Artık beklenen yağmur yağdı. Öyle bir yağdı ki; siz yaşayarak öğrenme birlikteliğini biriktirdiyseniz, alacağınız ders de oldu. Yağmur yağdı ve seller birden Girne sahilini boğdu! Belirtiğim öğrenme birikimi olunca, bunun hem yapılaşma sonucu doğanın isyanı ile sistemin politikaları ile bozulan iklimlerin, yağışlara yansıma şeklinin yaşanması olduğunu da fark ediyorum. Kışın adeta biriken sorunlarla yağmura etkisiyle gün akarken, elim ekranlara doğru ulaştı. Ben eyer istenilenle kalınsaydım, resmi ajansların kıskacında haberlerle takılıp, kendi kendime söylenecektim. Yok, eyer ilgisizsem, ya bilgisayara dalıp sanal dünya ile oyalanacam veya haber ekranını hemen “bana ne” ile geçip, dizi veya kafamızı yormayan çoğu anlamsız yayınlarla adeta zamanımı harcayacaktım. Oysa sorgu ile öğrenip kendime göre düşüncemi oluşturmanın sonucu, tarayarak hem bilgilenme hem de yazacağım yazılarda daha dikkatli okuyucuya ulaşma yapım la davrandım… Baktım ki özelikle başta Türkiye medya ekseni arada ısrarla “Terör” deyip de sonra sanki “kasap koyun boğazlar gibi” ölen insanların algısını bize resmi idolojikleşme piskolojisi ile aktarıyor! Ekranları ve bilgisayar taraması yapınca, olayın öyle resmi medya denilenin olmadığı da anlaşılıyor. Daha acısı; resmi ekranla verilen “terörist ölümleri” zaman zaman 2 yaşında çocuk veya yaşlı kadın kişiliklerin de aynılaşıp propagandalaştığı da anlaşılıyor. Fakat en temel yanılsama şu: Türkiyede de resmen belirli bölgede iç savaş yaşanıyor! Bunu düşünsel olarak kabulenince de resmi medya ile probaganda piskolojisi yapılarak kitlesel kamuoyu olauşturma hareketini de kolayca anlarsınız. Anladığınız zaman da tek eksen kısgaçlı kalmayıp, araştırma yapıp sorgulayarak olayları anlama yöntemini de kulanırsınız. Bunlar size yaşamın yaşayarak öğretiği gerçeklere ulaşmanın önemli düşünsel bir esrumanı olması da gerekmektedir….
Ben bu konuma öyle zenbil le gelmedim. Üstelik hep resmi idolojik tutsağklığında yaşayarak ve istenen ezberlerle öğrenip geliştim. Çocukluktan itibaren Kıbrıs sorunu olaylarında hem yaşayarak, hem savrularak ve tanık olduklarımın tersini söyleyip “başarılı” olma karmaşasında olgunlaştım. Ufaktefek Eliler sonunu anımsarım. Hat da; insanların nasıl olayları konuşurken, tehditle tanık olduğum bazı gerçeklri, birileri sorarsa söylememe baskısını da kişiliğimle birlikte öğrendim Atmış olaylarında kıl payı Kıbrıs Körler okulundan ayrılarak nasıl kurtulduğumu, Bildik 63 olaylarının başlangıcı ile haber akışkanlık ikilemlerini, Dilirga olaylarında savaşlardan, göçlere çocukluk yaşamımla savrulmayı da yaşayarak öğreniyordum. Yine bazı enbasit olaylarda nasıl dıştalanıp sırf engeliğim kulanılarak küçümseme piskolojisini de öğrendim. Herkesin okurken ben de okuyup sözlü sınavlarla sınıf geçerken, birden Gönderildiğim Ankara Körler okuluna sınavla geçtiğim Ortaokul 2 yılımın belgelerini göndertmeyerek sistemin resmen 2 yılımı da çalmasını gördüm. Yetmişlerde hem Türkiye olaylarını, hem de Kıbrıs gelişmeleri ile fiylen ikiye ayrışma dönemini gençlik hızı ile yaşadım. Bunalrla yeniden düşünce eksenlerinde savrularak sola doğru yerleşmeye başladım. Bana en önemli sarsıntı yaratan araştırma sonucu öğrendiğim 2 gerçek katgı yaptı.
Birincisi; biz Dilirgada 64 yılında resmen savaşı yaşayıp, Erenköye göç ederken ve orada çadırlarda “gece yıkılıyor” korkusu il yaşarken, ayağmızda potin yokken dikenlere batıp kanayan ayaklarımızla çamurlaşırken; Meyerlim sistem Kıbrıs için Açerson planını yapmış ve bunu sadece Makariyos kabul etmediği için uygulanmadıydı! Bu özelikle Dilirga yaşadıklarım ile gerçek bilgilri yeniden toparlayıp, ayni tarihlerde ilk ağızdan bölgesel yaşatılan birçok gerçeği de toparladım. Bunları Kıbrıs, ordan da sistemlere dek açtım.
