Cuma günü Sendika.org sitesinde Korkut hocanın her zamanki gibi, makalesini okudum. Doğrusu; onun Arjantin yazısının son ince dokunuş eleştirisine de aynen katıldığımı da belirtecem. Bu eleştiri ile solun aynaya bakıp hangi yeri eksik bıraktığını da bulması gerekir. Gerçi Hoca açık ifade ile “sermayenin enternasyonal dayanışması kadar, solun da aynen yapamadığını” belirterek, Sosyalistlerin enternasyonal eksikliğini de Arjantin üzerinden anımsattı! Bu eleştiriden olumlu yönünü alıp, dileklerim le bizim buradaki sol adını kullanan kesime de devamında anımsatırım…
Yukardaki giriş hepimiz bakımından önemlidir. Şöyle bir etrafımıza bakalım: Denizimiz sistemin önemli uçak gemileri ile donatıldı. Havamızda en modern uçaklar uçup bir yerleri durmadan vuruyor. Dünyanın en süper güçlerin askerleri etrafımızda kol gezip, hegemonya kavgasının sıcak savaşını yapıyor. Bunlar adeta Kapitalist yapının kendi iç çelişkileri birliktelik ile karşıtla kendi uyumsuzlukların bir kördüğümüne tanık oluyoruz. Aslında; son dönemde tekrarlanan bir siyasal genel tavır var; Sistem karşıt oluşturup, tüm güçlerini bölgeye yığıp bir güç gösterişli propaganda algıları ile ideolojikleşme yapmaktadır. Bunu Afganistan, ırak, Libya işgallerinde direk ayni yığılma ile yaşadık. Şimdi Suriye coğrafyası düzeyinde de yaşıyoruz. Ufak ince bir fark la; Bu kez hedef net ve ayni paydaşlıklar tam oluşmadı! Ama yine tıpkı “ırak, Libya” olaylarında olduğu gibi; Emperyalizm tüm güçlerini gövde gösterisi ile karşıtı epey büyülterek, savaş makinesini yine Ortadoğu coğrafyasında kurdu.
Kontrolü krizin giderek kontrolsuzlaşması yanında; sistemsel güçlerin ayrı hesapları oluşu, bölgesel güçlerin de etki alanlarını artırma istekleri sonucu; hepsi adeta karmakarışık hamlelerle, adeta olay bir aşmazlar yumağında daha kördüğümleşip askeri gösterişlere büründü. Rus Türkiye krizi ile alevlenen, Fransa’dan İngiltere’ye uçaklarla bombalamaya katılmalar ve bölgesel yalnızlıktan fırsatçılığa oynayan Türkiye’nin Irak’a girmesi ile Ortadoğu epey karışıp aslında denilen IŞİD ötesi, kendi hesaplaşmaları da darmadağınıklığa yöneldi. Çelişki karmaşası, ittifak kayganlıkları ve ayni rotaya yönelmeme yanında, birlikte görülme ile farklı olma ikilemler “tıpkı Kürt konusunda olduğu gibi” sonuçta belirsizlikleri artırdı. Gücün kutsallığı, parçalanmanın olumsuzluğu ile diplomasi de ayar olarak kullanılıyor. Viyana protokolü bunun bir ürünüdür. Ancak çok ince bir aldatmaca da vardır: Tüm yığılmalar IŞİD eksenine konulurken, aslında ne verilen güç gerçeği doğrudur, nede onca güç ihtiyacı vardır. Konuyu biraz deşince de Örnek: Musul’un kurtarılması zor olmazken; bunu kimin alacağı veya kimin olmayacağı tartışmaları sonucu, bu hamle halen yapılamıyor. Birileri Iraklı Şiileri olayda olmamasını, ötekiler Kürtlerin etki yayma korkusu ve Türkiye gibi kesimlerin de fırsatı kullanma hamleleri arasında, Musul hala IŞİD elinde olmaktadır.
Başka bir çıkmaz da şu: Başta ABD ve belirli yandaşlar Suriye politikasında içsel destekçi arayışındadırlar. Örnek; Suriye’de şuanda Kürtler, Esat kesimi ikili karadaki güç olurken; IŞİD kesimi zaten temel düşman ilan edilen öteki örgüt oluyor. Ama yine de ısrarla ABD ve yandaşlar “ılımlı İslam dedirterek müttefik arıyorlar! Bölgesel ortakları ise fark etmezlikle ittifakçı arıyor. Bundan da Türkiye ile ABD çakışamıyor, Sudiler herkesin beğenmediklerine finansman aktarıyor. Tabi baştan beri Emperyalistlerin hiç hesaba katmadıkları Rusya yeni aktör olarak Esat’la bölgeleşip İran’la ittifaklaşma da oluştu.
