30 Ocak 2016 tarihinde Lefkoşa’da Ledra Palace karşısında Diyalog veya Dostluk Merkezi’nde yapılan panelde Kıbrıs’taki sol ve Kıbrıs Sorunu tartışıldı. Her iki taraftan da sol ve demokrat kesimlerin katıldığı bu panellerde genel olarak iki görüşün hakim olduğu ortaya çıkmaktadır. AKEL ve bizdeki reel sol partilerde genel kanı, ne istrerse olsun Neo Liberal politikalar ve emperyalist güdüler ve de emellerle olursa olsun, Kıbrıs’taki çözümü alkışlamalı ve bundan sonra birleşmeye bakarak birlikte Neo Liberal politikalara karşı mücadele edilmeli. İkinci görüş ise Neo liberal politikaların gölgesinde değil, bağımsız ve sol bir politikanın belirlenmesi şeklideydi. Tabi ki görüşlerin tümüyle hepsine karşı çıkmıyoruz ama tedbirli ve eleştirel yaklaşmak, bilimselliği de elden bırakmamak gerekiyor diye düşünmekteyim. Bende neo liberal görüşlerin de kaale alınması görüşü çok iyimser bir yansıma yapıyor ve ne isterse olsun olumsuzluklar ve eleştiriler de düşünülerek öyle hareket edilmemesi sinyali veriyor. Ama her zamanki gibi sistemle hatta bugün Neo Liberal politikalarla haşır neşir olmuş, artık kendilerine sol bile denilemeyecek partilerde bu gibi görüşlerin olması bana göre normal. Ha, 1960’ta da kurulan devlet, kapitalist şartlar altında kurulmuştu ve iki halkın veya toplumun birleşmesine ne kadar izin vermişti bu da oldukça şüpheli. Zaten bölünme de bu sistem altında birleşildikten sonra gelmedi mi diye de insanın kendisine sorması gerekir diye de sorulmalı. Tabi gene yanı başımızda Suriye, Irak, Libya ve Tunus, hatta Mısır gibi ülkelerde olanlar da bize oldukça büyük bir ders vermeli diye düşünüyorum. Bunun yanında, Avrupa içindeki Yugoslavya’da bile değil birleştirmek, bölünmelerine yardımcı olan Batı kapitalist burjuvazisinin Kıbrıs’ta birleşmeye ne kadar izin vereceği de bugün gene düşünülmesi gereken ciddi bir konu. Gene Türkiye’deki şartları gözönüne getirip de herhangi bir şekilde Cizre, Nusaybin ve Diyarbakır’da olanları düşünürsek, bugün Türkiye yöneticilerinin de olaylara aynı çılgınlık ve akıl tutulmaları içinde müdahaleleri de bir başka sorun yaratacak ve sanırım bölgeyi bile tümüyle bir ateşe atacak tehlikeler taşımaktadır. Türkiye’nin yapması gereken en akılcı davranış, sınır dışında bulunan Kürtlerle ve kendi Kürtleriyle bir barış bir uzlaşma sağlamasıydı ki bu bölgeye de bir huzur getirecekti. Maalesef Türkiye devleti şu anda son derece tehlikeli ve hem içte hem de dışta Türkiye’yi ateşe atacak, hatta bölecek bir politikayı yürürlüğe koymuştur. Nusaybin, Cizre gibi yerlerdeki savaşın her an tüm Türkiye’ye yayılma tehlikesi vardır ve kaldı ki son zamanlarda Suriye sınırında ağır bir şekilde yığınak yapan Türkiye’nin, Suriye’ye bir müdahalesi durumunda orada hemen YPG- Kürt güçleri ve Rusya ile bir çatışmaya girme tehlikesi bulunmaktadır. Bu durumun Kıbrıs’a olumlu yönde etki etmeyeceğini düşünmek bana göre oldukça büyük bir umursamazlık olur. Dikkat ettiğim kadarıyla Kıbrıslırum yoldaşlarımızdan çoğu, maalesef kendilerini sadece çözüme kurgulamışlar ve bu konuyu pek de gündemlerine almamışlardır. Yine AB konusu gelirken AB ülkelerindeki halkın büyük bir ırkçılıkla Suriyeli sığınmacılara karşı gösterdikleri tepkinin de Neo liberalizmden kaynaklanan ve ırkçılığa kadar varan bencil neoliberalist düşmanlıklar olduğunun da altını çizerek, olaylara öyle tam iyimserlikle bakmanın pek de faydalı olmadığının birer emaresidirler diye de düşünmekteyim.
