşılmaz, dünyayla savaş eden durum, aslında olayları okumaya değer. Genel bir değerlendirme yaparsak, AB ülkeleri ve Batı’nın da burjuva hukuna rağmen, kapitalist ve emperyal pozisyonları, dünya barışını da tehdit etmektedir. Rusya ve Putin ve de İran da, elbette emperyal ve Orta Doğu’da stratejik ve ekonomik menfaatler çerçevesinde, hegemonya kurma eğilimleri, ülkemizdeki barışın bir numaralı düşmanı. Işid denilerek aslında Batılı ve güçlü ülkeler Orta Doğu’da yayılma ve ekonomik menfaat hegemonyası elde etme mücadelesinde. Bu şartlar altında hangi Kıbrıs’tan ve hangi barıştan bahsediyoruz? Akıncı gelecek ve herşey bitecekti denilmişti ama maalesef sonuçta olan da barışa, çözüme ve ülkemize oluyor. Ülke’nin siyasal pozisyonu seçimle gelecek bir değişimi kabul etmiyor veya son söz hegemonya sahibinin oluyor. Seçim bu ülkede lükstür ve gerekli özgürlük ve egemenllik hatta demokrasi yönünden haklar elde edilmeden de birşeyi değiştirmiyor. Yani normal bir Avrupa (!) ülkesi değil burası.
Alternatif mi, örgütlü halkların gerçekten sürece katılmaları. Elitlerden bu kadar diyorum…