Bu yapı hem kriz üretmeye, hem bazı hamleleri engellemeye, hem birlikteliği engelleyen ve sonuçta herkese göre değişen güçler denklemini oluşturdu. Bunlara bağlı da durmadan askeri müdahaleler ve gerilen ilişkiler de devam ediyor. Son Türkiye’nin Irak’a resmen işgal girişim le Musul hamlesi de bunlardan birisidir. En korkunç olanı ise şu: savaşa tamtamlarla giden ülkelerde savaş karşıtı ses pek çıkmıyor. İç uzağa gitmeyelim: Türkiye gerek Suriye gerek se Son ırak giriş hamlesine Türkiye’de meclis muhalefeti dahi ses çıkarmadı! Bu tablo, gelişmelerde şiddet ve yalanın örtüşleşerek siyasal zemin bulmasını da yaratığının kanıtıdır.****
Ortadoğu’nun bir tarafında duran adamız da resmen bu yangının bir kesimine oturdu. Öyle İsmail Kemal gibilerinin lafına hiç bakmayın! Çünkü ada üstlerinden bölgeye bombalar yağıyor* Ada istihbaratı adeta bölge için önemli işlev görüyor* Kime üst verilme yarışı vardır. Buna ek olarak da; adamızı resmen bölge aktörleri gelip kendi hesapları ile bize “çözüm” ilacıyla kamuoyumuza oynuyor. Kimse hala adada İMF gelip de mali hesaplar üzerinde gelecek hesapladığını dahi görmüyor! Boşuna değil tüm Kıbrıs limanları da önümüzdeki yıl özeleştirme planlarında var!
Geri gibi liderler dünyada lanetlenirken, İMF gibi kuruluşlar bir yere gidince endişeler olurken, Kıbrıs da resmen alkışlı “hoşgeldinlerle” karşılanmanın da sırrı, bizlerin hala dünyayı okuyamadığımızı ve enrtenternasyonal bakışımızın olmadığını gösteriyor!***
Ortadoğu böylesine çalkalanırken; solun deneğim bölgesi Latin Amerika’da Arjantin’in devlet başkanının sağ kesime geçtiği haberi de geldi. Korkut Boratav hoca bu ince eleştiriyi bundan dolayı yaptıydı! Arjantin örneği en azından Sermayenin nasıl enternasyonaleşip dayanışma ile Arjantin Sosyal demokrat yönetimi devirdiğinin somut kanıtıdır. Arjantin sağa kayınca, en başta sermayenin karına ve dış gelişine yeniden serbestlik getirme olayı olduğunun da örneklemidir.
İkibinler krizi ile Arjantin Türkiye’nin aksi İslamcılara veya muhafazakârlara değil sol kesime yöneldi. Kişnerler iktidarı başladı. Sol peronistler ile öteki solun birleşmesi ile Neo liberallerin yerine merkez sol yönetime geldi. Başlangıçta İMF ret etme, bazı özel yerlerin kamusallaşması, sosyal yardımlarla yoksullukla mücadele etmeler olumlu sonuçlar verdi. Hele batan şirketleri çalışanlar işletip hayata kazandırma girişimlerinin başarısı, oldukça sol adına yankı buldu. Ancak sermaye hep fırsat kullanma eğilimini güttü. Bu arada darbeyle yüzleşmeler giderek yargıya taşınarak tarihle hesaplaşma da gerçekleşiyordu.
Fakat başlayan 2008 krizi ve Arjantin yönetiminin adeta yeniden ufak olsa da Neoliberal politikalara yönelmesi ile soldan gelen destek azalmaya başladı. Fakat Arjantin mali bilançoda hep şu cari açıkta Türkiye’den çok iyi konumda oluyordu. Ayrıca Türkiye’ye göre daha az yatırımla daha fazla büyüme yaratıp, başarılı öteki finansman bilançosu da oluşturdu. Ama hep bir tıkanma oluşuyordu. Derken, İMF ret etme ile borçların yeniden düzenlenme hamlesi sonrası, bazı ABD Akbaba adıyla anılan sermayedarlar, hisseleri ucuz alıp hemen ABD mahkemesinde Arjantin yönetimine karşı açtıkları davayı kazandılar. Bu yeni bir sorun yarattı. Geçen yıl sendikaların da eylem yapmasına yönetim gereken ilgiyi göstermeyince; işler karıştı.
Sonuçta Arjantin seçimini az bir oyla ikinci turda Miranda kazanarak yeniden Neoliberalizm açılımına girişti. İlk önemli kararları ise sermayeye serbest dolaşım, dış sermaye girişini teşvik, oluşan Arjantin le öteki Latin Amerika ortaklıklarından kopma, piyasa denetimli girişimleri artırma oldu! Bunlar yeniden Arjantin kırılması ile Latin Amerika tartışmalarına yeni bir boyut kazandırdı. Elbet Korkut Hocanın dediği gibi solun da tıpkı “SYRİZA” gibi olaylardan ders alması gerekir. Arjantin ise Latin Amerika sol deneyimleri bakımından incelenmesi gereken bir ülkedir. Aslında Arjantin salt son merkezi sol yönetimle değil, ilk
Neoliberal kurumsallaşma yaşanan yer, darbelerle yüzleşen ülke olarak hep incelenmesi ve göz önünde tutulması gereken ülkedir.