İpin ucunun kaçtığı herkesçe kabul edildiği için halkın gözünü boyamak ve önlem alıyoruz diyebilmek için reform yapacağız demek uyutmaktan başka bir şey değildir.
Reform isteyenler kervanına ticaret odası da katıldı. Ona göre çalışma saatlerini 08.00- 17.00 olarak düzenlemek reforma başlangıç olurmuş.
Reform bir örgüt için dile getirilirse baştan aşağı örgütte yapılan tüm işler için örgütü iş tanımlarıyla donatmakla başlar. Yapılan işleri okuma yazma bilen ve mesleğini yürütmekle görevli her kişinin okuyup anlayacağı ve yapacağı şekilde yapmayı amaçlar. Tüm kamu yönetimi içinse tüm birimlerini ve görevlerini tanımlayıp iş tanımlarını hazırlamak başlangıç olur. Çalışma saatleri bir devlet için görevler tanımlanmamış ise tek bir süreye bağlanamaz. Bunu tefrik etmeden amatörce meclis komitelerine gönderilen acemi elinden çıkmış yasayla belirlemek bugüne kadar denenmiş şimdiki ucube yaratılmış ve bugüne kadar denenmeye ve düzeltilmeye çalışılmıştır.
Hala bu saçmalıktan kurtulmamak şaşırtıcıdır. Örnek vermek gerekirse elektrik dairesinde yolsuzluk ve suiistimale açık bir yapı olduğu yeniden gündeme gelmiş ve İsmet Akim böyle bir yerde olmasın olmaz demiş. Elbette ama bu o kadarla bırakılacak bir şey değildir. Öyle bir durumda çağdaş bir devlette hemen reform yapılacak denir ve oraya görev yükünü ölçüp hangi işin kaç standart dakikada yapılmasının doğal olduğu saptanarak personelin iş yükü ve performansın sürekli izleneceği bir kayıt sistemi getirilmeye başlanır. Sürekli ölçüm sistemi işletilir. O kadar ki iş yapmaktan başka yapacak zaman bırakılmaz ve işini yapanla yapmayan ayrılır.
Devletle iş yapan birisinin rüşvet veya hatır işine gereksinimi kalmazsa çok büyük aşama kat edilmiş olur.
Bizde ise reform çalışmalarının hepsi yabancı uzman çağrılmış ve yabancı fonlar kullanılmış çalışma olmuşsa da memur ve ne yazık ki DPÖ tarafından da protesto ile karşılanmış ve işin başında engellenmiştir.
Şimdi de reform diye ayni saçmalıklar konuşulmaktadır.
Ülkemizde reform yapan yok mu? İlk somut örneğini yabancı bir şirket çimento sanayisi için yaptırmıştı. Yerli özel şirketlerin de başvurularıyla puantörlerin getirildiği reform çalışması yaptırdıkları olmuştur. Onun için devletin TC yardımı da aldıkları reform için sonuç aşamasına gitmeye izin vermemesi çok anlamlıdır.
IMF’nin reform diye memur haklarını budamaya götürecek personel masrafını bir yüzdenin altına düşürmek ve sair Avrupa’da uygulanan tasarruf (austerity) önlemleri de reform diye adlandırıldığı için alerji yaratılması kimseyi engellememelidir. Memurların reform istemesi ve işini yapanla yapmayanın ayrılmasını istemesi gerekirken buna tepki yaratılması özelleşmelerle de ilgilidir. Özelleştirmenin reformla ilgisi faklıdır. Özelleştirme baskısı bir örgütün özelleştirilmesi halinde daha verimli olacağı iddiasına bağlıdır. Ama bu gerçek durumla bağdaşmaz. Özelleştirilirse kendiliğinden verim artmaz. Özel merhametsizce ve yasal bir engel ile karşılaşmadan zorla verimi artırmaya gider; sendika da engellendiği için haklar budanır ama bizdeki özel güzel değildir. Yolsuzluk çoktur ama basına haber ulaşmasın diye saklar. Batıp kapanan özel işletmeler her gün izlenmektedir.
