Halkın parasıyla dönen tüm sektörler arasında süt ve süt ürünleri her yıl geciken ödemeler ve geç saptanan fiyatlar nedeniyle sürekli acı veren bir üretim. Üreticilerin büyük kısmı hayvancılığı da bitkisel üretimi de ikinci iş olarak yaptığı için eksik olsun demiyor ve ısrarla üretime devam ediyor.
Halkın yerli malı için destek olması gerçeği ortada ama devlet politikası hem nalına hem mıhına politikası güdüyor.
Bir yandan serbest Pazar ekonomisi deyip pazarın serbestliğini liberal ekonomiyle eşdeğer görüyor ve savunuyor diğer yandan devletin yerli üretimi desteklemesini ve ticaret yasaklarıyla korumasını da istiyor.
Birisi destekçiler bağırırken ağzını açıp da serbest pazarsa ticaret yasağı olmaz, serbest pazardan serbest rekabet de ayrı tutulamaz onun için devlet desteği kaldırılmalıdır diyemez. Hemen vatan haini gibi tepki çeker. Yurttaşın yerli üretimi desteklemesini doğal görür. Aksini düşünemez. Yabancı sermayeyi davet edenin onun ürettiklerinin yerli sayılıp sayılmamasını da kararlaştırmış değildir. Moda düşünce diye yararlı görür ve destekler.
Bunlar açık ortada iken serbest pazarcı partiler diğerlerinden daha çok oy alır. Türkiye ile protokoller imzalanır ve serbest pazar ekonomisi uygulanamaya başlanır gibi yapılır. Ancak artık kaçıncısı olduğunu unuttuğumuz protokoller havada kalır. Genel olarak serbest Pazar politikaları uygulanacak gibi yapılır ama kitleler devlet desteksiz üretimini sürdüremeyecek halde olmaya devam eder.
Bunlar arasında çelişkiler devam ederken halkın sözcüleri devlet ve yönetimi yüklenen hükümet arasında fark olurmuş gibi her sorunda devlet politikası olması gerekir diye sözler edilir. Turizm bir devlet politikası olmalıdır, eğitim bir devlet politikası olmalıdır gibi laf etmek sürer gider.
Türkiye imzalanan protokollerin adı ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliği gibi yakışıklı bir addır. Gelin görün ki duyurulan tüm açıklamalarda bunlar devlet politikası sayılmaz. İlle de devle politikası isterler. Birisi adını değiştirip devlet politikası dese bari…
Çok eski zamanlardan beri imzalanan protokoller uygulansa idi tarımın çoktan terkedilmesi demek olacak kadar az üretim yapılacaktı. Ancak bunu söylediğimizde bize kulak vermezler, tarıma destek verilecek, üretim artırılacak ve benzeri sözlere inanırlar. İnananların tarım ürünlerini çeşitlendirip sunumlarını güzelleştirip pazara sunmalarını ve otel ve gazino ile üniversite ülkesine yaraşır duruma getirmeleri beklense de serbest pazarın o görünmez eli çoğunlukla işe yaramaz. Gözleri siyasilerde nefes aldırmasını beklerler.
Baba devlet bana bir çare deyip sen işe karışma dediği o yönde oy kullandığı halde sızlanırlar.
Sızlanmakla çözüm gelmez. Beklemekte sonuç yoktur. Olduğu kadar demokrasiden çare arayacaksan siyasi mücadeleye katılacaksın. O zaman bizi Kıbrıs sorununda hık deyici halde tutmak için her yerimize denetim ve gözetme noktaları inşa etmiş olan Türkiyeli güçlerin engellerini aşmaya da hazır olacaksın.
Su projesiyle tüm su kaynaklarına ve su tüketimini rasyonelliğe büyük yatırımlar yapılacak. Evsel sular belli ama tarım için büyük bir hesap kitap gerekir değil mi? Bilen var mı? Kopuk kopuk görüşülüp belirlenmiş projeler bizim elimde lakin hükümet tamamen habersiz. Haberi olsa konuşulacak. Biz de duyacağız. Gazetelerde Antalya’da toplantılar yapıldığını duyarız. On yıl gibi süreler için ürün yetiştirmek konuşuldu diye işitiriz. Ancak bunları hep duyduk.
Uygulamalar hep başarısız oldu. Çünkü yalnız tarımcılar konuştu, maliyeciler ve DPÖ’den yardım alınmadı. Planlar projeler bütünleştirilmedi. Bütünleştirilselerdi Adamız zeytin adası, tütün Adası veya hohoba veya başka egzotik ürün Adası olurdu. Şimdi alıç Adası olacak diye umut eden var mı?
Ah o görünmez el serbest pazarın meyvelerini bizden esirgemese olmaz mı? O zamandır ki halkımızın liberal ekonomi yanlılarına verdiği oylarla seçilenlerden başarı göreceğiz. Amma o el bize uğramıyor.
Bizim en azından birbiriyle çelişmeyen genel bir plana gereksinimiz var. DPÖ bunun için var. Anayasaya koyacak kadar önem verdiğimiz uzun vadeli plana gereksinimiz var. Unutanlara dersini vermeye gereksinimimiz var.
Her seçimde liberal ekonomiye kapılmış sağcı veya solcu söylemli siyasete oy veririz ve dilimiz yanar. Gene de dilimizi yakmaya devam ediyoruz. Halimize bakınca da dilimizi yakmaya devam edeceğiz.
Başarmak istersek her birimi ölçülebilir hale getirip ölçmeye başlamak ve başarısızlıkları zamanında saptamak zorundayız. Şeffaf ve hesap verir bir sistemi inşa etmek için uzman desteğine muhtacız vesselam.