Kendimi sırf yazıda ters düşmeme adına, belirli resmi yayınları da takip etmek zorunda brakıyorum. Ben eyer okuyucu düşüncem olmasa, özelikle bilinen tekrarlarda dolaşan ve resmi çenberin etrafında dolaşan birçok yorumcu veya akedemisyeni dinleyecek değildim. Çünkü: bilgi verme görevini dahi sırf medya popilisti olma adına vermeyen, temel doğruları sırf biryerlere dokunup ekranı kaybedeceği için seslendirmeyen, ünvanı neolursa olsun hep kısır döngü ekseninde dolaşıp dururlar. Öğretecek sözlerden çok resmi duruşa yardımcı görüş beslemeye çalışan kesimelr olarak kendileri de tatmin halde bulunmaktadır. Bunu özelikle son genel Ortadoğu veya özde Türkiye ekseninde son gelişmelrde sık sık tekrarlanan gösteri haline sokuldu. Olanları dahi “aman dokunursam” korkusu ile şahane ünvanların bilgisel kısırlıkla algıya dönüşmesini neyazık sık sık tanık oluyorum. Ancak: belirli bir okuyucunun bunlara bağımlı halde bilgilenmeleri ve kaynaksal olarak sansürleşme gerçekleri beni enazından kimilerin resmi alandan nededikleri ile de yorum yapmak zorunda brakıyor. Ozaman da çaresizce sıkılsam da bunların popilis söylemlerini sırf okuyucuya değişken bakış sunma adına da izliyorum. Olayların özünü değil de adeta olaylardan nasıl kaçıp kitlesel piskolojik algı oluşturma esrumanını dinler hale geliyorum. Zaten böylesi prokramlar bilgi yerine, yerel veya Türkiyesel resmi görüş probaganda temelinde neyazık ki yapılmaktadır. Kulandıkları ifadleerin kuramsal etiketini dahi kulanmaktan kaçan “akademisyenleri” dinlemek, öğrenmek değil de resmi idolojinin kulandığı silahları bilmek sınırında takılıp kalırım.
Son gerek Türkiyede gelişen ve resmen insanlık utanç tarihinin kirli savaşla yazılan süreç veya Sudi Arabistanın yeni hamleleri ile bölge hegemonya olayında, neyazık ki ayni parodi kısır döngüyle,makyajlı süslemelerle yeniden üretildiğini gördüm.Yerel ekranlara çıkarılıp, ünvanları abartıyla konulan kişiler, birden sokaktaki enufak yurtaşın ilgisiyle dahi öğreneceği bilgiyi veya herkesin bildiği kuramsal sistem ifadesini koymadan, olayların klasik fetişizim ile gerçeklerin etrafında dolaşarak, ulaşmayan birçok prokramı zorunlu olarak izledim. Enson olarak da Kıbrıs TV kanalında şaheser güneyden gelen İsmail Kemalı da biraz da kızarak izledim. Gerçekten Neoliebral bilgi sürecinde konulan temel kuralalrın bu tip insanlarla günümüze nasıl taşındığını da yeniden anladım. Ekran ile popilist övgü ifadeler altında eyer siz konuşrurken hala Ortadoğu sömürgesel gerçekleri, kurgulatıp önemli proje diye uygulanan BOP gerçeğini, Türkiye ve Sudi Arabistanın bölgesel merkezler olduğunu kaçırıp, Türkiyede özelikle yaşanan Kürt katliyamına deyinmeme dolaşımla bize bilimselik satılıyor ve bazı neyazık ki solcular da bunu yutuyor sa; daha gerçeklerle nedenli uzakta tutulduğumuzun çok acı kanıtlarını hala anlamadığımızın da tekrarı olmanın ötesine gidemedik demektir.
