Önce Rıza Zarrafın ABD de tutuklandığı haberi geldi. Ardından unutulan ve artık dillerde adı duyulmayan Karaziçin Lahey mahkeme kararı da kervana takıldı. Karanlık dünyada en çirkin kuraların sistemce savaşla uygulandığı, kirli ekonominin doğalaşan yollarının kanıtsandığı anda bu bilgiler arada sıkışıp yayılıyordu. Kıbrısda ise Öğretmen sendikasında birilerine adeta tokatın de ötesinde ders verecek bir sergi açıldı. Sergi; Fotoğraflarla dolu olup göreni çarpacak gerçekleri içeriyordu. Savaş Mubabirinin gazetecilik örneği ile ırak Suriye savaşının insancıl faciyalarının adeta nasıl cinlerin şişeden çıktığının kanıtları olarak sergileniyordu. Hani var ya canım; burada da zamanında bu celatları “özgürlük ssavaşcısı” olarak savunanlar var ya; şimdi halkın beynimi nasıl yıkadıklarını ve gerçeklerle yüzleşme adına mutlaka gidip görsüner. Özlikle şu talebim kesin;Burada muhaliflik yaptığına inanılan ama sadece terör denilince “PKK” kelimesi bilmeyen, kendini övüp de bizden maraziler dizenlerin sergiyi görmelerinde yarar vardır* Dini, etnik durumu siyasalaştırıp otoriter baskıyla sunanlar, görsel resimlerle zamanında kimlerin peşinde alkış tutuklarını,kitleleri kandırarak nasıl kötü rol aldıkalrını da basit ama çarpıcı resimerle karşılaşsınlar. “Türkiyenin Suriye politikası” denip Erdoğanın peşinden koşanlar, tüm olayları karşıta döktürenler yalanları ile yaşananlar arasında bir görsünler.
Son Günlerde Brüksel patlaması ile yine birileri hortladı. Hortlama değil de ezberlerine takıldılar. Kuzey Kıbrısda önemli bazı kendini salt muhalif görüp buradaki yönetime söverek geçinenlerin, iş dışarıya gelince devletciden devletci kesilme bonbardımanlarından geçiyoruz. Doğrusu Erdoğanın son stretejisi Türkiye ve Kıbrıs ahalisi için başarılı! Çünkü herkesin dilinde bir “Terör” sakızı ve bunun etiketini de “PKK” koyup veriştirme yapmalarını sağladı! Bugüne dek Türkiye olaylarını yazmamak için köşebucak bahane bulup kaçanlar, birden PKK etiketine sarılıp, tüm salrdırıları ayni lafla yorumladılar. Erdoğan öğrendiği önemli devlet dersi ile antikürt saldırgan politikası ile dincisini, Kemalisti ve orduyu Türkiyede arkasına alırken, Kıbrısda da Türkiye konusunda öğrenme zahmeti olmayıp yayıncılık veya akademisyenlik yapan kesimleri terkisine aldı. Nitekim Kuzey Kıbrısda da hem de kendine muhalif diyen “Taner Ulutaş gibi” kesimler tüm saldırıların merkezine “PKK” yı koydular. Öyle ki IŞİD saldırılarının kanıtlanmasına karşın yine suçlama hep PKK ve Kürt ekseni gözle atılıp tutuldu. Tabi klasik hala bitmeyen “bebek” kelimesi ile* Oysa son Cizre olayını veya öteki bölgesel botrum cesetlerini veya öldürülen bebek haberlerini alma gazeteciliği veya Reyhanlıdan başlayan istanbula gelen bonbaları kimin patlatığı süreci inceleselerdi. Bukadar kitle kandırma algılarını rahatça kulanamayacaklardı! Ama gayet sert sözlerle “PKK” deyip söylemek hem birilerine yakınlaşma, hemde kitlesel muhalif algısını da kulanma olanağını sağlamış olacaklar!
Ayni nakaratı 12 Eylül döneminde yine burada cunta için nasıl güvenlikci politika veya “ordu işkence yapmaz” sözlerini çokca dinledik! Şimdi işbirlikciliğin yeniden üretilmesi adına ayni tekrar bukez bölgedeki önemli çirkinlikler karşısında yaşıyoruz!Onun için; mutlaka ilgili sergi görülmeli; görünsün ki savaşın geldiği dönemi ve bizleri birilerinin politik çıkar adına nasıl kandırdığını belki anlar. Enazından kendine muhalif deyip hala devlet gerçeğini, Ortadoğu yaşananları ve en önemlisi mesleğini yaparken nasıl aldatmacalarla kitleleri yönlendirildiğine tanık olsun!Ama biliyorum ki birileri onca yazılı belgeye rağmen tam aksi yalanı söyleyerek biryerlere gelme gerçeği hep sırıtacaktır.Barışçıl denip veya çözüm eklenip tüm gerçeklerden kaçma meslekliği de emperyalist yapı tarafından neyazık başarılı noktaya getirildi. Zaten çakışmaya bak; bizim de birçok kanatla Terör adıyla PKK veriştirmesi yapılırken, internet ağında Mersin Diyarbakır saldırılarının plancılarından olduğu söylenen militanın yakalandığı Kuzey Suriyeden söyledikleri yankılanıyordu! Bunu dahi haber olarak alan pek olmadı….
Yerelde böylesi kısgaçla sıkışırken, Birkez doğrudürüs Nevros kutlama akla gelmezken, nedense ansızın bunun da “Türklerin bayramı olduğunu “söyleyenler çıkıp, Nevrozu kutalayan da “teörist” deme peşşpeşeki faciylar da yaşandı. Elbet böylesi akışkanlıkta da önce güvenlik yasaları duyulmaya, ardından protokol için yargı ve elektirk kavramlı “reforumlar” sunuldu! Hadin bakalım, övdüğünüz merkezlerin yapılanma talimatlarına bakalım hangi dil ile sunma moduna gireceksiniz?
Ortadoğu ve adamız bildik döngüde dolaşırken, Türkiyede peşpeşe tekleşme ile yargının da tuhaflıkları uçuşurken, ABD savcısı Mayamide Rıza Zarrafı tutukladı! Türkiyede yaşananları bilenler için kimisi için endişeli, kimisi için kendini sorgulama, bazıları için de sonucu merak edilen adım oldu. Klasik Türkiye iran ilişkileri ve yine ayuka çıkan karanlık ama aydınlanıp yargıyla ötelenen konu, şimdi Amerikan yargısında! Üstelik Zarrafın ortağı iranda idama mahkum olmasına rağmen, türkiyede “konuşurum ha” dedikten sora Zarraf içerden çıkarılıp takipsizlik kararıyla serbes kaldı!
Bu konu çok yönlü konuşulabilinir; Kapitalist yapıda zaten mafyacılık, yasadışı iktisat hareketleri işleğişte vardır. Ancak bazen bunlar yasal kılıfa uydurulur, bazıları ise göstere göstere yapılı antidemokratik otoriter devlet yapısına sadık olarak uygulanır. Burada şu yanlışa düşmeyelim; irana karşı ABD merkezli uygulanan anbargo haksızdı ve savunulamazdı! Burada anbargo delme değil, yasadışı uygulanan yöntemlerle kirli işlerin olmasıdır. Kara para aklamadan tutun ilgili paraların yerine gitmemesi durumuna karşı çıkmak gerekir. Zaten başta ABD anbargonun delindiğini biliyordu ve göz da yumuyordu! Buradaki kırılma, daha çok Rusyanın da uyarısı, bu yolu kulanan kesimelrin önemli kazançla adeta kirli ilişkileri kurumsalaştırarak yoğunlaştırılmasıdır. Üstelik iran bununla yüzleşir, kendi tarafını yargılarken, enazından kayıp paranın peşine koşarken, Zarraf hiçbirşey olmamışcasına duruyordu. Halbuki sistemin bir de uluslararsı hukuk boyutu vardı. Birçok devletin göz yumduğu konu, ansızın başka ülkede Ulusararası sözleşmeler kulanılıp serbest olanı yargılama ikilemleri heran mevcutdur.
Rıza Zarrafın bile bile mi gitiği, korktuğu için itirafla enazından az cezayla kurtulma yöntemini mi seçtiği net değil! Hepimizin yaşayıp unutuğu bir olayı burada anımsatalım:…
Ünlü uyuşturucu baronlardan Apdulah Baybaşlı ansızın ingiltereye gidip pazarlık yaptı* Kendisi itiraflarla uyuşturucu yollarını İngiltere makamlarına söyleyerek, az ceza ile kurtulma kuralı kulandı. Bu kervanda bizim coğrafyadan da insanlar vardı! Nitekim tutuklamalar olup buraya yansıyınca da buradakilerin de kamyonları bonbalanarak uçtu! Bunun mafya hesaplaşması olduğu söylendi* Ancak burada yargı adına hiçbirşey yapılmadı. Hat da, karşılıklı kuşkularla suçlamalar dışında kitlesel olayı tartışma dahi yapılmadı!
Tersi Asil Nadir olayında yaşandı. Nadir de adamlarıyla burada yaşaya yaşaya buranın hukuk ile İngiliz adaletini karıştırdı. Zaman aşımı ile desteklediği Muhavazakarların iktidara gelmesi sonucu kurtulacağını inanarak, “yanındakilerinin da teşviki” ile Britanyaya gider. Bazı okunamayacak veya kayıp belge lehinde olsa da yine ceza aldı. Bizden de böylesi deneyimler vardır.
ABD savcısının seçeneği önemlidir. Konuşturarak olayı yayma ama Zaarafa da az ceza verdirme ile daha fazla ünlenme adına hiçbir uzlaşıyı kabul etmeyerek resmen davayı dünyanın gözüne sokma adına direk yargıya taşıma seçkileri vardır. Bunun ilk sinyalerini 4 Nisanda alacağız. Dikat etiniz mi Zarrafa ödül verdirten, bolca öven, Cari açık kapatan iş adamı olarak sunan AKP çevresi şimdilik fazla ses çıkarmadı. Havuz medya ise hemen “paraleli” çakıverdi. Ekleyelim; Zarraf olayı üzerine zamanında özelikle Mustafa Sönmez, Korkut Boratavın da yazılarından esinlenerek zamanında bu konuyu hem burada hem de Ortam Gazetesinin Cuma günlerindeki Ekonomik makalemde bolca işledim.
****
Zarraf denilirken birden Karaziç Lahey mahkeme kararıyla epey bir ceza aldı. Bosna kasabı olarak anılan ve Selebreniza katliyamında rolu sonucu 40 yıl cıvarı hapis cezası aldı. Burada iki önemli durum var; Radovan Karaziç Bosnadaki katliyuamlardan sorumluydu! Bosna olayları ile alakalı Uluslar arası yargı oluşturuldu. Daha yaygın şekli ile Yugoslavya savaşındaki katliyamlarla alakalı ağırlıklı Sırp liderleri yargılandı. Yapılan katliyamlar bakımından Uluslar arası hukuk olayı önemlidir. Fakat arada bizden kaçırılanlar da oldu! Örnek; Miloseviçin olaylardaki suçları malum. Hat da devrilmeden yargıya dek epey de kamuoyu oluşturuldu. Yargı dönemindeki önemli dönemlerdeki sanıkları Miloseviçin sorgulama yöntemleri hep bizden kaçırıldı. Sonuçta benimgibilerin kortuğu olay oldu! Tam da Miloseviçin savunmasını yapacağı ve tanık isteyip ne olacağı belli olmayan bazı liderlerin diyeceklerini beklerken: Miloseviçin hücresinde ölü bulunması ve hele kulanılması gereken ilacın yanında olmama sonucu ölmesi, bu tip yargıların siyasal gölgesini de gösterdi!
Ayni şekilde hep Radovanı suçlayan sözleri hep duyduk. Nedense Radovanın davasında savunmanın nasıl yapıldığı konusunda pek bilgimiz yok. Sadece savcının idiyanamesini bolca bilip, Karaziçin ret etme sözlerinden öteye de bilgimiz yok. Neden bunları yazzıyorumm; Miloseviç yargıya getirilirken hep şunları vurguladı: “İşbriliği yaptığımızı da açıklayacam” diordu! Özelikle ABD yetkilerini isterken, bunlarla yaptığı görüşmeleri de söyleyeceğini açıkladıydı! Oysa Yugoslavya olayında uluslar arası birçok güç resmen ülkenin parçalanması için rol alırken, faturayı sadece ülke içi belirli kesime fatura edildi. Ama uluslarası olasılık uyarısı şu; özelikle Ortadoğu son oyunda devletlrin liderlerinin baskıları bütünlüğü koruma adıyla olsa da Tıpkı Karaziç, Miloseviç gibi de yargılanma yolu hep olasılık olarak gerçekleşme şansı vardır. Bunu bilmem kaç ayni politikayı uygulayan lider düşünüyor?Çünkü Miloseviç de Karaziç de ülke bütünlüğü için savaştıklarını hep vurguladılar! Sistem böylesi paradokslarla dolu!