Konuyu özetleme bakımından, benzetme yapacam! Balıkcılar mutlaka balığa çıkmak zorunda! Çünkü paraları kalmadı. Halbuki denize bakan, yüksek yüksek dalgaların kıyıya vurduğunu görür. Üstelik denizin dineceğine yönelik sinyaler de yok. Üstüne üstün, rüzgar da fırtınalaşarak esiyor. Biranlamda dalgaların daha da büyüme işaretini de veriyor. Sandaların bu dalgalara dayanma durumu yoktur. Fakat balıkcılar bunu görmezden gelip, sırf avlayacakları balık hesabıyla denize açılmaya yöneldiler! Uyarılara karşın da “eve para gerekir” diyorlar! Zamanında söylenen birçok hazırlığı da yapmadıkalrı anlaşılıyor. Dalgalaraı yok sayarak denize açıldılar!
*****
Yukarda özetlediğim benzetme, bazınıza “bukadarı da olmaz” dedirtebilir! Oysa benzer olayları neyazık ki Kıbrısdan başlayarak dünyamız direk yaşamaya hız veriyor. Ülkemizin yapısının yanlış olduğu artık ençok nemalananlar dahi kabuleniyorlar. Bunun devam edemiyeceğini de rahat ca söylüyorlar. Bu madalyonun bir tarafı… Öte tarafı ise daha vahim! Bile bile geleceğin de benzer yapılanmasını da sırf “acaba bize dokunmayacak mı” romantizim le birlikte savunma moduna giriyorlar. Aslında öylesi dönemden geçiyoruz ki brakın yaşanan sorunalrın neden sonuç ilişkisini, önümüze konulan net ifadeli belgelere rağmen, bunu kabulenmeyerek, başka dallarda dolaşan kuşlar gibi geleceğimizi şimdiden karartıyoruz. Balıkcıların dalgaları görmezden gelip denize açılma gibi…..
Konuyu fazla teoriye dalıp boğmayacam. Önce su sorununa takıldık. Su kaynaklarını tüketirken, kirletirken, bunun sonu olacağını söyleyen bizleri çoğu “enayi” yaptılar. Sorun oluşmaya başlayınca ve Türkiyeden Su geleceği dönemi başlayınca da yine kimisi “nasılolsa olmaza” sığındı! Kimisi de hamasetleştirdi. Başka gerçek ise su sorununun hem kaynak azalması, hem de kirlenmesi nedeniyle oluştuğu koşullar da görülmedi. Birçok anlaşmalar yapıldı. Belgeler malumken, kimse sorgulamadı. Bazımız bunlara işaret edip suyun hem metalaşacağını, hem de dışa bağımlı hale geleceğini söyledik! Anlaşmanın cümleleri ile dünya deneğimlerini sıraladık. Kimse tınmadı! Derken; anlaşmalar ve işler yolunda olup sonunda proje tamamlandı. Tabi proje hikayesi de birbaşka hikaye. Zamanında bunu da yazdık. En yakınlarım dahi okumadı. Çünkü cidiye kimse almıyordu. Oysa herkes bilir ki atılan imzalar ve yapılan anlaşmalar yarına da yönelikti.