Uzun uzun yeniden klasik kronolojiyi tekrarlayacak değilim. Ama şunu anımsatacam: Çoğunun Obama dönemi ile Pasefik pim çekimi yanında bölgenin daha çok bölgesel merkezlerin denetiminde oynanma bölümünü iyi anımsayıp kavramamız şart. Ortadoğu Obama süreci merkezi Türkiye ve Sudi Arabistan eksenli bölgesel Suni itfak merkezli yürütlme hamlesi ile yeni ılımlı adıyla Müslüman kardeşler siyasal İslam projesi yerleştirilme dönemi oldu. Sonuçta siyasi İslam projesi de Mısırdan başlayan çatırdıyla da çöktü. Suriyede Rusya müdahalesi, pek Türkiye merkezli kesimin söylemekten korktuğu Kürt kartı da bölgeye damgasını vurdu. Her kırılma veya tıkanma oluşan fay hatını da sarsar, Eksen sarsılır, içinden çatlak kırılmalar oluşur.Gizletilmek istenen kral çıplak karşımıza çıkar. Düşünün: Bölgesel merkezler Sudi ve Türkiye! Bunların gidişatı ile yönetim şekli de malum. Sistemin Emperyalist özü, Sudielrin şeryat devlet biçimi ve Türkiyede İslami faşizme yönelen hamleler sanki hiç yokmuşcasına İsmail Kemal gibiler ekrana çıkıp bize klasik ama içi boş olan ezberlerle Ortadoğu anlatılıyor. Siyasal boşaltma ve konulan mezhepsel ekseni tekleştirip sanki suni şii hesaplı bir kısır taplo bize gösterime sokulur.
Türkiyedeki gelişmelr çok netdir. Eyer bir savaş hali çocukları katlediyor ise, sokakta günlerce cesetler çürüyor ise, yönetim sıkılmadan ölüleri kendi gömüp resmen bilinmez mezarlar yaratmak isterse ve bunarlın üzerinde hep batı Türkiye ile parlementoya başkanlık dayatılıyor ise; bu modele ne denir? Türkiyenin Erdoğan eksenli kontroldan çıktığını herkes söylemeye başladı. Hele batı egedeki mülteci ile doğuda ölen bebek gerçekleri eyer hala birilerini konuşmaktan geri tutacak kadar anlamsız kılıyor ise; ozaman bunların bilimseliği de Hitlercilik kuluğundan ötede değildir!Nedense ne Af örgütü nede B.M. insan hakları bölümleri bu vahşeti adeta görmemek için çırpınma dışına gidemiyor.
Türkiyede gelinen tehlikeli siyasal durum şu: Kürtler ve belirli sol kesimler yaşanan acıyı Türkiyenin batısına duyurma noktasında sıkıştı. Artık siyasal çözüm veya Türkiyenin demokratikleşmesi değil, yaşanan acının önemli Türkiye coğrafyasında hisedilmeme gerçeğine dek gerileyen bir garip ülkeden söz ediyoruz. Öte yanda sanki Türkiyede sorunalr yolunda olup tek engel Erdoğanın başkan olmama boyutu ile de anayasa değişimi tartışılmak uğraşı vardır. Yasaların uygulanmadığı, yasağın heralanda hisedildiği Türkiye hem Kıbrısa barış getirecek, Ortadoğuda oyuncu olma çabasında, mültecileri tutup Ab paraları alacak yer olarak üçken sandalyeye oturdu.
Sudi Arabistan başka bir telin arabesk Emperyalist melodisini çalıyor. Burada tarihi bir bilgiyi anımsatacam: Doğrudur: Ortadoğuda mezhep ayrımı derin köklere sahiptir. Ama devletler hep ayni farkı izlemedi. Örnek mi: Atmış, Yetmiş dönemlerinde iran ve Sudi Arabistan batının birer üyesi olup mezhep farkına karşın ayni eksende buluştular. İran ve Sudi mezhep tetiklemesi iran devrimi sonrası molalar yönetimi sonrası özelikle Sudilerin ABD şüpecilikle takındığı tavırlarla derinleşti. Bu ufak bilgi sanırım sık sık kulanılan Sudi iran çelişkilerinin mezjepsel temelli argümanın mutlak olmadığının ufak kanıtı olmaktadır.
Sudi Arabistan Emperyalist çağda sistemin Ortadoğu merkezlerinden birisiydi. Petrol üretiminin yağmalanmasından tutun, bunlara özelikle silah sanayinin iyi bir müşterisi halinde yerini aldı. Petrol ve silah! Enerji tekeleri ve askeri makine…Özelikle Emperyalistlerin bölgede İslam eksenini kulanıp solu ve ulusal kesimi ezmede de Sudilerin dolarlarını epey kulandılar. Militan yetiştirmelerde Sudiler hep sistemin önemli kaynaklarından birisi oldu. Bu durum din kulanılırken örneğin Sudiler Filistin sorunu yerine Seksenlerde İsrail ile birlikte iranı yıkma itifakında buluştu. Türkiye ise muhavazakarlar veya cuntalar döneminde hep Sudilerle sadece itifak değil, İslami hareket gelişiminde de desteklenmeler bolca oldu.
Son kırılganlıkların önemli bazı genel ve yönetsel sancıların sonucu olduğu kesin. Sudiler tüm destek ve çabalarına karşın ne ırakta, ne Suriyede nede Yemende başarılı olamadı. Petrolun düşmesi ile kaybedilen gelirler sonucu ülkede ekonomik sarsıntılar ve verilen desteklerin kalkmasına neden olundu. Başta ABD yoğun destek yerine bölgede Hegemonyacılıkta iranla dahi yakınlaşması da işin tuzu biberi oldu. Buna ek olarak; Sudi sarayında iktidar kavgalarının olması da içsel olarak parçalanmalar tehlikesini oluşturdu. Benzerleri Türkiyede de oldu. Sonuçta Sudi krizini tetikleyip irana taşıtma hamlesinin temelinde, sorunları dış karşıt mezheple netürleştirip birlikteliği kurma seçkisi yapıldı Bile bile Şİİ din adamı idam edilerek adeta mezhepsel pim genel Ortadoğya kaydırıldı. Dış düşman ile içte birlik hedeflendi. Tıpkı Türkiyede kaybedilen desteği savaş tırmandırıp antikürt politikası ile muhavazakarları Başkanlık eksenine çekme hamlesi gibi! Özelikle Sudi ile Türkiyenin Ortadoğu hamleleri başarısız olması, onları yeni itifaklrla bölgede zorlayıcı ve içte de yeni düşmanlarla kitlelere ulaşma esrumanları kulanılmaktadır.
Belli ki Sudi Arabistan son hamlesi ile olayları kendi içine de çekti. Bazı batılılar dahi eyer petrol düşmesi devam edip Ortadoğuda yeni hamleler yerleşir ise Sudilerin bu siyasal kartının ilerde içsel kaçınılmaz sarsıntı yaratmaya adaydır. Şimdilik Şii kesimi örgütsüz ve deneğimsiz olsa da, giderek konuşulan saray içi çelişkiler ve bölgesel etkilerin hele de yandaşların IŞİD gibi yapılarla bağımsızlaşma sonucu, Sudilerde değişim olma olasılığı ilerde mümkün olma noktasına gelebilme şansı vardır.
Daha yazacak çok olay vardır. Ama yazı uzadı. Belli olan sistemin iki temel gücü brrakın bölgesel hegemonyayı, kendi içinde dahi sorunlara gebe hale geldi. Bir not: probaganda piskolojisini anlamanız bakımından, son ırakta Türkiye askerleri ile IŞİD arasında geçtiği söylenen olayı zahmet olmaz sa çok yönlü inceleyin. Önce Erdoğanın direk açıklamasını, ardından eski Musul valisi ve ırak hükümetinin ayni olay konusundaki açıklamalarını yan yana getirin! Bazı püf probaganda algıalrını daha iyi anlayacaksınız. Üstelik olayın tam da Obama ile ırak Başbakanının Türkiye askerlerinin ıraktan çekilmesi çağrısından hemen sonra olması da başka bir ufak bilgi yapıp ekleyin.
Not: hala bazı ünlü “donayim akademisyenlerden bazıları” Suriyede Esat rejimini şii olarak söylemeye devam ediyorlar. Buna da ne buyrulur!