yaklaşımlarÖzkan YıkıcıAkademisyenler barış bildirgesi üzerine – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Akademisyenler barış bildirgesi üzerine – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Gerçekten tarihsel olarak hem adamız, hem içeleştiğimiz Türkiye, hem bölgemiz olan Ortadoğu ve genel kapitalist emperyalist sistem, oldukça karanlık günlerden geçiyor. Ekonomik genel aşmaz ve kendini yeniden üretemeyen sistem, Ortadoğu aşmazlığı, gidrek kontrolsuz halde savrulan Türkiye ve bunların minyatürü adamızda tüm gerçekleri etkileri ile yaşarken, namelerle oyalatılan gündemlerle savruluyoruz. Artık resmen savaşlar güncel yaşamın birer doğalaşmış şekle dönüşmüş, devletler koşulların etkisi ve karanlıkta ayakta kalma siyaseti ile faşistleşmiş biçimler oluşturmakla meşkuldurlar. Her olayda mutlaka yalanın bol, biyatın temel ve gerçeğin tehlike olduğu güncele takılmaktadır. Onca yaşam ağır yükü karanlık yolda ilerleyip, egemenlikler korunmaya ve vesayet savaşları sürerken, arada karanlığı ifade eden açıklamalar da oluyor. Savaşa karşı olmanın suç olduğu, karanlığı söylemenin baskıya uğramanın yeterli sözcükler haline getirildiği bir dünya sürecinden geçiyoruz. Normal olmaması gereken ne varsa doğalaşan, insanlık adına her olgunun suç ve öldürtülme nedeni haline getirilen bir döngüden geçmekteğiz. Konu böyle olunca da başta aydınlar, akademisyenler dahi bu karanlığı seslendirip çözüm veya demokrasi isteme doğalığında durmamaları da mümkün olmuyor. Aydın olmanın veya akademisyen bilimci gerçeği bu karanlığı şsöylemeği de dayatıyor. Tarihin her döneminde olduğu gibi, Türkiyede yaşanan kirli savaş ile oluşan katliyamlara karşı, binlere varan akademisyenlerin barış çağrısı ile Suça katılmayacaklarını açıklayan bildirgeği yayınladılar. Karanlık rejimlerin beklenen tavrını da hemen gördüler, Tehditler, suçlanmalar, soruşturmalar, tutuklanmalar, küfürlerle damgalanmalar peşpeşe geldi. YÖK tetiklemesi ve ünüversite birliktelikle en doğal görüş söylemenin saldırı uğrama faşist uygulamasına uğradılar. Buyrukla harekete geçen savcılar hemen soruşturmaya girişti. Kanlı Mafya çete sözcüleri siyasetle saydamlaşma gerçekliğini kanıtlarcasına, akademisyenleri “kanla yıkayacaklarını” vurguladılar. Bunlar her tarihi karanlık sürecin adeta bir tekrarı gibi biten filimin yeniden sarılıp, sadece başka dönemde, başka ülkede gösterime giren şeklini yaşamaya başladık. Birfarkla! Yine şanlı demokrasi söylemli Çağdaş Kuzey Kıbrısda onca ünüversite varlığına veya bolca medya gerçeğine karşın, doğrudürüs haberciliği veya aydın, demokrat, mesleki dayanışma buradan hala ses vermedi. Daha ileri giden başta medyanın belirli merkezci bazı yayınlarda da “PKK saldırılarını kınamayan Türkiyedeki Akademisyenlerin bildirgesine karşın, yönetim harekete geçti” gibi tuhaf anlaşılmaz ama yalakalarla dolu mersedes tipi haber yapıldı!

Biz çocukluğumuzda faşizim denilirken hep Hitler almanyası öğretiliyordu. Ders olsun diye konuyla alakalı filimler de seyretiriliyordu! Bazen çaktırmadan arada ratyolarda da tiyatro olarak dinliyorduk. Boşuna değil, Türkiyede imza atan akademisyenlerde Esra Mungan şu anısıyla günümüzü anlatıyordu: “Ben ALmanyada okurken, öğretilen Hitler faşizmi olayları ile yetiştim* Şimdi Almanyada okulda öğrendiklerimi, yaşamım la bizat Türkiyede yaşıyorum* Ayni gerçeklikle karşılaşıyorum” diyordu! Hemen aklıma çok seneler öncesi ratyoda dinlediğim ve arada anı ve ders olarak yazdığım tiyatro geldi! Alman akademisyen Hitlere destek belgesini imzalamadı. Bunun üzerine ülkeden sürüldü. İkinci paylaşım savaşı bitince ülkesine döner. Aylesini aramaya ve özelikle mektuplaştığı kızını bulmaya çalıştı….

Sonunda kızının öldüğünü hem de atılan bonbaların altında yıkılan evin altında kalarak can verdiğini öğrendi. Kızının evladı yani torununun da yoksul bir aylenin yanında büyümekte olduğuna da istemeden ulaştı. Artık gerçeklerle yüzleşip Almanyadan ayrılacak ken; karşısında eski akademisyen dostuna rasladı. Dostu “sen de imzalasaydın, ülkeden kaçamayacak ve evladının yanında olacaktın” dedi! Artık yaşlı hali ile yıkılan akademisyen profesör “asıl siz imzalamayıp, Hitlere destek vermeyip beraber direnseydik, dünya budenli savaş ile yıkımı yaşamayabilecekti”! Tarih Almanyada tek kurşun atmadan iktidarı teslim eden sosyaldemokratları, grev dahi yapmadan teslim olan sendikaları ve gereken yerde duruş yapmayan tüm aydın ile demokratları hep lanetledi!****

