İngiltere’nin referandumla ayrılmayı onaylaması yüzünden dünya sarsıldı. Bildiğimiz gibi biz de üyeyiz. Ancak bu üyelik Kıbrıs’ın üye olması ve Kıbrıs’ın üyelik kararının bizim için belirlenen kararının bizim tarafımızdan kabul edilmesiyle yürürlüğe girmiştir. Bizim kısmın özel durumu nedeniyle uygulanacak özel kurallar konulmuştur.
Bu kuralları AB organları kararlaştırmıştır. Kıbrıs’ın tümü AB üye ülkesi olarak kabul edilmiş, müktesebatı bizim için askıya alınmış, gümrük birliği dışında tutulmuş ve yeşil hat tüzüğü yapılmış ama direkt ticaret tüzüğü askıda kalmıştır. Kıbrıs’taki AB komisyonu ve Avrupalı parlamentosu temsilcilikleri ile ayrı bir özel ofisi bizim için de görevli atanmıştır. Kıbrıslı Türkler de AB yurttaşı olmuşlardır.
Bu özel ilişki için bizim bir yasamız yoktur. İlgili kuralların nasıl KKTC’de yürürlüğe girecek diye bir yasal düzenleme de yapılmamıştır. AB ilgilileriyle görüşmeler sonucu kurallar konulmuş ve bunlara göre AB kararlar almıştır. Bizim yönetim ise bunları türüne göre onaylayacak makamları bir yasayla belirlemek yoluna gitmemiştir.
Uyarılarımıza rağmen yasal bir düzenleme yapılmaması onlar karar alır bir istersek uygularız gibi bir gariplik ve kimin istediği uygulanabilir diye bir belirsizlik sineye çekilmiştir.
Şimdi İngiltere’nin çıkış kararı ile görüş vermeye çalışanlar görüyoruz ama durum tam bir yasadışılığı ve belirsizliği gözler önüne sermiştir. Ne olduğumuzu bilmeden ve kararlaştırmadan konuşmak saçmadır. Doğal olarak siyasal konularda görüş bildirmek herkesin hakkıdır ama yetkililer şimdiye kadar onlar karar alır biz dilediğimizi uygularız durumunu kabul ettiklerine göre konuşma hakkına sahip değillerdir.
O kadar ilgisizdirler ki bakanlardan bile ABAD kararlarından kurtulma fırsatı rüyası gören olmaktadır.
Yönetici olanlar felâket durumdaki orman yangınlarına karşı hazırlıklılık durumu hakkında yapılan açıklama gibi boş sözler söylemektedirler. İngiltere mahkemesi ABAD’dan görüş almış ve ona göre karar vermiştir. İngiltere AB ile ipleri bu konuda koparmayı değil korumayı istediğini açıkladığı bir zamanda böyle konuşabilmek hiçbir konuya hâkim olmayan etkisiz ve programsız çalışmakta devam edildiğini kanıtlar.
İyice bilinmelidir ki işleyen bir yönetim çarkı kuramamaktan daha büyük bir sorunumuz yoktur.
AB üyeliği yolunda kayda değer tek adım atılabildiğini söylemek olanaksızdır. Bir Avrupa ülkesi olma yolunda ilerlemenin izi yoktur. AB’nin önemli sıkıntısı da bizim kadar olmasa da yeni üyelerin uyum yolunda ilerleyerek bir Avrupa ülkesi kalitesine ulaşmakta başarılı olmamalarıdır.
AB bizim Avrupa ülkeleri kadar iyi yönetilen bir ülke olmamızı sağlamak için yardımcı olsa da asıl olarak dünya çapında bir güç oluşturmak amacındadır. Ancak dış politika ve savunma politikası ayaklarını kurmadıktan sonra güç olarak ortaya çıkması yeterli olmaz. Nitekim neo liberalizmi dünyaya dayatmada aracılık etmekten daha önemli bir iz bırakamamıştır.
İngiltere ayrılmamak için pazarlık yaparken AB’nin kalan insani yanlarını da budamak için çalışmıştır. İngiltere halkının AB yüzünden çok bedel ödediğini düşünerek çıkış kararını onaylaması, yabancı düşmanlığı ve karşıtlığı ile gerçekleşmiştir. Ancak İngiltere hükümeti neo liberal politikaların şampiyonudur ve dış sermaye ve yurtdışında çalışan İngilizlerin büyük servetler kazanmalarına hizmet etmektedir. Yani İngilizler hem dünyayı neo liberalizmle istismar etmekte hem de yaratılan ortamdan doğan yabancı göçlerin bedelini ödemek istemektedirler.
Bizim bunlara etki edecek bir gücümüz yoktur.
Türkiye güçlü bir AB istediğini açıklamıştır ama ayni zamanda da bir referandum da biz yaparız ha demiştir. Bizi etkileyecek olan da bu belirsizliktir. Bu konuda söz söyleme cesareti gösterilecek mi göreceğiz.
Halkımız bilmelidir ki en üstten en alta yöneticilerimiz günlük işleriyle uğraşmaktadır. Burnunun ucunu görmemektedir. Sokaklar gençlik ofisi protestolarıyla dolu iken adı hiç duyulmamış başka protokoller yöneticilerin önüne konulmakta imzalanmaktadır. Kim istedi, kim taslak hazırladı ve birileri buraya taşınıp protokol imzalandı diye sormaya başlamamız gerekir. Güncel işlerine dokumadı diye ilgilenmeyen yöneticilerden kurtulmamız gerek. Bir bakanının bin yataklı hastaneden bir iki hastane gezdikten sonra yedi yüz yeter kanısına varabilmesi işlerin nasıl yürüdüğünü gösterir.
Her şey ne yazık ki böyle yürüyor. Ustaları Türkiye’de hesap etti bakanın boynu hemen eğildi. Konuşmadan gerçek sağlık bakanına yani TC elçiliğine sorsaydı 1000 değil 700 yatak daha fazladır sonucunu alırdı!