Şeylerin gerçeğine nüfuz etmek, bilince çıkarmak için, “nasıl oldu?” sorusu yeterli değildir. “Neden oldu?” sorusunun da mutlaka sorulması gerekir. Şimdilerde ‘neden’ sorusu pek sorulmuyor! Müslüman-Arap toplumlarının içine sürüklendikleri terör sarmalını, katliamları ve vahşeti anlamak için, geride kalan 60-70 yılda bölgede olup-bitenlerde, emperyalist Batı’nın sorumluluk payını hatırlamak gerekiyor.
Zira, geride kalan 60-70 yıllık dönemde emperyalist devletler, Müslüman-Arap toplumlarının kendi ayakları üstünde durmalarını, kendi kaderlerini tayin etmelerini engellemek için her yola başvurdular:
- Orada Siyonist İsrail’i peydahlayıp, bölgeyi sürekli bir çatışma, savaş, kaos ve istikrarsızlık alanı haline getirerek;
- Siyonist rejimin Filistin’i işgal ve kolonize etmesini koşulsuz destekleyip, Filistin halkının Siyonist rejim tarafından rehin alınmasını ve devlet terörünü onaylayarak;
- İlerici, seküler, sosyalist rejimlerin yaşamasına izin vermeyerek, o amaçla darbeler, komplolar, savaşlar peydahlayarak;
- Baştan itibaren dinci gericiliği destekleyip, bölge halklarının kimlik siyasetine hapsolmalarını sağlayarak;
- 1648 Westfalya Barışından beri oluşagelen uluslararası hukuku yok sayıp, yok edip, sözde “insanî müdahale”, “koruma sorumluluğu”, “halkı zalim diktatörün zulmünden kurtarma” [ki, halkı şerrinden kurtarıyoruz dedikleri diktatörlerin en büyük destekçisi de bizzat kendileri olmak kaydıyla], oraya “demokrasi ve insan hakları” ihraç etme gibi tam bir ikiyüzlülük ve sahtekârlık örneği olan saçma gerekçelerle, bölge halklarına savaş açıp, toplumların dokusunu parçalayarak, milyonlarca insanı hunharca katledip, yerinden-yurdundan edip, çaresiz mültecilere dönüştürerek, doğal çevreyi ve tarihî dokuyu tahrip ederek;
- Her türlü imkânı seferber edip, terör örgütleri peydahlayıp, emperyalist çıkarlar için sahaya sürerek ve cinayetlere ve katliamlara uygun bir zemin yaratarak;
- Sömürgeleri olan Kuzey Afrika ve Orta-Doğu ülkelerinden gelen Müslüman-Arap kökenlilere ‘ikinci sınıf’ insan muamelesi yapıp, gençlerin geleceğini karartarak;
- Tüm bunları jeopolitik, jeostratejik çıkarlarının bir gereği ve dolayısıyla bölgenin zengin kaynaklarına el koymak için yaparak… ABD ve müttefikleri (NATOcu cephe densin) Afganistan’a, Somali’ye, Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye, Yemen’e, vb. neden savaş açıp o güzelim ülkeleri çökerttiler?
Fakat bir şeyi de gözden kaçırmamak gerekiyor. Bütün bunları yapan emperyalist ülkeler, demokrasinin timsali sayılıp- yere göğe konmuyor! O ülkeleri yönetenler orada yaşayanların oylarıyla seçilip bu netameli işleri yapmıyorlar mı? Bu insanlık suçlarını işlemiyorlar mı? Eğer öyleyse, “masum insanların” da bir sorumluluk payı olması gerekmiyor mu? Bu gün Müslüman- Arap toplumlarının içine sürüklendikleri durumdan sorumlu olan yöneticileri seçip, iktidar yapanlar kendileri olduğuna göre… O halde iki şey: ya demokrasi denilenin demokrasiyle bir ilgisi yok (ki bana göre kesinlikle yoktur. Tam bir seçim/temsil yanılsaması, tuhaf bir sirk oyunudur], ya da yaşanan vahşette “masumların” da bir dahli olması gerekiyor… Onun için ‘masumların’ ‘masumiyeti’ de sorun edilmelidir…
Terörü, katliamları, vahşeti lânetlemek kolay da, ‘şeyler nasıl bu hale geldi’, ‘bu olup bitenlerden kim/kimler sorumlu’ sorusunu sormaya niyetli olanların sayısı maalesef çok değil!
Kimse kendini aldatmasın. Son dönemde yapılan katliamların, cinayetlerin, işlenen insanlık suçlarının gerisinde Batılı-Doğulu istihbarat örgütleri var. Onların gerisinde de ‘demokratik olan ve ‘olmayan’ hükümetler’ var! O istihbarat örgütleri boşlukta durmadıklarına göre…
İyi de bütün bunlar neden yapılıyor? Artık neoliberal kapitalizm sıkışmış durumda. Patinaj yapıyor. Savaşları, şiddeti ve kaosu devreye sokmadan varlığını sürdürmesi giderek zorlaşıyor. Sermaye uygarlığı çözdüğünden daha çok sorun yaratmadan yol alamıyor. Velhasıl kiminle çuvala girdiğini bilmek önemlidir. Unutmamak gerekir ki, adı ne olursa olsun, kim kiminle savaşırsa savaşsın, sonuçta tüm savaşlar halka karşı yapılan savaşlardır. ‘Emperyalistler arası’ denilen savaşlar da bal gibi halka karşı savaşlardır… Paul Valery: “Savaş, birbirlerini tanıyan ama birbirlerini öldürmeyenler adına, birbirlerini tanımayanların birbirlerini öldürmesidir” demişti. Louis Blanc da “Zenginler savaşı yoksullarla yaparlar” derken aynı şeyi ifade ediyordu…
Fakat, yanlış anlamaya yer vermemek için bir hatırlatmayla bitirelim. Bütün bunları söylerken “hırsızın kabahati” yok sayılıyor değil… Ama o bu kısa yazının konusu değil. Bölgedeki gericilik timsali işbirlikçi unsurların pis misyonunu unutmak diye bir şey asla söz konusu değil elbette…