Öteki gerçek ise sıcağı sıcağına yüzleştiğim karmaşadan oluştu* 74 Darbesi ve ardından Türkiye müdahalesini yaşarken, gerek ratyo hastalık merakım ile Halkevlerinde seminer verme görevim sonucu, özelikle Yunanistan ve Kıbrısda uçuşan darbe belgeleri ile Türkiyenin bazı yetkililerinden aldığım sıcağı sıcağına bilgiler sonucu, birden resmi Kıbrıs düşüncesinden araştırma sonucu yaşanan gerçeklere hızla geçtim. Buna daha Türkiyenin direk 12 Mart veya Eylül darbesini direk içinde yaşayarak, Doksanlar Türkiyesindeki kirli savaşı yine sorgulayarak öğrenme yaşam arasında gerçekleri hep yaşadım. Daha genelin nice olayını da öğrenerek adeta dünyayı sorgulayarak hiçbir çıkar karşılığı değil de kendi yöntemlerimle gerçeğe ulaşma yoluyla kendi birikimimi oluşturdum. Bunlar elbet tektip olmama, ama öğrenerek sorgulayarak yaşamla bütünleştirerek kocaman yaşamın bir birikimini oluşturdum. Onuniçin Türkiyenin TRT veya öteki NTV gibi resmi kaynakların piskolojik hareket amaçlı probagandasıyla değil de; olayı birçok kaynaktan öğrenerek yorumlamaya çalışıyorum.
Konumuza dönecek olursak; Kıbrıs ahalisine ve hele resmi medya yayınlarına odaklanırsak; sadece Türkiye bizim Anavatanımız olup, bizler de oranın uzantıları ve hatda bazıları için “bekçileriğiz” inancı kültürleştirilmiş halini yakalarız. Oysa Türkiyede gerçekten çok tehlikeli bir kirli savaş yaşanıyor. Şimdilik Kıbrısda bu iş sanki uzaydaymış gibi uzak gelebilir. Birileri rahatları bozulmasın diye de görmezliklere sarılma kolaylığı da mutlaktır. Ama bazı ekranlarda tankların vurduğu, çocuk çığlıkları ve harabeye dönen kent merkezlerinin resimlerini geçiyor. Buraları ne Gazle, nede Suriyenin Halep kentidir. Burası Afrikanın ortası veya Afkanistan hiç değildir. Resmen Türkiyenin belirli il ve ilçelerinin resimleridir.
Zaten Gazle veya Humus olsa; anımsarsınız Erdoğanın “Tanklar eyer kentlere sokuyorsan ey Esat! Sen artık meşruluğunu kaybettin* Ey Perez; sen çocukları çok iyi öldürtmeği bilirsin zaten” demeçleri ekranda Kükreyecekti! Oysa bu resimler Türkiyede olduğu için ayni cenah bukez “bitireceğiz” mesajı ile öfkeyi, savaşı tırmandırıyor! Normal düşünen bir insan, resmen bunu acı acı sorgular. Top sesleri, Tank atışları ve sokağa çıkmama ile karanlıktaki feryatlarla büyüyen çocuğun ilerde nasıl bir anlayışla etkileneceğini de kafasından geçirmesi gerekir. Bugün Türkiyenin belirli yerleşim yerlerinde olaylara la direnen gençlerin Doksanlar savaşının katliyam mirascıları olduğunu nedense kimse anlamak istemiyor. Şidetle bunun biteceğini zanediyor. Hele Kıbrıslılar… Sadece ben Kıbrıslı Türklere yeri geldiğinde şunu soruyordum: “Kıbrısda size Türkçe eğitim yapmayacaksınız denseydi ne olur du”? Bu basit sorgu dahi asra varan Türkiyedeki Kürt sorununu Kıbrıslıların anlamasına yeter ve artardı. Tabi öğrenirken sorgulama ile araştırma yöntemle eğitim görselerdi!
Gerçekler Ortadoğuda çok acı. Şidet ötesi en moderin silahlarla oluşan katliyamlar ve kaypak kaygan politika arasında insanlar bazen mülteci, bazen katledilen, yeri geldiğinde de savaşın ganimeti ile zengin olan kirli bataklıkta debelenip duruyor. Resmi kesimler ise birböyle, birşöyle salanıp dururlar. Bakın son günelrin faciyalı olacak itifak kayganlığına: Sudiler işlerine gelen Suni devletleri yan yana koyup “Teröre” karşı itifak oluşturdular. Hangi terör mi? Bu net değil. Hele bölgeyi deşenlerin, bugün Ortadoğunun her kirli yapısının altında Sudi finansmanlarının olduğunu da görür. İster Afkanistan, ister Somali, ister ırak, Suriye, isterseniz ta Nijeryaya varın, günümüz Terör denilen her örgütün finasman kaynak başlangıcında Sudinin petrol paraları vardır.
Son politik tango ise kimilerine düşünce dönüşünü hazırlaması gerekir. Türkiye ile İsrail yeniden anlaştı. Halbuki baştan onlar karşılıklı atışırken, bu köşede de “buna sakın kanmayın” diye yazdım. Nitekim artık onca ilişki gizlenemeyecek duruma da gelince; “uzlaşma” kelimesi imdatlarına yetişti! Hani “Van Minit” var ya; gaz istenir veya başka durumlar nedeniyle hemen öfkeden sarmaşdolaşa kolayca geçildi! Burada başka bir utanmazlık da; yıkılacak, katledilecek başta Gazle bölgesi Katar ile Türkiye de yapımında pastadan pay alma sermaye gerçeği de çok çirkin sırıtıyor. Ya Hamas ne oalcak?
Bölgeye dalınca ve Kıbrısla kıyaslayınca işler hep böyle karışıp durur. Ama şu ezberi hala bozmuyor: “Bunların rüzgarı ile Kıbrısa da çözüm getirecekler”! Hala Türkiyenin demokratikliği veya Sudilerin bölgeye özgürlük getirme hikayeleri eyer hala tutuyorsa; insanların da konumunu mutlaka birlikte deyerlendirmek gerekir.