Kıbrıs’ta tuhaf siyasal takıntının adeta kültürleşmiş versiyonunu yeninden yaşıyoruz. Aklımız estikçe, sığıntı aradıkça veya haklıymış gibi konuşunca, şu tekerlemeleri de hemen tekrarlarız: “Kıbrıs’ta garantörlükler tartışılamaz* Türkiye olmadan biz yaşayamayız* Türkiye’nin Kıbrıs politikası en doğru olandır” cümleleri bolca harcanır. Öyle harcanır ki yeri geldiğinde siyasal enflasyonun hiperleşmesine dahi yeterli veri olmaya adaydır. Bunu resmi görüşlerin sırf işbirlikçi aşkına ve elde edilen egemen elit olma gerçekleri ile örtüşmesi normaldir. Fakat şu paradoks da vardır: belirli çevreler yeri geldiğinde direk Türkiye’nin müdahalesinden yakındığını da görüyoruz. İşte paradoks burada başlar; siz madem müdahaleden şikâyetçi olup, toplumsal varlığınızı tüketeceğinden söz ederken, nasıl olur da iş Kıbrıs sorunu siyasal açılımına gelince de “olmazsa olmazı” savunup garantörlüklere sarılırsınız? Başka bir kesim ise Uluslararası ilişkiler ve Türkiye’nin yerini vurgularken, görüldü ki son Ortadoğu olayları veya daha somut Kürt bakışı ile Türkiye’nin siyasal duruşu konusunda hiçbir şey bilmedikleri veya gerçekleri görmek istemedikleri de anlaşılıyor. Ama tüm bunlar yaşanıp giderken, ikide bir Kıbrıs çözüm edebiyatı oluşturulurken, Türkiye garantörlüğü ve Güvencesi ısrarla tabusalaşan sure gibi okunurken, nedense dünyaya da bakmak hiç ama hiç yapılmayan düşünce açılımı olmaktadır. Şimdilerde Kıbrıs sorunu denilen nesne tartışılırken hiçolmaz sa garantör denilen veya kıbnrısda yer almak istenenlerin etraftaki benzer sorunlardaki düşünceleri ile yüzleşme zahmeti de neyazık ki yoktur. Defalarca dediğim gibi; “biz sanırız ki dünya Kıbrıs yelpazesi etrafında dolaşıyor”!
Bizim kendilerine siyasetci resmiye diyenler veya elinde mikrofonla veya klavye başına oturup cebindeki yeni sıcak parayı düşünen birçok kesim, enkolay yazacağı resmi savunma esrumanlarından birisi de “Türkiyenin güvenliği için ve bizim hayat da kalmamaız bakımından garantörlük kırmızı çizgi olmaktadır”! Buna yukarda dediğim gibi artık varılan müdahaleler sonucu Türkiyeden şikayetci olan kesim de iş Kıbrıs sorununa varınca yaratıkları kendi yaratıkları kurgu ile bunu savunma tersliğine düşmektedirler! Şu gerçek olmalı: savundukları ilkenin yazılı şeklini bilerek konuşmaları şart! Şu ana kadar Kıbrıs garantörlük ifadesinin ne olduğunu yazılı şekli ile tüm savunucuları konuşmuyor! İkincisi; garantörlükle garantörlerin Kıbrısa neleri yaptıklarını da sorgulamadan kafalarındakini vurguluyorlar. Böyle karşık ve kuranlaştırılıp ezberletilen ifadelerle biz gelecek Kıbrısı başkalarının yararına onların çözmesini umut ederken; baktık ki Suriye savaşından yeniden Cenevreye gidiliyor! Gariptir ki Kıbrıs sorununda engeleme ifadeli kulanılan Türkiye de Cenevre zirvesinde kendi kafasına göre koyduğu kırmızı çizgi ile de önemli başlangıç sorunu yaratı. Bu önemli izlenmesi gereken toplantı ise Kıbrısda pek izlenip tavırlarla kendilerine ders almak istememenin de doğalığını da ekleyerek konuya girelim….
Genelikle sorunları yaşayan ülkeler, hem kendi sorunlarının nedenleri üzerinden çözerek gelecek kurmak araştırmalarına girerken, başka yönden de uluslarrası öteki sorunlardaki gelişmeleri izleyerek, hem diplomatik dersler, hem de deneğimlerle kendilerine benzeyenlerden seçkiler alırlar. Bu dediğim konuda konuyla alakalı bizim adada ilgi veya izleme olup olmadığını herkes bilir. Zaten bazılarından hiç haberi olmayan, bazılarından da kendi işine geldiği noktadan alıp, kendine benzeterek anlaşılan garip bir bakış oluşmaktadır. Örneğin bizim makamsal kesim konuyla alakalı bbölümdaşcılar konuyu kulanıp seyahat yapıp cepleri doldurmayı bilirken, sırf inceleme adına gönderilen yerlerden geri gelenlerle konuştuğumuzda da çoğu olayın kendisini dahi bilmediğini ama güzel alışveriş yaptığını da neyazık öğreniyoruz. Öyle olunca da lafı uluslar arası koşullar denilip içi boş kulanılan cümlelerin de ötesinde fazla bir bilgi de öğrenemeğiz.
Şimdi Kıbrıs sorunu Daloslara dek şovlaştırıp renkleştirilirken; Suriye konusunda Cenevre görüşmeleri süreci başlanacak ken ertelenen ve belli ki başlarken de baştan sorunlarla kimin katılacağı sorulara varan yumaklaşmış biçimde gidecektir! Burada en kırmızılı çizgili olan Türkiye! Şu paradoks dahi konuyu anlatmaya yeter ve artar! Davutoğlunun açıklaması ile “ Suriyeyi Suriyeliler çözecek* Burada kararı halk verecek! Ama PYD katılamaz* Çünkü teröristdir”! Buyrun…. Suriyeyi biraz bilen PYD örgütünün Suriyede en direnç yapı olduğunu ve herkesin düşman ilan etiği IŞİD karşı en dirençli savaşı gösterdiğini herkes görür! Ancak; baştan beri önce Şamda namazla başlayan Türkiyenin Suriye politikasının iflas etiği, giderek yandaşının dahi kalmadığı gerçeği vardır. Türkiyenin öteki bakışı ise antikürt politikası olup, sırf Kantonal deneğim sağlayıp örneklem olduğu için Suriyeli Kürtlerin kanıtlanan direncine rağmen, onları görmüyor! Hele kendi iç kürt sorununu brakın çözmeği kabulenmediği için de Suriyeli Kürtlerin demokratik katılımını dahi istemiyor! Oysa ayni Türkiye herkesin bildiği şeryat savunan İslamcı örgütlerin “muhalefert” olarak katılmalarını da dayatmıştı Sudi kardeşleri ile birlikte.
Konunun daha açaılımında böylesi gerçekle yüzleşirken, resmen kanıtlanan gerçeğine karşın ısrarla PYD katılmama dayatmasını yapan Türkiyenin Cenevre hamlelerini mutlaka izmememiz gerekir. Unutmayalım ki şimdiden Kıbrısdaki penbe taplolara herkes “acaba Erdoğan ne diyecek” kuşkualrla hemen kararmaktadır! Cenevre konferansındaki tutumlar belirli politik mavzeme vermeye yetecek kadar netdir. Suriye içi aktörlerin dahi etkili olmaları yetmezmişcesine, birileri istemedikelrinin katılmaması dayatması konunun daha tartışırken eksik kalmasına neden olmaktadır. Ama buradaki bazı akademisyenlerin “Türkiyenin Suriye politikası çok başarılıdır” yorumlarını hiç unutmadık!
Cenevre toplantısı aslında herkesin zamanında dilinden bal akarak ezberleyip fırsat aradığı projenin nereye geldiğinin net örneğidir. Tekrar edecem: eyer Suriyede başarılı olunsaydı, iktidarda Elnusra IŞİD tipi yapılar oalcaktı! Bunu geçtik. Şimdi Suriyede sadece iç güçler mücadele etmiyor. Dıştan gelen ve birçok ülke kökenli cihatcılardan öteki paramiliterler de vardır. Bölgesel ülkelerin hegemonya hesaplarından genel sistem nifus alanı kavgalarının yumaklaştığı bir Suriye oluştu. Zaten Cenevrede masada olanlar ve olması gerekip başta Türkiyenin istemedikleri birçok Suriye yapılı örgüt, komşu devlet ve büyük güçler vardır. Garip olan Türkiyenin Sudilerle en dindar suni mezhepli kesimin itifak yeleğinde olmasıdır. Bu itifak yapısını iyi okumak gerekir. Sonra nasıl Suriye sorusuna da kimin kimi desteklediği ile başlayıp, önerdiği geleceğe iyi bakmak da şart.
Türkiye Suriye devletine karşı; Kürtlerin kantonal yapısına daha da düşman* Kkurmaya çalıştığı kendine benzeyen mezjepci örgütler de tutmayınca, Sudilerin topladığı ve etkileri tartışılan suni eksenli yapılarla birlikte masaya oturuyor. Oturduğu yandaşlar biryana; Kürtlere karşı herkesden daha sert tavır koyuyor. Sanki Türkiyenin Suriyeli Kürtlerle olan masa görüşmeleri yapılacak algısı dahi dahi çıkabilecek görünüm oluştu. Başlangıçta tüm ortakları ile Suriyeli Esata karşı itifakta model kılınan Türkiye; şimdi itifakcılarının dahi yakın gördüğü yapıları ret eden garip yalnızlığa geldi. Kırmızı çizgilerle adeta tutunma çabasındadır. Bu resmi onuniçin iyi okumak gerekir. Tabi salt Suriye değil, Kıbrısda penbe güvercinler yaratan siyasal iklim, nedense avcıların vurma gerçeğini görmemekte direnme garipliği de vardır. Türkiye kıbrısda da kırmızı çizgieri vardır. Ayrıca Kuzey Kıbrısdaki yapısal üst gerçeği de netdir. Neyazık ki AKEL lideri Kipriyano dahi Türkiye gezsisi sonrası hala bu gerçeği ya söylemek istememe veya resmen görmediğini de anlıyoruz. Türkiyeyi garantörlük ve askeri gücüyle sınırlayan yorumlar yaparken; adanın kuzeyinde tartışılan Türkiye müdahaleleri başka sinyaler veriyordu. Hat da; saray ve koltuk kesimi garantörlük tekrarına takılırken, birielri de yapılan müdahalelerden şikayet edilen Kuzey Kıbrıs pandorası açılmak için zorlanıyordu!
Şimdi kısaca özetledikelrimden sonra; mutlaka Cenevre zirvesine direk ilgilenmek gerekir. Kıbrısda senaryo yazacak olanlar, buraya müdahale edecek kesimlerin hemen hemen hepsi Cenevrede Suriye sahasında oynuyorlar. Oyuncuları iyin tanıyarak diplomasiciler kural belirlemeli ve gerçeklerle konulara yaklaşıp kamuoyunu enazından yanlış şekilendirmemeleri şart! Örnek; Türkiyenin Cenevre masasında Kürtleri istemezken, aynin yapılan Dolmabahçe protokolunu da Erdoğanın masaya vurup nasıl dağıtığını da anımsamak gerekir. Kürt gerçeği bize Türk diplomasisi kadar, kulanılacakı çizgilerden uygulanacak siyasal baskıların da iyi bir lapratuvar deneğimini parıltılayacaktır.
Cemevre konferansı başlayıp başlamama sancısı ile devam edip etmeme ikilemlerinde dolaşıyor. Buradaki kırmızı çizgililer de malum. Şu bizdeki yanıltıcı tatlı yalan şimdilerde Suriyede tutmuyor! “Sorunu ilgili ülke halkı çözecek” lafı çok yavan kaldı! Öyle olmasa Türkiye etkin Suriye yapılı PYD için kırmızı çizgi koymazdı. Ayni diplomasi türküsünü Akıncıdan başlayarak Anastasiyadis de okuyor! Fakat hemen Türkü arasına sıkışan vurucu ritim le kırmızı Türkiye çizgileri de geliyor. İzlemek ve ders almak, ders alırken de müdahil olmak önemlidir. Liderler veya ,ilgili ülke halkı çözecek nakarat artık bayatladı. Ama bayatlayan yemeği yiyecek kesim bulursa, bayatlayan sözleri söyleyince okuyacak sanatcılar oldukça söylenmeye veya yenmeye devam edilecektir.