Sözü yine uzatıp sizi de sıkmayım; Sonnunda su geldi. Şöyle veya böyle pratiğe girmeye başladı. Takıntı ayni ama endişe de oluşmaya başladı. Ayni takıntı ile endişe çelişkisi de daha yanlış düşünce algısına yoğunlaştı. Biryandan atılacak adımları konuşurken temel yaklaşım la “suyu istemiyormusunuz* Biranönce suyu versinler” algılarla prokramın uygulanması karşılığı genel kabul gördü. Öte yandan her adımdan acayip de sesler geliyor! Hem “biranönce suyu verin” denilirken, konulan fiyatın da “pahalı olduğu yakınması” oluyor. Tartışmalar bukez bu noktada yoğunlaştırıldı. Suya bağımlı veya metalaşma gerçeği artık akılda kalmadı. Bu çarpıklık belli ki her adımda sancılar nedeniyle yaşanacak. Yaşanacak da öz hep kaçırılacak! Bunun acıları hisedile hisedile ilerde nedenli bağımlı ağ ve metalaştırma kuramı oluşturduğu daha net yaşanarak anlaşılacak. Su olayı şimdi fiyatı ne olacak* Dün kuyularımız da içeriliyor mu” sorular la akıp gidiyor. Bir öncesi sonrasındaki sorun la unutuluyor!****
Gelip bizi vuracak tek dalga su değil elbet! Son dönemde belirtiğim gibi “Yeniden yapılanma ile artık dış olgu içeleşip işbirlikcilerin elinden gücü alıyor”! Daha su konusunun ayak sesi ile teredütler ile hamasetli “su gelsin” ikileminde sıkışırken, birden öteki Kordinasyon ofisi dosyası gündeme düştü. Su odenli önemliyken sokak tepkisine uğramayıp teslimiyete kucak açarken; Kordinasyon gençlik ofisinde gençler sokağa çıktı. Protestolar nedeniyle konu enazından belirli çevrelre öz anlatıldı. Ama işbirlikci yönetim ile egemen elitler le kıyak pastasından pay bekleyen kesimelr de eleri boş durmadı. Oysa Türkiye bağıra bağıra ofisin görevini açıklayan onlarca örneği biranda yaşatıyordu! Ama belge okuma yerine içiboş sözleri dağıtığı rant la önemseleştiren “Serdar gibileri” sıkılmadan hakaret edecek lafları da vurguladılar. Nedense “para verilecek” dışında savunacak esrumanları olmayanlar, “yaygara, bunlar Türkiyeye karşı” gibi sözlere sığınıp iktidarın gücüne sarıldılar!
Konular bukadarla değil; daha birçok yeniden yapılanma hamlesi ardı ardına gelecek. Belli ki dokunulan kesimlerin bazı çığlıkları ile bazılarını duyacağız. Suda olduğu gibi teslimieyti gayet kolay kabulenip tartışırken, Kordinasyon ofisi ile de tepki duyabn belirli kesim ile savunanların tartışmaları da olacak. Şu fark neyazık ki sırıtacak; Karşı taraf yeniden yapılanma için prokramı ve bunun kurumsal karşılığı vardır. Oysa karşı olanların karışıklığı var. Bazen bilinsizlik ile çıkar uğruna resmi görüşü biran önce olmasını savunacak kadar da yabancılaşacak. Yarın “Kamu reforumu” gibi birçok konuda aynen yaşanacak! Bazen de dokunulan alandaki tepkiyle ikilem olacak. Sisstem yeniden birlikte yapılanma probagandasıyla ortak hedefe yönelirken, karşı olanlar sadece alanına dokunulanın sesiyle yetinilecek.
Burada şu eksikliği bilmek gerekir: sadece sıra gelenler le konu yetinilmez. Madem ki karşı taraf planla yeniden yapılanma gerçekleştiriyor, ozaman da tek tek yerine ortak muhalefet ivmesinin oluşması gerekir. Hele de bazılarını savunup karşı tarafa garnatür de olmamaya dikat etmek gerekir. İlkesel itifak ve karşıt siyasal eksen oluşturmak zorundayız! Karşı taraf siyasal seçki yapıyor ve içini dolduruyor. Bazı kesimin yaptığı gibi olanı korumak noktası oldukça yanlış. Zaten şimdiki yapı da yanlış. Gelecek yanlış ile güncel yanlış arasına sıkışmamak gerekir. Buda siyasal seçenek noktasını dayatıyor. Tabi ki son ofis direnişinde olduğu gibi bütünsel karşıt la gençlik tekliğine düşmemek gerekir. Herkesim katılarak kitlesel yoğunlaştırarak direnç eksenini oluşturması şart. Şimdi Kordinasyon ofisi, yarın elektrik veya limanlar, ertesi gün kamucular derken yapı oluşacak. Tek tek kalmak sa sadece ufak kıvılcım la sonlanacaktır. Bir de şunun devamı gelmesi şart! Kordinasyon ofisi meclisten geçti. Şimdi kaybetdik denilip bu kesim çekilir se kaybedilen önemli bir çıkış da yok olur. Şimdiden oklar o zamanında övülen Akıncıya yönelinmesi gerekir! Su olayında Saray erkanı da teslimiyeti gayet güzel imzaladı. Şimdi muhalefet nedeniyle yumuşatıp sindirme yönünde! Hemen saraya baskı yapılıp enazından imzalamayarak, zaman kazanmak ve direnci artıracak esrumanların buluşması şart. Hat da, sırası gelecek olanlar da bu fırsat la bu ivmeye şimdiden katılmaları gerekir. Yoksa, sıra onlara geldiğinde yanlarında kimseyi bulmayacaklar.
Ortak gerçeği de artık seslendirmek gerekir! Türkiyeleşmenin işbirlikcilikten direk yönetme kordinasyonu veya sermaye devri ile gerçekleşme politikasının uygulanma süreci olduğunu artık kaçırmayalım! Bunları zamanında ve yerinde yapıyorum. Eyer direnç olmasa Akıncı yine duymazlıktan gelip Suda olduğu gibi imzayı çakacaktır. Bir de bu belgelere imza atnnları unutmayalım* Rant hesabıyla “bize de verin” diyenleri de aklın bir yerinde tutalım. Geleceğin Kıbrısı kuzeyde böylesi yeniden ilhaklaştırıp sömürgeleştirme dönemi yaşıyor.****
Şunuda gözden kaçırmayalım: Bu dayatmayı Türkiye yapıyor. Türkiyeleşerek yaşanacak. Bundandolayı Türkiye gerçeğini de konuşmak şart. Hala resmi eksenin övgüleri ile sınırlı kalmamak gerekir. Örnek; şimdilerde bizde tartıştırılan Kordinasyon ofisi ile gelecek paralar rüyası yoğunlaşırken, nedense Türkiye de Dindar neslin Liseler projesinden dolayı ilgili okulardaki çıkışlar burada hiç haber yapılmıyor! Onca kadın örgütü Türkiyede brakın giyimi veya kız erkek ayrımlı gençlik kamplarını, doğum haplarına dahi müdahaleden hala rahatsız olmuyorlar! Kadın bazı üst elitciler “heycan duydukalrı” kelimeleri gayet güzel söylüyorlar. Türkiyenin Kıbrıs politikası net ken, hala burada Türkiyenin “barış istediğini” tekrarlayan siyasi nakaratlar vardır! Birçok il yerlebir edilirken de buraya güvenlik garantisi getirecek umutları saçılıyor! Bunlar hep sanki ayni kalacakmış gibi yine kıyaklı para bekleyen işbrilikcilerin dilinden hiç düşmüyor! Hele tam bitecek ken devlet kuşu misali maliye makamcısı olan Serdar, gayet acemice ama yağ yakan şovları sergilemeye devam etmeye başladı.
Şimdilik yargı sırasını bekliyor. Tabi anımsatacam; sakın ola birileri çıkıp da gelecek yanlışı eleştirirken, şimdikini savunmasın! Şimdiki, yaşanıp rolu tükendiği ve yenisi ihdiyaç olduğu içşçin bitirilen ayni ayacın iki dalı gibidirler! Yoksa şimdikiler iyi denip savunmayalım. Zaten, genelikle yenilerini savunanlar, hep şimdikilerin yanlışlarını, tükendiğini anlatıyor. Oysa tükenen le kendielrinin de tükendiğini söylemezler! Onlar yenisinde de işbirlikcilik le “Lale devri” yaşamayı umuyorlar!
Yazı yzasa da son örneği koymadan olmaz. Zaten genel Kapitalist sistem krizde. Piyasa modeli çöktü. Herkes hegemonyasını krizde koruma peşinde. Seçeneksizlik olması ise daha vahşi ve gerici siaysal seçkilerin de oluşmasına neden oluyor. Bunu sistemin temel gücü olan ABD seçinlerinde görüyoruz. Kasımda yapılacak başkanlık seçim adaylarına bakın. Hangisi iyi yerine, hangisi daha kötü tartışması var. Buda gelecek Amerikan yönetimi bakımından oldukça düşündürücü! Trumpun probagandası ile Hilerinin yakın geçmiş anlayışı yan yana koyunca, hangisi daha kötü olacak kuşkuları hep olacaktır! Ama orası Amerika ve seçimler böylesi bir ikilemi üretiyor!
Tabi bir de ABD Ortadoğuyu Kültürler çatışması ile yakarken de şimdi bunun sarsıntılarını hisetmeye başladı. Kaçı olayı yakaldı, oda başka tartışma. Son Eşcinselerin gitdiği kulubu basıp elinin üstünde insanı katletme eylemi, amerikanın genel siaysetinden, ülkedeki silah lobilerinin etkisini yansıtan çok boyutlu bir sonuçlar manzumesi oldu. Muhavazakar, süper güç, Ortadoğu yangınını başlatan, başkanın dahi silah kontrolunu yapamadığı, yeni dönemde hangisi daha kötü aydaylar la seçime giden bir hegemonyacı Amerika. Peki bunlar dünyayı nereye getiriyor?