Başka karanlık dönem ise ABD Makartır süreci oldu. Sırf sosyalist karşıtlık nedeniyle tüm eğitim kurumlarında öncelikle sosyalist, sivil toplum kuramlarını dahi yasaklayan bir anlayış yerleştirdi. Başta devlet kurumlarında Komonist avı adıyla aydınından demokrata akla kim geldi ise işten atılar!Amerikanın en karanlık dönemi yaşandı. Baskıyla muhpirlikle yüzbinlerce ABD yurtaşı işsiz kaldı, birçok bilimsel gerçek de eğitim kitaplarından çıkarıldı. Şimdi Amerikacılara sorsanız bu karanlık dönemi pek anımsamak istemezler.****

Ayni karanlık dönemleri hem Türkiye hem de Kıbrısda yaşadık. Adamızda yasaklamalara karşın pek ortak direnç belgesine raslanmıyor! Yapılan “1  Mayıs katliyamlarına” dahi ortak çıkış gösterilemedi! Türkiye de benzer karanlık dönemlerden geçti. Özelikle 12 Eylül cuntasında 1402 akademisyen kıyımı ile Aydınlar bildirgesi önemli tarihi örnek olarak kazıldı. Şimdi de akademisyenler belgesi ile yarının Türkiyesinde karanlığa karşı oluşan çığlığın sesi oldu.

Karanlık güçlerin hakim olup savaş açtığı süreçte karşı çıkmanın tehlikesi hep vardır. “Suça ortak olmayacağız” sözleri veya “savaşa karşı barış” seçkisi istenince, hemen cumhurundan başlayarak, medyada yankılanan, YÖK yapısı hemen soruşturma ile harekete geçen, buyruğu alan savcının “neden suç olduğunu” dahi düşünmeden gözaltıya başlayan döneme geçildi. Birkaçgünde bunca birliktelik hareketler adeta devletin yanında durma ile tek tipleşmenin otoriter gerçekliğini karşımıza getirdi. Gariplikler hep devam ediyor. Dünya akademisyenelr hemen meslektaşlarına karşılık verip desteklerini açıklarken, savaşa karşı olduklarını söylerken; başta AB çevresi hala “Türkiyeye fasıl açma” haberleri ile etrafta dolaşıyorlar. Kuzey Kıbrısda ise onca Türkiye gerçeklerini görmezden gelmekle kalınmıyor, bazıları AKP demokrasisine övgüler dizip “adaya çözüm istiyor” açıklamalarını yapıyorlar! Böylesi darmadağınıklarla günlerimiz geçiyor.

Türkiyedeki Akademisyenler bildirgesi daha önce de yazdığım gibi, hem karanlığa karşı çıkan ülke insan aydın gerçeği olurken, olaylardaki direk devlet siaysetini de sorgulama bakımından tarihi bir önemi vardır. Davutoğlunu dinlerken, seyretiğim Hitlerli bir tiyatrodaki Göbels ile Hitler diyaloğu aklıma geldi! “Göbels, özelikle kitle iletişim araçlarını kulanma bakımından tarihi bir yeri vardır”! Hitler kıpırdayan bazı aydınalrın dilekçe yapma tehlikesi veya kendine sadık kalma belgesini imzalamayanlara karşı probaganda mavzemesi ister: Göbels şu öneriyi yapar: “Şunu ratyodan açıklayın, öğrendiyim kadarıyla bazı hocalarımız okumadan belgeyi imzalamadılar* Onlar okyup yeniden karar vermeleri daha iyi olur” dedi… Göbels karşı çıkan bildirgeyi imzalayacak olanlar için de ratyodan şu açıklamayı Hitlerin sesinden yayınlar: “Sanırım bazı kişiler okumadan Alman ırkına karşı olan bildiriyi imzaladılar* Yanlışlarını düzelmek için onlara birkaçgün fırsat veriyorum* Sonrası onların bileceği durumdur* Alman halkı hayinleri ve hele dış düşmanla özelikle Komonistlerle itifak yapanları hiç afetmez” dedi!

Türkiyedeki akademisyenler bildirisine “PKK nın yazdığı belge” denmesi de size bazı benzerlikler göstermiyor mu? Bu tip olaylar neyazık ki karanlık dönemlrde yaşanır. Sonra dönüp de normal zamanda bunlara bakınca da “neden böylesi devlet tepkisi” verildi diye anlamama şüpesine düşersiniz!

Biliyorum; Türkiye kamuoyu özelikle medya yayını ile gösterilen tek tip devlet refleksi yanında kitlesel başta dinci ve ülkücü kesim hareketliliği sonucu epey insanların kabulenme veya susma ikilemine soktu. Öyle olmasa; halen sürmekte olan savaş ile artan AKP desteği kolay kolay anlatılamaz. Bizde ise “aman dokunma, bana necilik” cenderesinde mengene sıkma ile para çıkar alma havuzunda debelenip mersedeslerde dolaşmaya devam.Dünyanın birçok medya yayınında dahi yorumlanan Akademisyenler bildirisi ve sonrası, eyer hala buradaki ilk sayfalara birincil medya sunumuna gelmiyor sa, bunlar yaşanırken ses yükseltip “Türkiye adada kalmalıdır* Güvenliğimizin garantörüdür” ezberleri tekrarlanıyor ise; tarihsel sorgulamada ismi pek de iyi olmayacak dönem olacaktır. Unutmadık 12 Eylül cuntasında dahi “faşist” ifadesini yazmamak için köşebucak kaçanları! Hat da; mevki için cuntalı Türkiyeye “demokratikdir” dedirtenleri….

Türkiyeli aydınların suça ortak olmayacağız bildirisi bence gelinen karanlık süreçte önemli bir demokratik çığlıktır. Savaşın barışı güçle örtüğü günlerimizde bu ses önemlidir. Bakalım arkası gelecek mi?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
351AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin