CTP-UBP koalisyonunun birçok konuya kayıtsız kalması aslında ekonomik gelişmelerle de ilintili. Bilindiği gibi Türkiye, Rusya ile sorunlarından ötürü ihracatta ve turizmde büyük bir darbe yemiş bulunuyor. Aslında bunun acısı daha sonra belli olacak ama Antalya’yı turiste boğan Rus şirketleri elbette Türkiye ile uçak düşürmeden dolayı artık temasa geçmeyecek ve elbette bu sene Antalya otelleri turist görmeyecek. Uzağı göremeyen bazı milliyetçiler bunu görmezken daha uçağın düşürüldüğü ilk gün bu durumun olacağını gören birçok insan vardı. Belki bazı milliyetçi kesimler, uçağın düşürülmesinden sonra bu işi öğünmeye götürdüler ama kafalarıyla yalnız kalınca bu durumun Türkiye’ye epey pahalıya mal olacağı da açıktı. Bu arada Kuzey Kıbrıs ekonomisi de pek iyi sinyaller vermemektedir.30 Kasım tarihli Kıbrıs-Ekonomi bölümü, 2015 verilerine göre, “Vatandaşlar bankalardan aldıkları bireysel kredileri ve kredi kartı borçlarını ödemekte her geçen ay daha da zorlanıyorlar” diye yazmaktaydı. Aralık 2014 sonu itibarıyla 208 milyon 712 bin TL düzeyinde kaydedilen mahkemelik olan bireysel krediler, on aylık sürede yüzde 33 oranında artarak, 277 milyon 106 bin TL’ye yükseldi diye yazmaktaydı. Aslında bu haber yurttaşların alım gücünün de sürdürülen ekonomik politiklalardan ötürü ne kadar düştüğünü de göstermekteydi. Daha önce banka gelirlerinin artmasının, ülke veya vartandaş gelirlerinin artması demek omadığı ortaya çıkıyor şimdilerde.
Bu arada “Kuzey Kıbrıs’ta çalışanların yüzde 11’i kaçak”, diye yazmaktaydı Kıbrıs Ekonomi eki, 14 Aralık 2015 Pazartesi günkü ekonomi ekinde. Bu gerçekler ışığında 13. Maaşın da niye ödenmediğini anlıyoruz çünkü Kuzey Kıbrıs’taki hükümet maalesef finansal olarak sıkışmış durumda. Bu ekonomik çöküntüde Türkiye eğer bu tarafa para vermezse belli ki bunlar daha da zorluk çekecekler. Elleri Türkiye’ye mahkum… Bu arada da belirtelim boyunlar da bükük. Maliye Bakanı’nın söyleşilerdeki zor durumu ise ayrı bir olaydı. Ona bakılırsa aslında 13. Maaşları çoktan kesmek gerekiyordu ama halkın bu duruma tepkisi CTP’yi durdurdu. Tabi ki UBP de ayrı bir durumda değil. Onlar da olsaydı acımasızca keseceklerdi ama sonucun pek farklı olmayacağı da biliniyordu. Bu arada su sorununda ise bizi özel bir şirkete bağlayarak artık her ay belediyelerin su harçlarını bu özel şirketin toplayacağı ise belli oldu. Yine suyun bir şekilde ileride İsrail’e de su verme projesi olduğu ortaya çıkıyor. Sadece geçenlerde bir Türkiyeli aydının aşağıdakine benzer ve bana ilk önceleri komplo kokuyor gibi gelen değerlendirmesinin bugün galiba birçok savının doğru olduğuna kanaat getirmeye başladım. Tez şu şekildeydi:
“B u yeni durumu ve AKP dönemini çok iyi yorumlamalıyız diye düşünmekteyim. Bu aşamaya gelişimiz nasıl ve nereden olmuştur. Siyasal bir analiz yapacaksak 12 Eylül askeri darbesiyle resmi ideoloji halinde getirilen Türk-İslam sentezi ABD ve İngiltere patentliydi.İran Devrimi ve Afganistan’daki Sovyetler Birliği işgali (1979-1980), ABD ve İngiltere ağırlıklı hegemonik sistemi bu gelişmeler karşısında TC üzerinden tedbir geliştirmeye zorladı. Sonuç Türkiyedeki devrimci mücadelenin bastırılması olmuştur. Güneydoğu’daki kürt hareketinin de bastırtılmasıyla birlikte Ortadoğu’nun güvenilir bir jandarması olmak esastı. Türk devleti bu kapsamla tümüyle gladioalaştı. 1985’le birlikte Beyaz Türk faşizmi faşistleşti ama bu noktada arada bir çelişki çıktı.ABD ve İngiltere karşısına çıktı.Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürt Bölgesi Türkiye ile bu güçleri karşı karşıya getirdi. ABD ve müttefiklerinin Afganistan ve Irak operasyonları devreye girdi.Ankara kendini yalnız buldu.NATO ve Türk gladiosu karşı karşıya geldi. Bunun karşısına da Yeşil-Türk-Kürt burjuvazisini çıkardılar. AKP işte bu çelişkiyle ortaya çıktı. Türk Gladiosu ordu bünyesinde dört darbe yapmaya çalıştı ama başarısız çıktı. Suriye ve iranla kurulan ilişkiler ise güvenilir değildi ve deşifre oldu. Bu arada Irak’taki Kürt siyasal oluşumu bayağı mesafe sağlamıştı. AKP’nin sözde başarılı adımları böyle ortaya çıktı.Asıl zafer örtülüdür ve Recep Tayyip değildir.
Daha tipik olan, Yahudi sermayesinin bu hegemonik savaşta konumuydu. Seksen yıllık Beyaz Türk bujuvazisinin hegemonik savaşında temel müttefik siyonist milliyetçi Yahudi sermayesiydi. İsrail’in inşa edilmesi süreci bu stratejik ittifakı gerekli kılıyordu. İsrail artık eskisi kadar Beyaz Türk burjuvazisine muhtaç değildir. Bunun tersi geçerlidir. Aradaki ilişki sarsıntı geçirdi. Yahudi sermayesinin siyonist milliyetçiliğine pek yatmayan, daha küresel hareket eden ve özellikle finans alanında etkili olan kesimleri aktif olarak devreye girdiler. Türkiye’yi sıcak para’ya boğan bu kesimlerdi. AKP’yi esas finanse eden kesim bunlardır. Evrensel, küresel Yahudi sermyesi ve ideolojisi (evangelizm) diyebileceğimiz bu kesim, siyonist sermaye ve ideolojinin yerine kolaylıkla ikame edildi. Zaten bu sermaye ve ideolojileri temsil eden iki kesim arasında aşılmaz Çin Seddi yoktur. Kısacası Konya- Kayseri merkezli (ilki ideolojik, ikincisi sermaye ağırlıklı) yeni Yeşil Türk burjuvazisinin iç ve dış hegemonik güçlerle birlikte inşa ettiği ılımlı İslami Türkiye Cumhuriyeti dönemi başlıyordu”.
Bana göre bu değerlendirmede doğruluklar var. Ve olayları bu kapsamda değerlendirirsek daha doğru sonuçlara ulaşırız diye düşünmekteyim.