Önümde birçok gündem konusu vardır. Belli ki özelikle Kuzey Kıbrıs algıları ile bunların çoğu günceleşmeden gelgite katılacaktır. Nasıl ki hala dünyada dahi konuşulan Cizreden Suruça varan “devlet kutretinin” uygulanması ile şimdilerde Şirnaktan başlayan, Dağlıca, Musabeye uzanacak yeni savaş tamtamları duyulurken, burada Eloğlu türküsü ile duymazlıktan gelinecektir! Yine çok bilmiş biri çıkıp, bolca bilgeçlik taslarken de “Suriye savaşaında israili görmedim” itirafı ile onca lafının nasıl savruk olduğunun kanıtı da bana sıkıntılı geldi. Bunlar yetmezmiş gibi; tanıdık akrabasını kurtarmak için inanılmaz makam yakınlıklarını kulanan birisi de geçmiş milli tarih yazacakmış övüngenlikle kendi yanlışlarının milli örtüyle örtme tutumları arasında sıkıştım. Yine bazı kesimelrin yaşamadıkları ama yaşamış gibi zanetirilerek inanılmaz kendi “kahramanlarık” öykülerle tarih tanığı kabulenme girdabında bulununca; Anladım ki nasıl ki günümüzü izlemeden gündem kesişi yapan kişiler kadar, zaten unuturulup resmiye dökülen geçmişle de tarih “bilimi” yazıyoruz! Birkaç günün hem yakın tarih günler, hem de yeniden tarih yazacakların yaşamdaki kendi gerçeklerinden kaçıp, geçmiş sığınma tutumları arasında, arada yakın tarihi de anımsatarak, köşemi kulanmam gerektiğine inandım. Hele de Martın böylesi zengin günelri vardır.****
Martın evrensel ilk gününü 8 Mart gününde emekçi kadınlar sürecinde yaşadık. Sanki gün kadınalrın eğlenme, erkeklerden çiçek veya hediye alma tüketim gösteriş günü algısıyla geçti. Yemekler yenildi, mersedesli hanımefendiler günle alakalı bol bol ekran şovu yaptılar. Bazısı da fırsatbufısrsat denip bağlı oldukları kuruluşlarldan para kapma adına etkinlikler düzenldiler. Rasgele bazı kadınarla konuştum. Bazı tanıdıkalrı araya koyup, özelikle ilgili günün anlamını da sordurtum! Kadın günü eğlenceli ve bol içiboş prokramlarla günü doldururken, bu sürece katılınırken, nedense sorduğumuz veya sordurtuğum kadınların hemen hemen hiçbiri ilgili günün doğuşunda kadınalrın dokuma fabrikasında yakılma günü olduğunu bilen pek olmadı!
Dahası; bazı prokramları de sırf inceleme adına izlerken, şu ironikleri de bolca gözledim: Örnek; Emekçi Kadınlar denilip meclis başkanı çıkıp alakasız sözlerle günü anlatma gerçekleri yaşandı. Fakat brakın geçmişi; günümüzde gidrek artan ister piyasalaşma nedeniyle kadının bedenen metalaştırılması veya dinseleşme muhavazakarlıkla ayni şekilde birçok kadın olayının gericileşme eylimlerinin tehlikesine kimse deyinmek istemedi. Giyimden çalışma şekline veya çocuk yapmaktan uğranılan tecavüz cinayetlerin artış nedeni ile mücadele etme olguları işlenmedi. Özelikle şu yanlış ise sırf konuşanların daha iyi mvvki adına “kota” kelimesi de kulanıldı.
Kadın insan olma değil de objeyi kulanıp rantlaştırma,metalaştırma, dinsel gericiliğe çekme eylimlerine karşı direnç sözleri dahi ağızdan çıkmadı. Bol yemek yenildi, olanaklar kulanılıp gezildi ve kadın haklarını resmen geriye çeken politikacılarla alışverişli bir nazikane gün yaşandı. Yakılarak direnerek kazanılan ve Sosyalist Entrternasyonalin everenseleştirdiği gün olmasına karşın, günümüzde bu olay resmen karşı çıkılıp kazanılan kesime tüketim karı için teslimiyetin yaşanmasına tanık olduk. Türkiyedeki yakılan kadınların, çıplak beden teşirlerine dahi söz etmeyen, gecekulup ağı ile metalaşan kadına eksradan son Kürtaj mahyalı gerçekler kadın gününe giremedi. Barış kelimesi ise bir burjuva liebral sözcük sakızın ötesine neyazık ki geçemedi!****
Ertesi gün Baf olaylarının günü olarak anıldı! Rumların saldırısı ve gösterilen direniş kelimleri ile gelgitini geçirdi. Oysa daha fazla eski olaylar zinciri olan bu gerçeklik, çok sorgucu içerik içerir.Özalikle Baf olayları gibi konularda ikili tarih eksiklikleri vardır. Rumlar genelikle Atmış dönemi olayların birkısmını yok sayıp bilmek istemezler* Türkler ise işlerine geleni alıp ötekilerini devredışı brakırlar* Uluslar arası boyutları gibi açılımlara pek önem verditilmez! Başka açıdan da şu bizlik travması da vardır! Hem olayların istenilen bölümleri alınıp, bizleştirip üstüne ekler konulup resmi tarih yaptırıldı. Burada böylesi handikaplar varken, 74 sonrası taşınan nifusun olaylara tanık etmemeleri, duygukları ile öğrenmeleri sonucu da yakın tarihimizin önemli noktaları karanlığa itildi.
Yukarda özetlediğim eksikliklerle şimdi kısa bir Baf olaylarını kısaca başlıklarla aktaracam. Yalnız; Atmışlar dönemini yazan bizim resmi tarihcilerimiz nedense en önemli uluslar arası planları da hiç yazmadılar. “Açerson planı gibi”! Kıbrısla alakalı 4 Mart 1964 tarihinde Güvenlik Konseyi ortak karar alır. Özeti, normaleşme olacak! İnönü de buradaki yetkililere Kıbrıs Cumhurieytine görevlerine dönme çağırısı yapar. Ardından Baftan olaylar gelmeye başlar. Oysa Kıbrısın iki tarafı da Güvenlik Konseyi kararını alkışlayarak birgün önce kabulendilerdi!Önce düyün basıldı* Ardından arabanın önü çevrilip içindekiler indirilip kurşunlandı* 7 Mart günü bizim teşkilat Baf çarşısını basar ve hem tutuklar, hem de öldürtür* Bunakarşın Rumlar da 9 Mart yani bizim andığımız günde Türk bölgesini basar. Teşkilatın yaptığı eylemden dolayı “dikat için uyarı yapması” gerekirken, yapmadı! Bu olaylar birkaçgünde Bafta olurken, bizim andığımız 9 Mart günü de İnönüye Kıbrıs cumhurieytine dönülmeyeceği mektubu yolandı. Oysa yakın tarihimiz hep “Rumlar bizi kovup Cumhurieyte kondu” ezberi vurgulanıyor!
Yakın tarih devam edip, Türkiye Cumhurieyti klasik Kıbrıs olaylarının öteki baskı mekanizmasını da Türkiyedeki Rumlara da fatura ediyordu! 16 Mart 64 Sürgün karanamesi de uygulandı! Genel bir anımsatma ile bu bölümü de noktalayım: ilgili yıl Uluslaraası Açerson planı gündemdeydi! Makariyos dışında Türkiye dahi kabulendi! Bu planı da pek konuşan yok. Şimdi ezberle anılan Baf direnişinin yukardaki özetiyle aynen söylenenle yeterli olduğuna ianıyormusunuz?*****
Gelelim 12 Mart 1971 Yılındaki askeri darbeye! Türkiye tarihinin önemli bir kavşağıdır 12 Mart darbesi. Hem yurt içi muhalefeti ezme, hem de uluslar arası bağları daha da üst düzeye çıkaran bir siyasal hamledir. TSK ilk defa kumanda zinciri ile siaysal darbe yapıyordu. Muhturayı verip, teknotrat hükümetle işleri yaptığı karanlık bir dönemdir. Sol muhalefeti ezerken, Denizlerin idamı, Nurhaklardan Kızıldereye katliyamlar, Kaypakaya işkence uygulamaları baskıalrın simgesi haline geldi. Yasalar daraltıldı ve daha otoriter yapı dönemine geçildi. Konturgerila olayı ile derin devlet güçlenmesi üst düzeye çıkarken, DGM ile yeni yargılama sistemi de kurumlaştı. Sola karşı kulanılan Ülkücü ve Akıncıların kitlesel güç sağlamaları, devlet içi belrili kurumlara yerleştirilmesi sağlandı! Nitekim 12 Mart sonrası Faşist kitle tabanlı ve gerici yobaz çevreli epey güç biriktirildiği görüldü! İdolojik aygıtlar kitlesel destekle tabana yayıldı. İlk örneği MSP ve MHP inanılmaz oy artışıyla da parlementoya yansıdı! İşkence doğal sorgu yöntemi haline getirildi.
Dış bakımından en önemli açılım; Yeşil Kuşak deneğimi oldu. Üst düzeyli ABD veya Natolu anlaşmalar yapıldı. Biranlamda 12 Mart on yıl sonra yapılan 12 Eylülün geçiş siyasal düzenleme darbesi oldu!Darbe ayni zamanda ordu içi sol eylimleri tavsiye ederken, devlet içi birçok demokratik işleğişi de tavsiye ederek, yerine baskıcı aygıtlar oluşturuldu!Kıbrısa yansıyışı ise direk olarak okuyan bazı öğrencielrin okulu braklası veya sürgün edilmesi sonucunu yarattı. Acıdır 12 Mart zılgıcını yiyen bazı Kıbrıslılar sonradan adaya geldikten sonra ayni sisteme hizmet edip işbirlikci oldular. Burada sol kesime karşı etkisizleştirmelerde ya direk tavır veya akıl hocalığı yaparak yerl aldılar! Ayrıca; Denktaşın Doktoru tavsiye etme süreci de Türkiyedeki 12 Mart rejiminin karanlık güçleri ile birlikte yapılıp sonucu alındı! Bayraktaarlığın Küçüğün seçimden geri braktırılma olayı sanırım yeter ve artar!
Yukarda sıraladığım konuları eminim sıradan biri okursa şaşıracaktır! Oysa bunlar yaşandı ve geldiğimiz günlerin adımalrını buralarda bulmak mümkündür. Bilmeden unutmak veya birilerinin istediği gibi tarih oluşturma sonucu, kimse bu gerçeklerin yeniden yaşanmamasına engel olamaz. Eyer ister Kıbrıs, ister Türkiye ve isterse dünyanın herhangibir ülkesi yaşadığı kirli, karanlık tarihle yüzleşmedikten sonra, ayni kötülüğü yeniden yaşanmamasını da engeleyemez. Hele de yalan yanlış algılarla öğrenilik tavır konulan süreçlerde, bunu yükü ile yarınların aydınlığına gidemezler. Hiç uzağa gitmeğin; Doksanlar Türkiyesinin kirli savaşı birazdaha aralanıp yüzleşilseydi, şimdiki Cizre katliyamı veya öteki kirli karanlık işler yapılıp, Türkiyenin birbölümü bundan haz duymazdı! Bu bilgielri bilmek ve doğruları öğrenmek önemlidir. Kinle yalan birleşince de nelerin olduğu ortada.