yaklaşımlarAlpay Durduranİnanç özgürlüğü nerede yaşar - Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

İnanç özgürlüğü nerede yaşar – Alpay Durduran

Yeniçağ podcastını dinleyin

durduran2Zamanımız inanç özgürlüğünün sağlanması çabalarının kullanılarak seçim kazanma yolunun başarılmasının yarattığı sorunlarla boğuşma zamanı oldu. Seçim kazanma şansını elde edenlerin inanç özgürlüğünü sağlamakla uğraşmalarına fazla gerek yoktu. Zaten eski siyasetçiler inanç özgürlüğüne giderek daha az dokunuyordu. Her köşede imam hatip okulları açılıyordu, diyanet devletin en güçlü kurumları arasında idi. Devlet ve kamu kurumları dini eğitimin özel ve resmi desteklenmesi için vakıfların mali varlığının istismarına destek oluyorlardı. Ancak ekonomik felaketler yaşanmakta idi ve eski siyasetçiler ve partileri çökmüşlerdi. Onun için dinci olmayanlar dahi İslamcılığından kuşkulandığı AKP’ye destek oldu.
Yeni yönetim inanç özgürlüğünden yana olsa idi inançlara karşı eşit mesafeyi geliştirirdi. Tersine mezhepler ve dinler arasında taraf tutmayı sürdürdü. Düşünce özgürlüğüne değil dindar kuşaklar yetiştirmeye mali ve yönetsel gayret gösterdi. Özgürlüklerin kısıtlanmasına yapılan muhalefeti ve eşit muamele isteyenleri en yukardan din düşmanlığı ile suçlayarak baskı altına aldı. Demokratik toplum istekleri ve insan hak ve özgürlükleri kısıtlandı. Özel yaşam dokunulmazlığı çiğnendi.
Arap orduları Türkistan’a girdiklerinde yaptıkları gibi yaparak aileleri denetim altına alıp zorla Müslümanlaştırma yoluna girildi. Demokratik hukuk devletinde görülmeyecek şeyler konuşulmaya başlandı ve danışman olarak kanaat önderleri adı konularak Şeriatçıların kullanılması dönemi açıldı. Türkiye’ye İslamcılıkla tüm eski İslam imparatorluğunun barış içinde bir araya getirilebileceğini iddia eden dış politika uygulamaya başlanıldı. Osmanlı propagandası yürütüldü ve fiilen uygulanmaya gidildi. Yurtdışında da yabancı ülkelere müdahale başladı. Türkiye’nin müttefikleriyle kurduğu ilişkilerde de ayni siyaset yürütüldü. İçte de ayni düşünce takınıldı. Gizli açık içte ve dışta buna uygun olduklarını düşündükleri yapıları desteklediler. Kapitalist ekonomiden ve uluslararası sermayenin yatırım yeri arayan paralarından yararlanmanın yollarını kullandı ve ekonomik gücünü de bu hayallere kullandılar.
Bunlar kurt postuna bürünmüş kuzu oyununa benziyor. AB üyeliği peşinde olan ve NATO üyesi olan Türkiye bu yolda hemen tüm yükümlüklerini kale almadı. O yükümlülüklere bağlı olmasa uluslararası sermayeden bu kadar yararlanamazdı. Kendini güvende hissetmesi için istediği güvenceler dış ve iç siyasetindeki değişimlerle tehlikeye atıldığını görür ve kap kaç fonlarından başkasını sağlanmazdı. NATO, Türkiye’nin Osmanlı hayali gördüğünü ve bu amaçla tüm komşu ve hatta uzak ülkelerle tehlikeli işler yapacağını bilseydi ona göre davranırdı. AB üye yapma kararını aldığı Türkiye’nin inanç özgürlüğünü çiğnemeyi bırakmayacağını görseydi, kapıyı kapatırdı.
O zaman yabancı ülkelerin Türkiye’ye neden bugünkü yaklaşımda olduğunu izliyoruz? Örneğin Almanya Türkiye AB üyesi olamaz diye tutum saptamışken neden AB üye adayı gibi muamele görmesine engel olmuyor?
Siyasetin doğasında ulaşılabilecek nesnel sonuçları kullanmak var. Beğensek de beğenmesek de pratiklik, realisttik veya ampiriktik ne derseniz deyin günü kurtarma baş kaygı olur. Resmen Türkiye için üye olmaya hazır değil ama kapıda tutmamızda yarar var diyen kararlar AB gelişme raporlarında tekrarlanır durur.
Türkiye de buna razıdır. Eroğlu’nun TC paketleri için dediği gibi “imzalarız ama hepsini yapacağız diye bir şey yoktur, istediğimiz gibi uygularız ve uyguladık” politikasını yürütür. Günümüze bakın. AB Türkiye’ye yargı bağımsızlığına aykırı uygulamalara son verin der ama Türkiye daha da budamak için sürekli yargı hukukunu değiştirir. Değiştirdiği hukuka bile saygı duymaz; ama AB’den yargı başlığını açmasını ister. İnanılacak gibi değil. Ama gerçek. AB de uygulayacağına inansa başlığı açacak olduğu halde açmaz; çünkü Türkiye’nin gene bildiğini okuyacağına emindir.
Hukukun iğdiş edileceği en üst düzeyden tekrarlanır. Göre göz görür. Kuran’da var olmayan kurumların Emeviler ve Abbasiler devrinde yani içtihat kapısının kapandığının kararlaştırıldığı devirde olan devlet yapısının geri getirilmesi için eğitimden medyaya kamu desteğiyle çalışıldığı gözler önündedir. Buna ters işler de yapılmıyor mu? Elbette yapılıyor. Bakara makara diye konuşabilen yok mu? Ekonomiye serbest pazarın vurgununa açanlar onlar değil mi? Tüm dikkatini uluslararası sermayeye kazançlarını güncede hissettirmeye çalışanlar onlar değil mi? Türkiye’deki liberal ekonomicilerin desteğinin devamı öyle sağlanmıyor mu? Bunlar Abbasi veya Emeviler devrinde var mıydı?
Siz eğitimin en alt kademesinden başlayarak İçtihat kapısı kapalı ve her şeye karışan bir dini cennete tek yol olarak gösteren eğitim verirseniz çağdaş düzeni cihatla yıkmayı isteyenler yetiştirirsiniz.
Terör listelerine giren akımlar böyle kaynaklardan çıkar. Gettolardan da destek bulur.
Sonunda onlar bile El Nusra avına başladı. El kaide savaşı verir oldular. Hamas da terör listelerine girmeye başladı. Yani Müslüman kardeşler de sıradadır. Arap ülkeleri Müslüman kardeşleri listelediler bile…
Nerden bakarsak kırılganlıklar görüyoruz. Endişe etmemek olanaksız.
Tuzu kurular şimdi yararlanalım sonra tepeleriz diye düşünebilirler. Tüm devletlerin tutumuna bakarsak yarın başına bela olacağını bildikleri devlet veya başka tür yapılarla seçtikleri amaç için işbirliği yaparlar. ABD’nin El Kaide’yi güçlendirdiği herkesçe bilinir. Avrupa ülkelerinin de benzer işleri vardır ve bilinir. Ancak devam edecekler pratiklik deyip yürüyecekler, sıralıyoruz, öncelik sonralık var diyecekler sürdürecekler.
Siyasi kapışmalardan yorgun insanlar da taraf tutmamayı seçip siyasetten uzaklaşacak. İlkeli davranış ama ilkeler ne sorusunu sorup duracağız.
Bugünün gündemi ise inanç sorunu değil inanç tutsaklığıdır. İnançların tartışılmasına engel hem yukardan hem de halktan gelsin diye geleneksel güçlü ve her şeyi bilen devlet hukuka da aykırı olarak üzerimize çöktü. Türkiye’de en azılısını izliyoruz. Bizde sağlık bakanı anayasaya aykırı ama uygulasam kaos olur diyerek huyumuzu sergilerken Türkiye’de en tepeden hukuk takmak açıklaması geliyor ve geleneksel tutumla halkı da dinlememeye hazırlayan açıklamalar yapılıyor. Dinleyeni linç edin demenin başka usulü… Bizimki gene ufak çıkarların hesabı oradaki dünyayı sarsıyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin