Gün geçmiyor ki Osmanlı hayranlığı haberlerde konu olmasın. Anayasa konusu bile Osmanlı dönemi anayasa veya o zamanki adıyla kanuni esasi, esas teşkilat kanunu veya başka adlarla şeriatın icma dediği ulemanın sözde onadığı düzenlemeler anılmasın. Osmanlı ve İslam düşünceleri konuşanın bildiği kadar bazılarının ehlisünnet adını taktığı kısıtlanmış olarak ortaya atılmaktadır. Ancak çağa uygun yaşamı ve kültürünü tanımış olanlar bunları ya anlar ya da doğru görebildiklerini beğenir, doğru bulmadıklarını eleştirir. Onun için çağdaşlaşma çalışmalarının ürünü yüzünü dünyadaki gelişmelere çevirenler temelden eleştiri yapamazlar. Çünkü eleştiri dini eleştirme olarak değerlendirilir ve konuya gelemeden tartışma veya irdeleme sona erer.
Dinciler zaten tartışamaz. Onlara şeriatı bırakarak görüş oluşturma yasağı vardır. Şeriata en ufak bir aykırılık küfürdür yani şirk koşmadır, yani Allah’ın kelamına karşı çıkmak ve kendini yaratıcı yerine koymak olur. Yeni bir anayasa yapılacaksa ve yürürlükte olanın yerin ülke sorunlarına daha iyi bir karşılık verecek yeni bir düzen getirilecekse bunun şeriata aykırı olmaması ve şeriatta olmayan bir şey olamayacağına inandıkları için yeni bir şey içermediği garanti edilmelidir. Şeriatta yani ehlisünnette göre içtihat kapısının kapanmasından önceki dönemde bir değerlendirilmiş ulemanın belirttiği bir görüşe göre olmalıdır.
İş bu kadar da basit değil tabii ki çünkü içtihat kapısının kapanmadığını söyleyen molla da var, içtihattan içtihat çıkararak adına içtihat demeyen molla da var.
İşin tehlikesi bunlarla da bitmez. Esas tehlike yabancı düşmanlığı ve geriliğe bağımsızlık yoluyla çare bulacağına inananlarla birleşen çağdaşlaşma karşıtı siyasi hareketlerle etkileşenlerin Osmanlı düzeninde birlik ve beraberlik olduğuna inanmalarıdır. Çağdaşlaşma karşıtları içinde de dincileri müttefik görenler olması bunun kanıtıdır. Gezi olaylarında solun emekçi yanlısı görüşleri ve bağımsızlıkçı sloganlarından dincilerin etkilendiklerinin görüldüğünü anımsatayım. Dinciler bunu siyasette de solcuları hasım gördükleri çağdaşlaşma yanlılarının yanına gitmemeleri için kullanmaktadırlar.
Osmanlı hayranlığı ve Osmanlı devrinin barış içinde koca bir ülke olduğuna inanç süper bir hayaldir. Ancak çağdaşlaşma çabalarının olduğu dönemde devlet hep hayaller yaratıp eğitimin her türünü tevhidi tedrisat yani eğitimin birliği politikasıyla halkı ve kuşakları onlara kabul ettirdi. Okullarda hep devrisaadet gibi Osmanlı barışı ve üç kıtada koca bir ülke olduğu inancı verildi. Ancak üniversite ve başka sosyolog, tarihçi ve edebiyatçılardan meraklılar Osmanlı dünyasındaki durumu inceleyen birçok yayın elimizdedir. Bunlarda son zamanında Osmanlı ulemasının da neydi bu Osmanlı düzeni diye kafa yoranlar olduğunu görürüz. Çağdaş tarihçilerden de o hale geldi idi ki ulema bile eski düzenin ne olduğunu, neden değiştiğini ve sefaletin yani sürekli savaş kaybetmenin nedeni bulunamadı diye saptama yapıldı. Osmanlı düzenini barış değil sürekli savaş düzeni olarak tanımlayanlar ise bunu düşmanları yenmekte olduğu devirlerin göz kamaştırması nedeniyle okuyanlarda barış dönemi olarak izlenimi verdiklerini zaten biliyoruz.
Edirne ve Bursa iki kent, hangisinde ordugah kurulursa ona göre ya batıya ya doğuya sefer niyeti var demekti, Edirne’de ise batıdaki devletler, Bursa’da ise doğudaki devletler hemen haraç sunup barışı satın alırlarmış. Ne güzel barış değil mi?
İç barışa gelince, bölgelerin tarihlerini okursak görürüz ki sürekli didişme içindeki silahlı aşiretler veya dinci guruplar İstanbul’dan gönderilen memurlarla ve ödenen paralar ve tavizlerle denetim altında tutulurlardı. Barış içinde geçen zaman hemen hiç on yıllık bir zaman yoktu.
Şeriattan da medet umanlar vardır ama şeriat diye Osmanlı döneminde birleşmiş bir hukuk düzeni hiç olmamıştır. Osmanlıda kalan son topraklarda hukuksal bir birlik için çalışma Mecelle (birleştirilmiş hukuk atlası) Tanzimat süresindedir. Onun da uygulanmasının tamamlanamadığı ve hukuksal birlik Cumhuriyette sağlanabilmiştir. Onun da geçen yıl adalet bakanının dediği gibi her mahkeme başka türlü kararlar vermektedir deyip uygulamanın sağlanacağını belirttiği düşünülürse hukuksal bütünlük hala sağlanamamıştır. Sadece hukuksal birliğin ağlanması için egemenliği derinden kabul edilmiş bir hukuk atlası vardır.
Osmanlıdan medet ummak ayıptır. Cumhuriyet saltanatı yıkanların eseridir. Onlar o devrin eskidiğini ve yıkıldığını yaşamış ve kabul etmiş insanlardı. Bunu zorlamak için kafalardaki çarşafı attırdılar diye çarşaf giyilince Osmanlı canlanır ve Kürt sorunu bile çözülür gibi düşüncelerle imparatorluk rüyası görmek inanılacak bir şey değildir.
Ekonomik kalkınma olmuş gibi görüldüğü için dincilerin düşünceleri refah getirir sanmak ham hayaldir. Hukuk olmadan adalet gelir ve ortak vatan yaratılarak Kürt sorunu çözülür sanmak hatadır. Hatta ekonomik gelişmelerle daha etkili silahlarla barışı getirmek de hayaldir.
Tehlike ise çarşafta değil kafalardaki kısıtlamadır. Şeriat düşüncesiyle insan aklını mollaların dinci düşüncelerinin yıkılıp giden ve Emevi devriyle hemen sonrası Abbasi devrinde dondurulmuş kalıplara tıkamaktadır. İnanmazsanız kuantum mekaniğini bile onları kanıtlayan bir teori olarak göstermeye çalışan dincilere bakın. Quantum için deney yapıp doğruluğunun veya yanlışlığının sorgulanması yerine Kuran’dan başlayan zincir içinde aranmasına dikkat edin. Akıl değil kelam üzere gitmek büyük tehlikedir.
Dinden birleştiricilik ve uluslararası politikada aktör olmak için Osmanlılaşma akıllara zarar.