Kimse kimseyi kandırmasın özelin yaptığı işler yüzkarasıdır. Doğru dürüst çalışan çok azdır. Arsız bir rekabet olduğu için yani haksız rekabeti önleme gayreti başlamadığı için etrafı gezin ayakta utanmadan kendini gösteren yapı görmezsiniz. İnşaat böyle de ticaret farklı mı? Dahasını saymayayım! Reform onlara da gerek. OM (organizasyon&metot) denilen şeye muhtaç oldukları apaçıktır.
Elektrik dairesi hemen reforme edilmeli ve OM yapılmalıdır. Yoksa o gidecek bu gelecek ama sorun bitmeyecek.
Devlet desteği olmadan ayakta kalacak sektör kalmamışsa genel bir değerlendirme ile hemen bir çare düşünülmelidir. Sonrası ise verilen desteklerin açık ve uygun olduğunu sürekli denetleme gereklidir.
Tarım için hemen her ülkede bir destek vardır. Ama her tarım ürününe ve özellikle temel ihraç ürünlerine sürekli destek olamaz. Nitekim dış destekle sürdürülen desteğin sonundan bahsedilmeye başlanmıştır. Zaten Özal paketiyle vazgeçilmesi talebi gelmiş ve o zamanın hükümeti de onaylamıştı.
Bu saçmalıklardan vazgeçilmesi gerekir. Tarım öyle ikide birde oynanacak bir sektör değildir. Üretim planı yoksa ve planda sürekli denetim ve başarısız önerilerin sahiplerinin saptanıp öneri yapmaktan men edileceği düzen getirilmemişse sadece Türkiyeli uzman(!)ların oyuncağı olur.
Yeniden zeytin adası yapacağız diye afra tafra yapanlar ve benzerleri TC yarımlarını da harcayarak bırakıp gittiler. Şimdi de alıç ormanı yapacaklar!
İlk iş tarım ürünlerinin maliyet analizine olanak tanımayan ne zaman kime ne kadar ödendiği ve tarımın hangi cinsinin ne kadar destek aldığının anlaşılamayacağı türden destekleri gözden geçirip hesaplanabilir bir düzen getirmek ile başlanmalıdır. Maliyeti karşılanamayacak üretime alternatifler için çalışma başlatılmalı ve alternatif bulunursa hemen kullanılmalıdır.
Bunun ön koşulu açık değil mi? Hesaplı gitmeli, uzun vadeli düşünmeli, başarısızların elinden kurtulmalı, hesap sorulmalı ve Türkiye’de pişirilenlere kaşık sallamadan iyice düşünmelidir.
Türkiye’ye gidip de projelerle dönenlere sorumluluğun kendilerinde kalacağını söyleyip göstermeli…
Bunu söylerken yerli ürünün korunmasını yalnız para vermekle sınırlamamalıyız. Sarımsak bir yıl çok ekilir, fiyat düşer; ertesi yıl fiyat memnun edici değil diye az ekilir fiyat yükselir ama ürün azdır üretici gene zarar görür. Bu gerçektir. Uzun zaman mecliste de gündeme oturmuştur ama ürünün izlenip düzenlenmesi için adım atılmamıştır. Ürünün denetimi komünistlik görülmüştür.
Bu kelle bizde oldukça işimiz zor. Ayni kelleler yine de TÜK, SEK ve benzerlerini kurdular ve korurlar. Çünkü siyasilerin oyuncaklarıdır. Adamlarını yerleştirirler, desteklerler ve korktuklarını da cezalandırırlar.
Muhalifler de o yollardan geçtiler ama uzun vadeli planı bile anayasayı ihlal ederek unuttular.
Şimdi de üç yıllık paket hazırladılar ama son kısmında yazılar amin dualarının gelecek yılda hangilerini gerçekleştirdiklerini anımsamayacaklarına eminiz.