yaklaşımlarHalil PaşaKKTC devlet ciddiyetinin kötü bir örneğidir - Halil Paşa
yazarın tüm yazıları:

KKTC devlet ciddiyetinin kötü bir örneğidir – Halil Paşa

Yeniçağ podcastını dinleyin

halilpasaKKTC’NİN YAŞAM KALİTESİ HIZLA GERİLEYEN BİR ÖRNEKTİR

Bir siyasal coğrafyadaki yaşam kalitesinin ölçütü olan veriler, kişi başına düşen gelir, kişi başına düşen yeşil alan, temiz hava ve su, kesintisiz elektrik, güçlü internettir.

Daha başka nelerdir?

Hukuk’un vatandaşlar arasında mümkün olduğu kadar ayrımcılık yaratmayacak şekilde eşit ve adil dağılımı ve işleyiş hızıdır. Trafik kazaları ile bisiklet ve yürüyüş yolu sayısının, ilkinin aleyhine olacak şekilde ters orantılı bir şekilde gelişip gelişmediğidir. Kanalizasyon sistemi, sokaklarının temizliği, sağlık ve eğitim sektörlerinin kalitesinin dünya sıralamasındaki yeridir.

Şöyle bir düşünelim…

Kuzeyde yaşayıp, Güney Kıbrıs’ın cadde ve sokaklarında, yollarında ve köylerinde dolaşan, mağaza ve marketlerine girip çıkanlarda oluşan algıyı bir sorgulayalım dilerseniz…

Biraz ülke seyahat etmiş birisiyse de hele. İlk anda adanın Kuzeyinin Ortadoğulu yoksul ve keşmekeşi bol, Güney’in ise nispeten varsıl ve Avrupalı bir yaşam kalitesine sahip olduğunu söyleyecektir size.

Doğduğum günden beri, eğitim ve gezginlik zamanlarım hariç hep bu adada yaşamış ve hemen her tarafının karış karış dolaşmış, bu coğrafyada yaşayanları her siyasetçi ve yönetici kadar, pek çoğunuz gibi yakından tanıdığım birisi olarak…

Bütün dünyada genel geçer yukarıdaki bu refah göstergelerinin, KKTC’nin kuruluş tarihi olan 1983’den bu yana iyiye değil aksine kötüye doğru seyrettiğini söylemeyecek (görünürlükleri her geçen gün dikkate değer bir şekilde artan radikal İslamcıları ve milliyetçileri dışında-hp) çok az ada insanı bulunduğunu yazmamın, adanın Kuzey sathında yaygın ve inandırıcı bir algı olduğunu düşünüyorum…

NÜFUSUN ÖNEMLİ BİR KESİMİ KKTC’Nİ CİDDİYE ALMIYOR

Şimdi bir makalenin sınırları ölçeğinde KKTC ne kadar ciddi bir devlet ona bir göz atalım.

Örneğin konumuza şöyle bir soruyla giriş yapalım…

1974 öncesi adada yaşamış Kıbrıslıtürklerden tutun da, 1974 sonrası adaya getirilerek KKTC vatandaşı yapılan Türkiye uyruklular dahil yüzde kaçı bu devletin ciddiyetine güveniyor?

Elimde bir araştırma şirketinin, konuya ilişkin yakın zaman öncesinde, cebinde KKTC vatandaşı kimliği taşıyanlarla yüz yüze yapılmış kapsamlı bir araştırması maalesef yok.

Yok ama kahvehane, işyeri, komşuluk, yeme-içme muhabbetleri, yazılı, görsel ve sanal medyada yer alan pek çok tartışma programlarındaki yorumlarda, KKTC’nin ciddiyete alınması şöyle dursun, devlet olarak varlığı bir başka ülkenin hamiliği, yani Türkiye olmadan ciddiye alınmıyor.

Nitekim devletin işçi, memur, öğretmen, doktor vb. hizmeti sektörü çalışanlarının maaşlarına, çiftçisinin ve hayvancısının ürün, kuraklık ve teşvik ödemelerine parasının yetmediği…

Belediyelerinin ise, çalıştırdığı emekçilerinin ne ücretlerini doğru dürüst ödeyebildiği, ne yatırımlarını bir tamam gerçekleştirebildiği, siyasi popülizm ve cehaletten dolayı aşırı ve bilinçsiz istihdamlar sonucunda “verimsiz kurumlara” dönüşerek kendi içerisinde hantallaştığı, sonuçta kasaba ve köylerine yeterince hizmet götürmek konusunda aciz kalındığı…

