Tiranlık veya Bonapartizm aslında faşizmin bir punto daha iyisi veya sözde bazı burjuva kurumlarının çalıştığı sistemler. Aslında herşey bir adamın erki etrafında toplanmıştır da dışa karşı öyle görülürler, yoksa bu sözde demokratik kurumları da takan yoktur. Ama bu yönetimlerde de erk daha fazla bir kişi üzerinde toplanır. Erkin bir kişi üzerine toplanması da halkın yönetime bir o kadar daha yabancılaşması uzaklaştırılmasıdır aslında. Güya hukuk veya yasa vardır ama herşey tiranın ağzından çıkacak bir kelimeyle bitebilir. Başkanlık sistemi diyorlar ama gene bu başkanlık sistemi de 12 Eylülden sonra şekillenmiştir. Açıkça ilan edilmemiştir ama aslında gerek bizim gerekse Türkiye’nin anayasaları başkanlık sistemine benzer. Herşey tiranın yönetimine verilmiştir. Tiran isterse bunları da ortadan kaldırabilir. Güya fikirlerinizden dolayı veya bir eyleminizden dolayı mahkemeye verildiniz ama tiranın gizli ilişkileri veya bir uzantısı oraya da ulaşır ve siz gene yargılanırsınız. Tiran öyle istemiştir. Yirmi yıl önceki gibi gizli dinlemeler, internet dinlemeleri veya takipler gene devam etmektedir. Çünkü egemen erk derin yerlerde gene bulunmaktadır.Heryere ulaşmaya çalışırlar. Amaç sizi takiptir, herşeyden haberdar olmaktır. Demokrasi mi? Ne gezer, demokrasi çoktan unutulmuştur. Güya bazı kurumlar vardır. Güya sendikalar vardır ama resmi ideolojiyi zorladıkları takdirde işleri borudur. Onları da kapatabilirler. Veya bir karşı saldırıya tutarlar ki hareket edemezler. Linç kültürü böyle başkanlık sistemlerinde bayağı etkendir. HDP’ye Türkiye’de yapılanlar en büyük örnektir. Ülkemizde bayağı olan da budur. Mecliste bile bir miletvekili resmi ideoloji dışına çıkmaya görsün, onu doğduğuna pişman ederler. Meclis vardır, demokrasi ve hukuk vardır denir ama bakmayın siz, bir anda bu söyledikjlerini de ekarte ederler. Yıllarca 12 Eylül anayasasını eleştiren AKP, şu anda gücünü bu anayasadan almaktadır. Seçimle geldiklerini iddia eden KKTC partileri veya muhalefeti bu anayasaya dokunamazlar. Örneğin aslında halk, geçen seçimlerde bu anayasanın değiştirilmesini istemiştir ama bu anayasa yerine daha demokratik bir anayasa isteyen halkın bu talebi maalesef şimdilerde unutulmuştur. Halk CTP’nin değiştirme kararını da onaylamamıştır ama bunu da fırsat bilerek halkın reddini hala daha görmezlikten gelinerek anayasa demokratikleşmemiştir. Çünkü esas erk eskinin devamını istemektedir de onun için.
Eğer şu anda Türkliye’deki sert önlemler gerekse, inanın buradaki partiler kanalıyla güvenlik yasaları geçirterek halkı da beniletmek için ellerinden geleni yapacaklardır ama Kuzey Kıbrıs’ta bir başkaldırı yoktur. Bunu sezseler Tomaları da getirecekler, gene 1990’lı yıllarda olduğu gibi çevik kuvvetler, faili meçhul cezalandırmalar da devam edecektir. Şimdilerde Türkiye’de AKP kanalıyla Türkçü ve İslamcı bir sentez yaratılmıştır ve tekrar 1990’lara geri dönülmüştür. Cizre, Silopi, Sur , Suruç gibi bölgelerde yapılanlar hiçbir insanlığa sığmamaktadır. Hala daha yıkıntılar arasından cesetler çıkmaktadır. Hükümet yetkilileri ise Başbakan dahil pespaye bir çehre ile bu operasyonların ne kadar cici oldukları, nasıl halka zarar vermedikleri şeklinde demeçlerle işkence ve bomba, kurşun yiyen insanların yüzlerine bakarak yalan söylemektedirler.
İnsan ister istemez bir de kendi kendine sormaktadır. Kendi ülkesindeki insanlara karşı bu kadar anlayışsız ve zalim olan bir politika Kıbrıs’a nasıl barış getirecektir? Nasıl barış yapacaktır? Ne kadar samimidir? Kaldı ki ben son zamanlarda Sayın Akıncı’da da büyük sertleşmeler görmekteyim. Seçilirken yapılan propagandalarda barış muştucukları dağıtan Sayın Akıncı, son zamanlarda artık sertleşmekte ve arslan pozunda demeçler vermektedir. Sadece Güney Kıbrıs’a değil, AB’ye de Rusya’ya da aynı politikaların veya sertleşmenin belirtilerini görmekteyiz. Görüşme isteklerine verdiği yanıtlar beyinlerdedir. Daha bir sene önce sınırları açacaklarını, Maraş’ı bir güvence olarak vereceklerini ve de hemen barışı getireceklerini söyleyenler, maalesef şu anda öyle değildirler. Misyonları bu işi biraz daha uzaltmak olacağı bellidir. Muhalefet partilerinin veya meclis içinde olanların aslında böyle bir temayülü olamaz. Sadece statükoyu devam ettireceklerdir çünkü hayatiyetleri de statükonun devamından yanadır. Statüko bir barış ve uzlaşma istememektedir. Bizimkiler de bu misyonu ister istemez yerine getireceklerdir. Bu meclis statükonun devamı için vardır. Aslında bunun için de statüko şimdiden kendini garantiye almaktadır. Meclis içindekiler de şu anda hazırlanmakta olan yeni partiyle, bir çeşni içinde, bu yeni statükoya hazırlanmaktadırlar. Erki elinde tutanlar aslında şimdikilerde de yıprandıklarını görerek, gene geçmiş senelerde yapıldığı gibi yeni genç yüz ve yüzleri gene piyasaya koyarak statükoyu devam ettireceklerdir.
Kıbrıslıtürk halkı gerçekten siyasal iradesine sahip çıkmazsa daha çok oyuna düşecektir. Yazık diyorum sadece…