Emine Dizdarlı, yakın zaman öncesinde, eril dili terbiye etme babında dillendirdiği “Omudsperson”olarak, dahagöreve geldiği ilk günlerde, röportaj verdiği gazeteciye; devleti idare edenlerin geçmişte pek çok yasadışı icraatlarını kastederek, “eğer yetkim olsaydı vay hallerine”deyişi ile öne çıkmıştı günlük basınımızda.
Bu röportajının üzerinden çok geçmedi ve Ulaştırma Bakanlığını ilgilendiren on bir milyon küsur dolarlık hizmet alımıyla, Ercan’daki rezaletiaçığa vurdu veucunda milyonlarca doların olduğuşaibeli bir usulsüzlük ve yolsuzlukla ilgili bildiklerini, hiç geciktirmeden kamu oyu ile paylaştı. Sorular sordu ve yanıtlarını istedi hükümetten.
“Ulaştırma Bakanlığı’nın uhdesinde, bu ülkede alınabilme olasılığı bulunan hizmetlerin, 50 ay süreyle ayda peşin 225 bin dolara, toplamda 11 milyon 250 bin dolara Kıbrıs dışında ve üstelik de ihalesiz olarak bir şirkete verilmesini savurganlık, yasa tanımazlık, devleti zarara uğratmak ve kamu vicdanını yaramakla ilgili buldu.
Emine Dizdarlı da,tuttu, “yöneticilerinin ne isimlerinin bilindiği, ne de iyi karakter belgelerinin bulunduğu Türkiye’de kurulmuş çiçeği burnunda böyle bir şirkete,11 küsur milyon dolarlık bir işin, neden ihalesiz bir şekilde ve de hangi sağlam gerekçelerle verilmiş olabileceğini sordu?
“Madem ki devletin parası yok ve tasarruf olsun diye de 13. maaş ödenemiyor, o zaman bu tasarrufa; böyle bir olayı en şeffaf bir biçimde kamu oyu önünde araştırarak, yaralanan kamu vicdanını da tamir ederek ve de görevim gereği sorduğum sorulara cevap vermekle başlayın” mealinde bir de çağrıda bulunmuş oldu.
Böylece Emine Dizdarlı, olayda rol alan devletin yetkili kişisinden, vatandaşını, oy aldığı seçmenini ve kendisini aydınlatmak için,büyük bir heyecanla devletin olası büyük bir zararına karşı korumak istedi.
Bunu da o makamda olmanın kendisine verdiği yasal yetki ve görevlere dayanarak söyledi.
Emine Dizdarlı yasal yetkilerini sonuna kadar kullanınca, bu sayede Ercan’daki rezaletten de herkesin haberi oldu.
Ama bizde bakanlar da, milletvekilleri gibi çoğunlukla erkeklerden mütevellittir ve hele de “devletin tepesinde yeni “yüksek denetçi” olmuş bir kadın memurun (Harbi erkeğin lugatında, Ombudsman’ı) yetkim ve yasal görevimdir” diye soru sormasından hoşlanmazlar. Kamu oyu, seçmen ya da vatandaş böyle şeylerden haberdar olunca incinirler, çekinirler de ondan mıdır bilinmez.
***
İlk kez bir yüksek denetçinin, erkek öncellerinin aksine, kendisine verilen yasal yetkiyi sonuna kadar kullanması, cesurca görevini yapması, aslında hem kamuoyunun pek çok kesiminde şaşkınlıkla, ama aynı zamanda büyük de bir takdirle karşılandı.
Peki bu açıklama karşısında Bakan ne yaptı?
Bakan da hayrete ve şaşkınlığa düştüğünü itiraf etti önce…
Ama sonra dili erilleşti. Söylemi kabalaştı. Üstelik de kamuoyu önünde yaptı yapacaklarını da…
Dedi ki “bu Ombudsman ne üslup bilir ne de yöntem, ne de neyi soracağını…”
Erkek egemen ideolojinin tüm zırhlarını kuşanmış sayın bakan, devletin yetkilisi ve etkilisi olmanın verdiği azamet, baskıcı bir erkek edası ve lugatıyla, Dizdarlı’ya nasıl davranacağını ve konuşacağını emir buyurur… Dahası hızını alamaz, uzun yıllar yargıçlık da yapmış bir hukukçuya, görevini nasıl yapması gerektiğini tarife girişir.
Önce kendisine sorulacakmış. “Bu işler öyle kamuoyunun önünde aleni tartışılmazmış.”
Aynı talihsiz açıklama Başbakan Kalyoncu arkadaşımdan da geldi. “Başbakanlığa bir yazı yazılarak görüş alınabilirdi” diyerek, “sinelim da belki gulle geçer” misali tam bir idare-i maslahatçılık örneği sergiledi ve Dizdarlı’ya değil ama hükümet ortağına destek oldu.
Uzun lafın kısası, hükümet katında hiçbir bakan ve hiçbir CTP-UBP mahfili, hükümetlerinin ali menfaatleri ağır basmış olacak, Dizdarlı’nın sorularıyla ilgilenmedi.
***
Ancak Dizdarlı da, bakanın sorulara cevap vermeyip kendisine ağır laflar etmesi karşısında gerilemedi. Ertuğruloğlu ile ona koltuk değneği olan Kalyoncuya rağmen;“…vatandaşlarımızı ve onların haklarını ilgilendiren bir konudur. Bu konunun ivedilikle aydınlanması elzemdir” diye ısrar etmeye devam etti..
Usulsüzlük ve yolsuzluk varsa aydınlansın gailesiyle,sorularına şeffaf bir tartışma ortamı yaratarak cevap arayan Emine Dizdarlı bir yanda…
Sorulara cevap vermek bir yana ilgilenmeyen, yetmedi Dizdarlı’yı bir hasımmış gibi aşağılayıp işinin ne olduğunu tarife girişen ve aday olup kazandığı oyları sayesinde vekil olduğu seçmeninin ve vatandaşının dahi konudan haberdar edilmesinden memnun gözükmeyen bakan diğer yanda…
Bir yanda, bilgi birikimleri, yetenekleri ve cesaretleriyle, devleti yönetmekte kendilerine de yer açmaya çalışan kadınların nezdinde Emine Dizdarlı…
Diğer yanda Meclis kürsüsüne çıkıp, basını karşısına alıp, kendisine Yüksek Denetçinin karşısında “titreyeceksin” diye laf atan bir vekil erkeğin sataşmasına, alt kalmadığını belli etmek için midir nedir… Bu sataşmanın hiçbir yerine dahil olmamış Dizdarlı’yı günah keçisi olarak seçerek; “asıl o benim karşımda titreyecek!” diye gürleyen eril dilli bakan diğer yanda.
***
Emine Dizdarlı raporunda, devlet idare edenlere, yolsuzluk, usulsüzlük kokan şaibeli bir olayla ilgili sorular soruyor ve kamu vicdanının en kısa sürede rahatlatılmasını talep ediyor. Sorulan soruların usulüne göre sorulup sorulmamış olması, ne “olası vahim ihmalleri ve suçları” ne “milyon dolarlık şaibeleri” ve ne de “yaralanan kamu vicdanını” ortadan kaldırmaz.
Bu nedenle Ertuğruloğlu’nun saadete gelip açıklama yapmak yerine, içinde bulunduğu bu olayla ilgili görevli memura usul-adap üzerinden kaba bir lisanla kulak çeker gibi nasihat çekmesi, onu titreteceğini ilan etmesi… Sayın Ertuğruloğlu sorulan sorular karşısında sarf ettiği bu talihsiz sözleriyle, tahammülsüzlüğü ve öfkesiyle, yaralanan kamu vicdanını daha da kaşımış oluyor.
Kalyoncu’ya gelince…
Sayın Kalyoncu çok mu kötü memleket meselelerinin vatandaşın önünde tartışılıyor olması.
Bunu, “Emine Dizdarlı’da bu cesaret var da devleti yöneten hükümette yok” mu diye almalıyız?
Yapma be Ömer gardaş…
Hani eğer devleti yöneten biz olursaydık hiçbir şeyi bu cemaatten gizlemeyecektik?
Hani her şey halkın bilgisi dahilinde yapılacak ve hükümetlerin halktan gizlisi saklısı olmayacaktı?
Yıllar sonra bir memur, bir hukukçu, bir kadın çıkıvermiş o mevkiye ve tutmuş devrimci gençlik yıllarımızdan kalma hayallerimizden birisini gerçekleştiriyor.
Kırk yılda bir vatandaşın önünde, artık ondan gizlenmemesi gereken bir tartışma devam ediyor.
Verin şu sorulara cevap da, ortada sıfırlanmaya çalışılan bir şey varsa, bari ne olduğunu hep birlikte anlayalım… Bırak usul-yöntem demeyi… Ok yaydan çıkmış bir kere. Şimdi sorulara cevap verme zamanı…
SON SÖZ
Dizdarlı’nın dediği gibi, sorulan sorular çerçevesinde idare tarafından gerekli açıklamalar en kısa sürede yapılmalı ve toplum aydınlatılmalıdır. Bu çerçevede hukuka aykırılık, suç, usulsüzlük veya yolsuzluk ortaya çıkarsa da elbette hukuken gereği neyse yapılmalıdır…
Yoksa devlet ve hükümetçilik oynamaya kaldığımız yerden devam ederiz…
Ve eğer bu işe siyaset bulaştı diyorsanız, aslında ben de aynı fikirdeyim…
Ve bu olayda kadından yanayım.
Emine Dizdarlı’nın yanındayım.
Ya sen?