Hem merkezi devletinin ve hem de yerel yönetimlerinin maddi sorunlarını hiçbir zaman çözemeyeceğine inanmış, bu sorunlarını da her zaman Türkiye’den gelecek paralarla çözülebileceğine benimsemiş olanlarımızın…

Nüfusunun önemli bir kesiminin meclisteki siyasal partilerin yeniden seçilip, yeniden hükümet kurabileceklerini ancak yakın zamanda ne ayakları üzerinde duran bir ekonomi inşa edip, ne de siyasal erk olabileceklerine inanmadıkları…

Devlet çalışanları hakkında olumsuz konuşan vatandaşlarının sayısının, olumlu konuşanların çok üzerinde olduğu…

Hatta bütün bunları yalnızca “sol görüşlü” sendikacıların sivil toplum örgütlerinin değil ama cemaatimiz nezdinde sağcı olarak bilinen sendika, yönetici, kişi ve seçmenlerin de sürekli şikayet konusu yaparak içselleştirdiğini…

Nüfusunun hatırı sayılır ve ciddiye alınması gereken bir kesimi tarafından, KKTC’nin yönetme becerisi hakkında, yukarıda sıralanan benzeri olumsuz düşünce ve algıların yaygın olduğu bir coğrafyada, onu “ciddi devlet” değil, aksine, yönetenlerinin sözlerine pek güvenilmeyecek, “edilgen devlet” bundan dolayı da “ciddiye alınmayan devlet” yapar mı?

Buna olumsuz bir cevap vermek sanırım zor olacak.

Peki KKTC nasıl oldu böyle oldu?

Yoksa, ta başından beri mi böyleydi de KKTC…

Yani kuruluşunda zaten “kendi kendini yönetmek”, “kendi ayakları üzerinde durmak”, “bağımsız bir siyasi erke sahip olmak”, “eskisinden çok farklı yepyeni bir yaşam kurmak” gibi toplum heyecanlarının dahil olduğu bir iddia taşımıyordu da bu nedenle yine devlet ilanı vuku bulunca aslında değişen bir şey de olmamış mıydı?…

İşte bu konuyu da gelecek yazımıza bıraktık.

2016 İÇİN ÇÖZÜM VE BARIŞ DİLEĞİM

2016 yılındaki bu ilk yazımda dileğim ne olabilir?

Türkiye yalnızca biz Kıbrıslıtürkler için değil ama Kıbrıslırumların da yakın geleceğini ilgilendiren çok önemli bir siyasal ve ekonomik güç. Bu nedenle Türkiye’deki siyasal iktidar ne denli demokratik olur ve kendi halkına ne denli barışçıl ve demokratik davranırsa, kendi coğrafyada yaşam kalitesini ne denli artırırsa biz Kıbrıslılar da bundan o denli olumlu etkileneceğiz.

Ancak kendi insanına şiddet uygulayan ve sorunlarını şiddet, baskı ve kan dökerek çözmeye çalışan bir Türkiye’nin Kıbrıs Sorununu barışa taşıyacak bir çözüme imza koyacağı kadar da “saf” olamayız.

Kürtlerin yoğun yaşadığı coğrafyadaki şiddetin durmasını, kendi adamızda da yakın akrabaları ve arkadaşları bulunan bu insanlar arasında, etnik nefretin, demokratik ve barışçıl çözümle önüne geçildiği bir yıl olmasını ve Türkiye’ye barışın gelmesi için yapılacak her türlü gösteriye, kendi ülkesinde çözüm ve barış isteyen Kıbrıslıların da destek olacağını umut ederim.

Adamızın bölünmüş halinden, statükomuzdan kurtulmak için, ne mecliste vekili bulunan siyasal partilerimizin, ne de vatandaşlarımızın ciddi bir çaba içerisine girmek niyetinde gözükmedikleri, dolayısıyla da buna hazır olmadıklarını düşündüğüm 2016 yılının, bu basiretsizliğimizden dolayı başımıza çok işler açacağı ve büyük hayal kırıkları yaşatmayacağı bir yıl olmasını temenni ederim.

Bu kadar yıldır Kıbrıs Sorununa bulaşmış, zamanımı harcamış bir Kıbrıslı olarak şunu da yazmadan geçemeyeceğim…

Barış’a götürecek ve adanın statükosunu sarsmayacak ve de Taksim’ine doğru gidişini pekiştirecek konfederasyonu ağır basan bir siyasi çözüme yol açacaksa, barış umuduna dair hayal kırıklığına yol açmaması adına, böyle bir çözümün de gerçekleşmemesinin, dileklerim arasında olduğunu vurgulamak isterim…

Kıbrıs için, biz adalılar için, Barış’a yol açacak bir çözüm dilerim…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin