yaklaşımlarÖzkan YıkıcıOrtadoğu cenderesinde Lübnan – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Ortadoğu cenderesinde Lübnan – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Hiç fazla düşünmeğe gerek yok! Çokca övülen ve şaşalarla süsletilip pratiğe konulan kocaman Bop projesinin meyvelerine bakmak yeterlidir. Model ülke Türkiyeli aKP Erdoğan gerçeği* Finansman merkezli Sudi Arabistan başta olmak üzere Katardan Bahreyn varan Körfez Emirleri* Denenen Mısır ve Tunus “siyasal İslam” yönetimleri sadece en önemli brkaç devletsel renktir. Gelelim daha tatlı meyvelere…. Elkayde, IŞİD, Elnusra, Arhaşam, Bingazi tugayları daha ilk akla gelenler! Peki bunlarla ne yapılacak tı? Ortadoğu diktatörler devrilip, bölgeye demokrasi ve özgürlük getirilecekmiş! Hangi ülkeler işkal edilip denilenler gerçekleşti! Afkanistan ve ırak direk işkal edildi* Lipya resmen paranparça edilip çok muhteşem örneklem oldu* Mısırda ise önce Siyasal Müslüman kardeşlere encekte ABD yetiştirilmiş liderle yönetim verdirtiliğ, sonra onu darbeyle devirip geriye dönüşleştirdiler! Tabi şunu da ekleyelim; BOP projeli çocuk doğumu Nijeryada Bokoharam veya Somalide Elşebapı hatırlatmadan olmaz. Irakta besletilen Suni yapılar veya Türkiyede paramilitaristleşilen ve Cizreden Diyarbakı sokaklarında sloganları görülenlere de haksızlık etmemek gerekir. Ortadoğu Projesinin Afkan işkali ile başlayan adımlarının yetiştirdiği meyvelerin önemli olanları bunlar…..

Atasözüne atıf yapmak gerekir se: “Ne ekersen, onu biçersin”! Şimdilerde Ortadoğu kaynamaya ve bolca buharlaşmalarla yeni çığırlar açılmaktadır. Tıkanma ve arayışın yalan ve probaganda ile yapılma hamlesi, baskı ve savaşla sürdürülen hedefleşme, sonuçta yıkım ve katliyamlarla örülen insan gerçekleri yaratmaktadır. Ortadoğuda hangi sorun konuşulursa, bunun tesadüf değil, resmen konulan ve bolca makyajlanan siaysetlerin ekimi sonucu oluşan ürünlerdir. Bir de bolca yalanlar atılıp tutuldu! Saddamın nükler ve kimyasal silahları olup batıyı vuracağı, Esatın nükler elde etme durumu, Kadafinin kirli planları hepsi şimdi kocaman bir yalan la kanıtlandı. Hele de BOP öncesi Filistin sorunu resmen unuturulup, yeni halklar travmalı sorunlar yaratıldı. Sınırların dahi delikdeşik olduğu Ortadoğu oluştu. Konuşturulmayan Yemen savaşı veya Bahreyn isa

Yanı veya bazı önemli hesaplar hepsi Ortadoğu cenderesinde kaynayarak buhar halinde gökyüzünü uçmaktadır.

Ortadoğu cenderesinden yükselen feryatları yine dinliyordum. Cizredeki yanık cesetler veya botrumda yaralıların katledilmekle ölüme terk edilmeleri* IŞİD Lipyada üstlendiği bilgileri geliyor. Türkiye ve Sudiler Suriyeye direk askeri müdahale zorlamasında, Yemende Sudiler resmen bataklığa saplandılar, Halep kenti etrafında yeni bir hesaplaşma oluyor. Buna daha çok örnek eklemek gerekir. İlk işkal edilen Afkanistanda hala süren savaş veya ırakta dağılma, saldırma ve Musul tartışmalarını da katmak mümkün. Filistin ise resmen unuturuldu!

Bunlar savaş alanlarında olurken, etkileri artık Avrupaya varan mülteci sorunları ile de taştı. Nedense Mülteci konusunda hep Türkiye konuşuluyor! Kirli pazarlıklar Almanya ve Türkkiye arasında yapılıyor. Öteki mültecilere pek dokunan yok. Örnek Türkiyeye yakın mülteci barındıran ve nifusu oldukça az olan Lübnanı kimse ayni tartışmaya katmıyor. En bisitiyle; Lübnan yetkilileri AB çevrelerini “biz mültecileri arabalra doldurup size göndeririz demedikleri için* Lübnandan mafyalar veya siyasiler tarafından doldurulup komşu ülkeye gönderilirken fazla denizde boğulmaları haber yapılmadığı için” Lübnandaki mülteci dramı politik yelpazeye konulamıyor!

Ortadoğunun böylesi bir gerçeği de vardır. İstenilen le konuşturma… Lübnan çok az nifusuna ve güçlü olmayan ekonomisine rağmen, Türkiyeye yakın Suriyeli mülteci barındırıyor. Ama toplanan mülteci konferanslarında bu konuşulmuhyor. Ben Lübnanı başka bir arada sızan haberle de duydum! Lübnanda epey zamandır bitirilmeyen Lübnan devlet başkanlığı, Hizbulahın desteklediği Hristiyan aday başkan oldu. Bu bilgi geçenlerde habrleşirken, daha sonra şu çok tamamlayıcı bilgiyle de ekleniyordu: Sudiler Lübnanda da kaybetiler. Gerçek böyle olsa da Lübnanı yeniden biraz olsa da yazmam gerektiğimi bu iki gerçek neden oldu. Çünkü Lübnan güçlü bir devlet ünüter yapıya sahip değil ve yoksuldur. Öteki durum da Lübnan bundan önceki Ortadoğu oyunlarında hep işkal edilen, içte savaşla yıkılan bir hal alırken, son Ortadoğu oynunda İsrail işkaline direnen ve son Obama sürecinde tüm tetiklemelere karşın iç savaşa girmedi! Bazı gerçekliklerin son tavırlarla mutlaka tekrardan bölge bakımından anımsatma yapmak zorunluluğu doğdu.

Lübnan belki de ilk Ortadoğu paylaşım sürecinde işler yolunda gitseydi, bu devlet olmayacaktı. Özelikle Suriye oluşumunda Fransanın zayıf devlet ve suni ağırlıklı oluşturma hamlesine Suriyede arap milliyetcilik yapılanış la engelenileceği anlaşılınca; Lübnan devlet oluşturma plan gerçekleştirildi. Çoğunuz bilmezsiniz; Suriyede Fransanın çizdiği siyasal biçim olmayınca, Suriyeye katılmasın diye Lübnan devlet ayrılışma ile Hatayı da türkiyeye verildi! Lübnan bu tıkanışla yaşam bulurken, ikinci aşamada ülke denetlenmesi ve finansman merkezi olma hesabıyla, devlet yapısı otoriter ortak elit yerine, parçalatılan dinsel, etnik ve mezhepsel yapılarla bir etnik, dini devlet parçacıkları bütünlüğü oluşturdular. Bunu da yine ince hesaplarla taşlandırdılar.

Devlet Başkanlığını Hristiyanlara verdiler; Başbakanlığı Suni Müslümanlara ve Şiilere de meclis başkanlığını sundular. Daha alt bakanlıkalra Dürzilerden öteki kendilerince azınlık kesime verildi. Anayasa böyle şekilenip,işbirlikcilik amaçlı Hristiyanlara epey yetki verdiler. Özelikle tam sömürge anlayış ile alt kesim gördükleri Şii kesimi de oldu. Oysa doğrudürüst nifus sayımı dahi yapılmaıydı. Nitekim; birçok gözlemciye göre en kalabalık kesim Şii mezjepciler olmaktaydı. Böylesi yapılanış ve Beyrutun de bankacılık bölge merkezi olma ekonomik anlayış Lübnana oturtuldu.