Panelde önce giriş konuşmaları yapıldı ve daha sonra da esas konuyla ilgili konuşmalara geçildi. Genelde AKEL yandaşları Neo Liberal politikaların hem dezavantajlarına ama bir de bu politikaları güden kapitalist-emperyalist devletlerin etkin olması yanında, çözüm sonucunda iki halkın birlikte mücadele yapacağı ve bir olanak sağlayacağı için olumluluk da belirtmişlerdir de, benim kafamda emperyalist güçlerin, her iki taraftaki askeri güçleriyle buna ne kadar izin verecekleridir ki yaşadıklarımız buna pek de imkan verilmeyeceğini maalesef vurgulamaktadır. Gerek 1963 ve 1974 sonrası, gerekse 1974 sonrası yaşadıklarımız bu gibi fırsatların pek yaratılamayacağını bizlere göstermiştir. Ha, o durum ve şartlar şu anda yok dense bile yanı başımızda Suriye, hatta daha da yukarılarda bir zamanlar huzurlu sayılan Ukrayna gibi ülkelerin nasıl bir anda karıştığını ve nasıl bir anda bölünme noktasına geldiğini de yaşananlar göstermiştir.
Panel sırasında etkili konuşmaları dikkat çeken birkaç arkadaşımızın konuşmalarını buraya almak isterim. Bunlardan Tahir Gökçebel, yaptığı konuşmada Kıbrıslı solu suçladı ve AKEL’in enosis politikalarına meyletmesinin yanlışlığını, Derviş Ali Kavazoğlu’na yapılan yanlış davranışları dile getirdi. Enternasyonalist ilkelerin AKEL tarafından uygulanmadığını, AKEL’in ulusçu politikalara yönelerek bölünmede katkısı olduğunu belirtti.
Kostis Ahniodis arkadaş ise elinde üç resmin olduğunu belirterek, 1958 yılında Analyonda köyünü basan EOKA’nın burada Kıbrıslıtürk kadın ve çocukları öldürmeye başladığında, köy halkının buna müdahale etmediğini, köyde birçok AKEL üyesi olmasına rağmen olayı önlemediklerini, esas meselenin AKEL’cilerde bile Türk düşmanlığının olduğunu belirtti. Bu arada 1998 seçimlerinde Yorgos Yakovu’nun AKEL tarafından Cumhurbaşkanı adayı gösterildiğini ve yaptığı konuşmalarda Hristofyas’la birlikte 1963 yılında Türk İsyanına karşı mücadele ettiklerini söylediğini belirtti.
2004 referandumunda Kıbrıslıtürklerin çoğunluğu AKEL’den bir “evet” bekliyorlardı. Garip bir şekilde hayır çıktığını söyleyen Ahniodis bunun birleşmeye ve bütünlüğe büyük bir darbe vurduğunu konuşmasına ekledi. Ona göre AKEL, 2004 yılında bel aşağıdan yumruk vurdu. Bugün ise o şoktan kurtulmanın ve Kıbrıslıtürklere güvence vermenin zor olduğunu belirtti.
Bana göre üçüncü önemli konuşmayı Murat Kanatlı yaptı. “Sorun 1940’da başladı” diyen Kanatlı AKEL’in milliyetçilere ve egemenlere karşı uysal bir tavır geliştirdiğini belirtti. Bu partinin milliyetçi sapmalar yaptığını, AKEL’in Yunanistan Komünist Partisi’yle istişare yaptığını, Kavazoğlu’nun sonradan bu politikalara karşı çıkmaya başladığını söyledi. Kavazoğlu’nun ta 1944’ten partiye eleştirileri vardı. 1974 öncesi ve sonrasında 1980’e kadar AKEL’in ideolojisinde olan CTP’nin önceleri tüm Kıbrıs’a ama daha sonra mutasyona uğrayarak Kuzey Kıbrıs’a hitap eder duruma geldiğini belirten Kanatlı, aynen AKEL’in bir zamanlar yaptığı gibi etnik bir gruba seslenme poziyonuna geldiğini vurguladı. Murat Kanatlı çözüm ve barışı halkların yaratacağını, sol partilerin ve solun, bu aşamada, ortak yürütme organları oluşturarak, demokrasiyi ve yerelliği, insanları özne yapan bir hareketi gündeme getirmesini vurguladı.
Sol ve Kıbrıs Solu adlı toplantının sadece bir toplantı değil aslında solun ortak hareket etmesi için sık sık toplanarak, bu gibi tartışmalarla tez ve sentezler üreterek süratle halka inmesi gerekiyor.
Dileğimiz bu tip toplantıların durmadan devam etmesidir.