Sonuçta; bu çarpıklıklar ve keskin ayrışmalar hep savaşlar yarattı. Bazen dış müdahalelerle işkaller de yapıldı. Lübnan adeta Ortadoğu hegemonya mücadelesinin alt coğrafi alanına dek sokuldu. Hele de mülteci Filistinlilerin Lübnana yerleşmeleri ile birlikte siyasal karmaşa iyice ısındı.

Konuları uzun uzun anlatacak değilim! Son BOP projesinde konulan hedeflerle önce Suriye işkali provakasyon bir cinayet ile ardından gelen baskılarla gerçekleşti. Direnç olacağı düşünüldü! Ancak olmadı. Derken ikinci versyon 2006 yılında başladı. İsrail oluşan ve direnç örgütü olan Hizbulahın ezilmesi için direk Lübnana işkal hareketi başlatı. İsrail ilk Ortadoğu yenilgisini Lübnanda Hüzbulah karşısında aldı. Hizbulahın Şİİ olması yeterliydi. İşin garibi; dost bildikleri Lübnanlılar dahi Hizbulahın yanında yer aldı. Sadece Suni eksenli Sudi kesimler israilin başarılı olmasını istiyordu! Bu olay lübnana yeni bir dönüşüm oluşturdu. Bundansonra Lübnanda tüm tetiklemelerle iç savaş yaratma provakasyonlar tutmamaya başladı. Özelikle Suriye krizi ile Lübnanı da sarmalayarak Hizbulahı bitirme provakasyon hareketleri Lübnanı iç savaşa çekemedi! Bu tarihte ilk defa Lübnanın etkilenmeden sakin olmasa da savaşsız girmesine neden oldu.

Durum böyle olunca da Lübnan ilk defa önemli miktarda Suriye iç savaşından kaçan Suriyeli mülteci aldı. En önemli öteki sonuç ise; tüm etnik v ve etnik mezhepcilik keskinlik ayrımına rağmen, son yapılan başkanlık seçimini hristiyan olsa da Hizbulahın desteklediği aday başkan oldu. Eskiden özelikle Hristiyan olma ve Fransız işbirlikcili ve Suni başbakan la Sudileşen paylaşım bukez ayni taplodan Hizbulahcı aday seçildi. Lübnanda mezhepcilik ve din ayrışmalar ortak siaysal buluşmalar la yeni bir döneme doğru da ilerleme çabasına girdi. Tabi bolca dış müdahaleye açık olan ülkede bu nekadar ileri gider, bunu zaman gösterecek.

Lübnanı yazarken aklıma şu da geldi! 1978 yılında başta Alpay Ertaç bana Kıbrıs sömürgeleşme ile alakalı bir araştırma yapmamı ısrarla istediler. Ben yoğun Ortadoğu deryasında dolaşırken, şu garip buluşmayı da yakaladım. Şekilenen Ortadoğuda genelikle otoriter ve baskıcı devletler oluşurken; Kıbrıs ve Lübnan tam aksi din, etnik ayrımlı paranparçalı ile dış müdahalelere karşılık veren devletler oluşturdu. Bunlara biçilen görev le ben de bu açılımı “Stratejik sömürgeleşme” olarak kavramlaştırdım. Şimdi bakıldığında bu kavramlaşma doğru olurken; Kıbrısda hala etnik dini temelli dış müdahale siyasal talepler ayakta dururken, Lübnanda ortak siyasal ezilmişlik buluşması ve direnişler sonucu bunun son başkanlık ve parlemento seçimleri ile oluşan itifaklarla sarsılma tehlikesinin olduğunu da anlıyorum.

Şimdi anladınız mı neden Lübnanı yazdım!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin